Ahmet Vala Nurettin (Va-Nu) çocukluktan beri arkadaşı olduğu Nazım Hikmet'in anlatımıyla yazdığı "Bu Dünyadan Nazım Geçti" kitabında Zonguldak'ı şöyle anlatıyor:

"Zonguldak'ın o zamanki dekoru hayalimde yer etmiştir: Deniz kıyısında bir dağ, dağın güzel sırtlarında villalar, eteklerinde mağaralar. Villalarda patronlar, mağaralarda da maden işçileri... Sosyalistleri çileden çıkaracak bir manzara ki değmeyin gitsin.

Patronlar ama ne patron! Çoğu imtiyaz sahibi ecnebiler. Hatta içlerinde Rumlar vardı ki, soydaşlarıyla cephede boğuşuyorduk. Bir terbiyeli, "rafine" Grek'in muhteşem villasına Zonguldaklı aydınlar, her ne münasebetle ise bizi davet ettirdiler.

Kapılardan karşılandık. Bey kıyafetli uşaklar, prostelalı hizmetçiler, görülmemiş yemekler, içilmemiş içkiler. Balık yumurtası, havyar, şampanya, tatlı dil, iltifat... Ve belki de bir kurnaz Grek'in Kurtuluş Savaşı'na komplimanları... Ben Ankara'dan yeni gelmişim, yelpaze kalpağımla! Milliyetçi şiirler haykıran Nazım Hikmet'in upuzun kalpağı karşısında rafine reveranslar... Zahir patron, "Bunlarda bir iş var" diye düşünmüş olacak.

Veda edip kayalıklardan aşağı iniyoruz. Maden İşçileri Taş Devri insanlarının hayatını yaşıyorlar. O zamandan aklımda kaldı. Sabah akşam ha babam gara mancar yiyorlar. Sebze denemez, devedikeninden halıca bir ot... Midelerimizdeki yemeklerden utanıyoruz, bu kömür karasına bulanmış insanların neler atıştırdığını görünce... Dekorlar ve insanlar karşısında utanıyoruz."

Okudunuz değil mi?

O dönemde bile yöre halkının nasıl dışlandığını, maden işçilerinin koşullarının aslın da çok da değişmediğini, toplumsal statükonun hala sürdüğünü anlayabiliyoruz.

Biraz sesimizi yükseltsek 'şovenist' diye suçlanmamızın nedeni bu.

Jandarmanın silah zoruyla köyünden, evinden, toprağından kopardığı Zonguldak insanı, insanlığa yakışmayacak koşullarda çalıştırıldılar. Sınıfsal ayrıma tabi tutuldular.

Ülkenin yolu, ulaşımı, ışığı oldular. Ama kendini aydın olarak tanımlayanlar bu insanların omuzlarına basarak aydınlığa ulaştılar.

Bugün 67'liler Platformu çatısı altında bir araya gelip, egolarını çarpıştıracak kendi içlerinde liderlik yarışı yapanlar, işte yukarıda anlattığım kişilerin çocukları.

Çoğunluğu Zonguldak'a dışarıdan gelen ailelerin çocukları. Zonguldak'ın, TTK'nın imkanlarıyla okumuş, sonra bu kenti unutmuş, yaş belli bir noktaya gelince gençlik yıllarının hasretini çeken insanlar buluşmuş.

Ama ne o Zonguldak eski Zonguldak, ne biz Zonguldaklılar eski Zonguldaklıyız.

Boş sözlere, hayallere karnımız tok.

Zonguldak tribünlerine oynamak yerine Ankara'ya mesaj verecek işler yapmalılar.

Ellerini ceplerine atmalılar.

Zonguldak'tan elde ettikleri kazanımları Zonguldak çocuklarıyla paylaşmalılar. Zonguldak eski Zonguldak değil. Zonguldak çocuklarının okumalarını sağlamalılar.

Hani sosyal medyada 3 bin 500 kişi olmuşlar ya. Grubun her üyesinin en az bir çocuğun eğitimini üstlenmesi halinde 3 bin 500 öğrenciye burs olur.

Güzel olmaz mı?

Toplumun değişmesi, gelişmesi için eğitim şart değil mi?

Hadi öyleyse!

Ne duruyorsunuz?

Günün Fıkrası: Buradan öyle görünüyor

Temel bir gemide seyahat ederken fırtına çıkıyor ve gemi batıyor. Kazadan sadece Temel, İngiliz bir adam ve güzeller güzeli sarışın bir afet kurtuluyor. Bu üçü bir adaya çıkıyorlar. Adada sadece yüksek bir palmiye ağacı ve bir pınardan başka bir şey yok. İngiliz,

-"Uzaktan geçen gemileri görebilmek için sıra ile bu ağacın tepesinde nöbet tutalım" diye Temel'e bir teklif sunuyor. Temel

-Olur. Fakat ağaçtayken aşağıda kalan ve bu kadın birbirinden uzak yerlerde duracak ve kadına sarkıntılık etmek yok.

İngiliz;

-Hiç olur mu öyle şey ben asil ve kibar bir ırktan geliyorum. Hiçbir kadına sarkıntılık etmem.

Temel;

-Tamam sana inanıyorum. O halde ilk nöbeti ben tutarım. diyerek ağaca tırmanıyor.

İngiliz ve kadın anlaşma gereği birbirlerinden uzakta otururken Temel yukarıdan bağırıyor:

-Terbiyesiz adam hani anlaşmıştık, in kadının üzerinden..

gibi laflarla bağırarak aşağıya iniyor. İngiliz:

-Yav vallahi ben bir şey yapmadım, bak biz ayrı köşelerde duruyoruz, nasıl kadının üzerinde olabilirim,

falan desede Temel:

-Hayır efendim, ben yukarıdan baktığımda senin kadının üzerinde olduğunu gördüm. Sana mı inanayım gözlerime mi?

-Yahu sana nasıl anlatayım ben bir şey yapmadım. O halde ağaca ben çıkayım sen aşağıda dur, fakat sende benim gibi kadından uzak duracaksın.

Temel:

-"Tamam" diyor.

Kadından epey uzağa gidiyor. İngiliz ağaca tırmanmaya başlayınca Temel hemen kadının yanına koşuyor ve kadını yatırıp üzerine çıkıyor. O esnada ağaca tırmanan İngiliz aşağı bir bakıyor Temel kadının üzerinde.

-Allah, Allah, haklıymış, diyor İngiliz, "Demek ki buradan öyle görünüyor."