17 Aralık&[#]8217;ta başlayan kriz-karmaşa sürüyor.

Bunu anlamak için geçmişe bakmamız gerekiyor.

[*] [*] [*]

Her şey 1919 ile başladı.

1938&[#]8217;de bitmedi, ama değişti.

Anadolu topraklarında tarihin en büyük sosyal sözleşmelerinden biri olarak Türkiye Cumhuriyeti, Ortadoğu karanlığında bir güneş olarak parladı. Bu sözleşmeyi, bu topraklarda yaşayan Türk, Kürt, Rum, Yahudi, Alevi, Sünni tüm kesimler gönüllü olarak imzaladılar.

Yoktan bir ülke, feodal bir yapıdan modern bir devlet, ahali-ümmet-reaya anlayışından vatandaş-yurttaş, göçmüş, sığlaşmış halden, modern hukuk, kültür, sanat, modern yaşam tarzı, çağdaş eğitim gibi üst yapı kurumları oluşturuldu.

Ama bizi rahat bırakmayacaklarını daha Lozan görüşmelerinde söylemişlerdi.

Dediklerini de yaptılar.

[*] [*] [*]

Mustafa Kemal&[#]8217;in 1938&[#]8217;de ölümüyle birlikte ilk karşı devrim Demokrat Parti (DP) ile mevzi kazandı. Bu, ABD&[#]8217;nin küresel güç olarak öne çıkmasıyla denk düştü, örtüştü.

Özellikle 1947 Truman Doktrini ile başlayan Marshall yardımlarıyla birlikte Washington&[#]8217;un Türk iç ve dış politikasında etkisi arttı.

Buna elbette İnönü ve CHP, ayağının altındaki halının çekilmesiyle hissettiler. Çare olarak da; devrimlere daha sıkı sarılacaklarına, sağa benzemeye çalıştılar. İlk İlahiyat Fakülteleri, İmam Hatipler, Köy Enstitülerinin kapatılması, ezanda Türkçe&[#]8217;den vazgeçme gibi tavizler halının çekilmesini engelleyemedi.

Sonuçta; DP ezici çoğunlukla iktidar oldu.

DP iktidarı, 1950&[#]8217;li yılların sonlarında ekonomik ve siyasi anlamda sıkışmaya başladı. Çözüm olarak çok merkezli bir dış politika oluşturmaya başlayınca, ABD, 1960 darbesiyle müdahalede bulundu. Adnan Menderes, iki arkadaşıyla birlikte asıldı. Bu bizim tarihimizin acı ve utanılası bir iktidar değişimidir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 1971 ve 1980 darbeleri ile de küresel güçlerin ülkemize mahallelerinde rol oynadı.

ABD&[#]8217;nin ülkemizdeki toplumsal mühendislik proje uygulamalarının ikinci örneği Adalet Partisi (AP) olgusudur.

Bu olgunun kartviziti de, Süleyman Demirel ve ABD Başkanı Lyndon B. Johnson&[#]8217;un 1962&[#]8217;de yan yana çektirdikleri fotoğraftır. Adalet Partisi, seçimlerde bu fotoğrafı neredeyse her eve dağıtmıştır.

Adalet Partisi, iktidar yapılmış ve bu çizgi uzun yıllar farklı isimlerle de olsa ABD&[#]8217;nin sadık müttefiki olarak ülkeyi yönetmiştir.

Ülkede kapitalizm ekonomik krize düştüğünde, sol toplumsal muhalefet yükseldiğinde ordu devreye sokularak krizler aşılmıştır.

Bakmayın siz Demirel&[#]8217;e darbe yapıldığı (!) masallarına&[#]8230;

Asında darbeler; Türk halkına, emekçilere, aydınlara, yurtseverlere karşı yapılmıştır.

1971 ve 1980 darbelerinde Demirel ve çevresinin, Türkiye burjuvazisinin, egemenlerinin burnu kanamamıştır.

Ama gençlerin, emekçilerin, canları alınmış, darağaçları kurulmuş, yerinde infazlar yapılmış, işkencelerden geçirilmiş, emekten yana tüm siyasal ve sendikal yapılanmalar ezilmiş yok edilmiştir.

[*] [*] [*]

Bu süreçte dinci, milliyetçi kesimler de kullanılmış, dönem dönem himaye edilmişlerdir.

Ama bunlardan MHP olayın ayırdına varmış, &[#]8220;Devletin (Aslında küresel güç ABD&[#]8217;nin) kendilerini kullandığını&[#]8221; bizzat ifade etmişlerdir. Siyasi tavırlarında bunun gereğini de yapmışlardır.

Alparslan Türkeş&[#]8217;le başlayan ve Devlet Bahçeli ile devam eden, &[#]8220;Sokak çatışmalarından uzak durma&[#]8221; ile somutlaşan bu tavır takdire şayandır. Ve bu ülkeye yapıkları olumlu bir hizmettir.

Turgut Özal&[#]8217;ın başında olduğu ANAP dönemi de, bu sürecin devamı olmasının yanında uluslar arası sürecine monte edilmemizin de öyküsüdür. Yani üçüncü projedir.

Şimdi küresel güç ABD&[#]8217;nin ülkemizdeki dördüncü büyük toplum mühendisliği uygulamasına gelelim.

Bu AKP&[#]8217;nin yaratılması ve iktidar yapılmasıdır.

Süreci hatırlayın&[#]8230;

&[#]8220;Amerikan dışişleri ve istihbaratının önde gelen Ortadoğu, Türkiye ve İslam uzmanlarından Graham Fuller´in, 1990´lı yılların ortalarından beri &[#]8216;Ilımlı İslam&[#]8217; projesi üzerinde çalıştığı bilinir. Fuller, Ortadoğu&[#]8217;daki anti-Amerikan radikal, İslamcı akımları önleme ve geriletmenin yolunun, laik sistemleri desteklemekten değil, aksine radikal İslamcı partileri küresel kapitalist sistem içine çekecek ve özlerini dönüştürecek bir yaklaşımı benimsemekten geçtiği tezini yıllardır savunur. Fuller´e göre; batılıların, İslam ülkelerinde laiklik konusundaki ısrarının hiçbir anlamı yok. Çünkü ona göre İslam dünyasında laikliğin tarihsel ve kültürel temelleri bulunmuyor. Laiklik, batı-Hıristiyan kültürüne özgü bir olgudur. Ayrıca, Müslümanların günlük yaşamlarında dini nasıl yorumlayıp uyguladıkları ABD&[#]8217;nin stratejik çıkarlarını da hiç ilgilendirmez. Önemli olan şey, bu ülkelerin ya da örgütlerin anti Amerikan bir niteliğe sahip olmamasıdır. O da ancak, ılımlı bir İslami modeli geliştirmekle mümkündür. Bu çerçeveden bakılınca, Fuller´e göre, Fransız ekolünü izleyen laik Türkiye &[#]8216;başarısız&[#]8217; bir örnektir. Laiklik nedeniyle İslam dünyasından, onları etkileyemeyecek ölçüde uzaklaşmıştır. Ancak, yine de önemli bir laik birikime ve demokratik geleneğe sahiptir. Bu durumda bir &[#]8216;ortalama&[#]8217; alınabilir.

Örneğin; Amerikalı strateji uzmanlarından Dinesh D´souza da, daha 1995´te yazdığı bir kitapta, &[#]8216;Biz İslam köktendinciliğini dönüştürmeli, onları liberalleştirmeliyiz&[#]8217; demektedir. İşte alınmak istenen bu &[#]8216;ortalama&[#]8217;, ılımlı İslam´dır.

Fuller, 2000 yılında Türkiye hakkında yaptığı &[#]8216;şaşırtıcı&[#]8217; bir yorumda aynen şunları söylüyor: &[#]8216;Türkiye, yakın bir gelecekte iki partili bir temsil sistemine gebe. Kökleri geçmişe dayanan ekonomik kriz, iktidardaki koalisyon (Bülent Ecevit liderliğindeki 57&[#]8217;nci Hükümet&[#]8217;ten söz ediyor) partilerinde büyük deprem yaratacak. Fazilet Partisi&[#]8217;nden kopan bir grup ılımlı İslamcı, geniş tabanlı bir siyasi oluşuma gidecek. Bazı etkin siyasetçiler, partilerinden istifa ederek, bu yeni oluşuma katılacak. Yeni oluşum kartopu gibi büyüyüp gelişecek. Türkiye&[#]8217;de yakın gelecekte ılımlı İslamcılar iktidara gelecek. Ilımlı İslamcıların yanında İslami söylemlere ters düşmeyen ılımlı sol bir parti de meclise sokulacak."

(Aktaran: Prof. Dr. Ümit Özdağ, Yeniçağ Gazetesi, 29 Nisan 2004).

[*] [*] [*]

Erdoğan, ABD&[#]8217;de kimlerle görüştü?

&[#]8220;Recep Tayyip Erdoğan, Washington&[#]8217;a ayak bastığında gündemi yüklüydü (...) önce stratejik araştırmalar merkezi CSİS´te bir konuşma yapacak ve Washington bürokrasisinin karşısına çıkacaktı. Daha sonra Washington&[#]8217;da oturan ve yönetim üzerinde Türkiye uzmanları olarak söz sahibi olan eski CIA yetkilisi Graham Fuller, eski Ankara büyükelçisi Morton Abramowitz, Türkçe&[#]8217;yi neredeyse bir Türk kadar iyi konuşan ve Refah-Yol hükümetinin (Refah Partisi-Doğru Yol Partisi koalisyonu) kurulmasında rol alan Henri Barkey gibi uzmanlarla baş başa yemekler yenecekti. Bunun yanı sıra, CIA´nın düşünce kuruluşu olarak anılan Rand Corporation ve Leman Brothers aracılık kurumu yetkilileri ile görüşülecekti. son olarak da American Jewish Congrees (Yahudi Kongresi) (Amerikan Yahudi Komitesi) yetkilileri ile tanışacak ve Ortadoğu, Türk-İsrail ilişkileri konusunda görüş alışverişinde bulunacaktı.&[#]8221;

(Turan Yavuz, S. 46)

[*] [*] [*]

ABD, bu sürece Fetullah Gülen liderliğindeki cemaat yapılanmasını da dahil etmiştir. Zaten bu yapılanma ABD himayesinde gelişen, dinler arası uzlaşma iddiasıyla gerçekte uluslararası sermayenin kullandığı mükemmel projelerinden biridir.

ABD&[#]8217;nin, gerçek ifadesiyle uluslararası sermayenin &[#]8220;Ilımlı İslam&[#]8221; projesinin bir ürünü olarak AKP bu ülkede iktidar oldu.

Dilerseniz bunun devamını yarına bırakalım&[#]8230;

[*] [*] [*]

Bu tavanın tüm balıklarına esenlikler dilerim&[#]8230;
28 Ağustos 1962, Süleyman Demirel&[#]8217;in ABD Başkanı Lyndon B. Johnson ile