Kömür yakıyorsun, çevre kirleniyor. Nükleer santral diyorsun, dünyayı tehdit ediyor.
Hidroelektrik diyorsun, dereler kuruyor.
Ne kaldı geriye? Güneş ve rüzgar
Onlar da yetmiyor.
Her nimetin bir külfeti var demiş atalarımız.
Mesela, radyasyondan şikayet ediyoruz.
Ama hepimizin elinde bir telefon, evinde beş telefon, en az iki televizyon
Gaz lambasıyla aydınlanırken, bu kadar ihtiyaç da yoktu aslında elektriğe
Termik elektrik santralleri için kömür lazım.
Çıkartırken, insan ölüyor.
Yakarken, çevre kirleniyor. Külü çevreyi mahvediyor.
Nükleer felaketten korkuyoruz. Çernobili unutmuyoruz.
Son dönemde akarsu yataklarına kurulan hidroelektrik santralleri moda oldu.
Ona da karşı çıkıyoruz. Bir ortası yok mu bu işin?
Aslında dünya ne yapıyorsa, Türkiye de onu yapıyor.
Türkiyede her nimetten sınırsızca yararlanan, ama her şeye karşı çıkan bir kesim var.
Köprüye karşı, doğaya zarar veriyor diye yola karşı.
Türkiye, bu insanlara rağmen büyüyor.
Aslında bir mucize gerçekleştiriyor.
Ülkenin önünü açması gerekenler tersini yapıyor.
Ne diyelim biz bunlara?.. Türkiyenin Önünü Tıkayanlar diyelim mi?
Kısaca TÖT diyelim mi?
O zaman Hidroelektrik Santrallerinin Önünü Tıkayanlara HÖT, Devrekin Önünü Tıkayanlara DÖT, Çaydeğirmeninin Önünü Tıkayanlara da kısaca ÇÖT diyebiliriz.
Soma bize ders olur mu?
Gazeteler, televizyonlar objektiflerini Somaya çevirdi.
301 madenci yaşamını yitirince, doğal olan bu.
Ama biz, bir yandan da kendi ocaklarımıza bakalım.
Zonguldak, Somadan çok mu farklı?
Somada istenen iş güvenliği ve işçi sağlığı Zonguldakta var mı?
Mesela, Soma Madenciliki yaşam odaları diye sıkıştırırken, TTKya, Sizde yaşam odası var mı? diye sormayacak mıyız?
Zonguldakta rödevanslı saha işletmeciliği yapan özel sektör ve onların taşeronlarının ocakları nasıl?
İlla büyük bir felaket mi gerekiyor, bu ocakları denetlemek ve sorgulamak için?
Somada ne sorgulanıyorsa, öncelikle devlet eliyle TTKda yapılmalıdır.
Ve TTK, rödevans karşılığı kiraladığı sahaları denetlemeli, kendisi ne yaptıysa aynısını yaptırmalıdır. Rödevanslı işletmeler de, kendi sahalarında taşeron olarak çalışan ocakları denetlemelidir.
Bu kazaları azaltmanın en kolay yolu, taşeron sistemini kaldırmaktır.
Ama bu hükümet, taşeron uygulamasından hemen vazgeçemez.
O halde işi daha sıkı tutmalı ve bu tür acılar yeniden yaşanmamalı.
Zonguldakı çok mu seviyorlar?
Politikacıları izliyorum.
Hepsi Zonguldakı nasıl da seviyor!
Sevdiklerinden sevesileri geliyor.
Özellikle tüccar politikacılar, bu işten müthiş bir rant yaratıyorlar.
Bakın AK Partinin eski Milletvekili Fazlı Erdoğana
Milletvekili seçilmeden önce ekonomik durumu gerçekten çok kötüydü.
İki dönem milletvekilliği yaptı, kentin işlerinden çok kendi işleriyle uğraştı, resmen uçtu. Şimdi tutabilene aşk olsun.
AK Parti Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar da aynı yolda ilerliyor.
Milletvekili olduktan sonra ailesi kömür işine girdi.
Akaryakıt istasyonunun sayısı arttı.
Kum-çakıl ocağındaki işler cabası
Bilmediğimiz başka işleri de olmuştur elbette.
Bakalım o da Fazlı Erdoğan gibi iki dönem mecliste kalıp uçabilecek mi?
Yoksa kum-çakıl ocağında sele kapılacak mı?