Önce haberi okuyalım...



"Zonguldak Karaelmas Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Zuhal Kunduracılar, Türkiye Taşkömürü Kurumu´nun (TTK) eski kömür yıkama tesisi alanındaki otoparka 67 DA 306 plakalı otomobilini park etmek istedi. Zuhal Kunduracılar´ın park alanına yanaştığı sırada geri vites yerine birinci vitese taktığı aracı, TTK´nın yağmur suyu ile dolan eski kömür yıkama havuzuna devrildi. Durumu fark eden otopark görevlisi Abdülkerim Kılıç, arkadaşlarıyla yaklaşık 10 metre derinliğinde olduğu bildirilen havuzun kenarına yanaşarak suya batmak üzere olan otomobilden Kunduracılar´ı kurtardı."


2011´de tuvalet ihtiyacını gidermek için aynı alana giren 24 yaşındaki Mesut Karaoğlu da içi su dolu kömür havuzuna düşerek boğulmuştu.


O zaman yazmıştık. Belediye ile TTK topu birbirine atmış, Valilik sağıra yatmıştı.


Peki şimdi ne olacak? Diyecekler ki; "Bizim ne suçumuz var. Zuhal Hoca arabayı vitese takmasaydı."


Yazıklar olsun size! İşte Zonguldak´taki insan hayatının değeri bu!


Hiçbir kurum sorumluluğunu yerine getirmiyor.


Üç güzel makam. Üç güzel araba. Üç güzel hayat. Oh ne rahat.


İnşallah Doç. Dr. Zuhal Kunduracılar, sorumlu bir yurttaş gibi davranır, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunur. Kozlu Sahil Yolu´ndaki kafeler bölgesinde can kayıpları yaşandı. Dava açın, biz de tanık olalım.


Haydi Hocam...





İyi haftalar dileğiyle...



Söyledim!


Duydu anlamına gelmez...


Duydu!


Doğru anladı anlamına gelmez...


Anladı!


Hak verdi anlamına gelmez...


Hak verdi!


İnandı anlamına gelmez...


İnandı!


Uyguladı anlamına gelmez...


Uyguladı!


Sürdürecek anlamına gelmez...


Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa; "Buranın yabancısıyım. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler" demiş. Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra; "Ben de buraya ilk defa geliyorum. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde" diye karşılık vermiş. Adam; çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez. "Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz?" diyerek gülümsemiş çocuk. "Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten."


"İyi ama" demiş adam; "Bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?"


"Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez" diye atılmış çocuk... "Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız."


Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken; "Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim" demiş. "Görmeyi o kadar çok özledim ki! Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?"


Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına doğru yönelirken; "Artık emin değilim" demiş. "Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür." (Alıntıdır)