Güncel tartışmalardan biri de, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay'ın söyledikleri...

Türk-İş Genel Başkanı Atalay, işçi sınıfına ihanet etti mi, etmedi mi?

Bence bunu tartışmadan önce bazı sorular sormak gerekli...

Öncelikle işçi sınıfı olması gereken yerde mi?

Değilse, nedenleri?

İşçi sınıfı kimleri kapsıyor?

Somut bir işçi sınıfı tanımlaması yapılabilir mi?

GMİS Genel Başkanı Hakan Yeşil "İşçi ve Emek Sınıfı" tanımını kullanıyor.

[*] [*] [*] [*]

Bence her şey, dünyada ve ülkede 1970'li yıllarda başladı.

İlk kez sermayenin ve temsilcilerinin ağzından sınıf mücadelesinin varlığını duyduk.

1971 darbesinin ardından darbeci generallerden biri, "Sosyal gelişme, ekonomik gelişmeyi aşmıştı" dedi.

Tekstil İşverenleri Sendikası Genel Başkanı Halit Narin, daha açık konuşmuştu:

"Bugüne kadar onlar (işçiler) güldü, bundan sonra biz güleceğiz..."

Gerçekten de öyle oldu.

12 Eylül'le de operasyon tamamlandı.

Ne yapıldı?

1- Önce tarım ve hayvancılık geriletildi.

Tarımdaki işgücü, sanayi kentlerine göç ettirildi.

KİT'ler tasfiye edildi.

Fabrikalar kapatıldı.

Buradaki güvenli ve yığınsal istihdam alanı yok edildi.

PKK terörüyle, Doğu ve Güneydoğu halkı da bu göçe eklendi.

Suriye, Irak, Afganistan, Özbekistan'dan alınan sığınmacılar da buna katıldı.

Böylece kentler, "emek deposu" haline geldi.

Ucuz, bir biriyle rekabet eden, her an iş bulamama, bulduğu işten atılma kaygısı yaşayan bir emek deposu...

2- Sendikalaşma ve hak arama, acımasızca baskılara uğradı.

İşten atmalara karşı siyasal iktidar; kör, sağır, dilsiz kalsa iyi, ama müdahil oldu.

Bugün dünyanın en düşük sendikalaşma oranı Türkiye'de.

Yüz işçiden sadece yedisi sendikalı, onlar da üçe-dörde bölünmüş.

3- İşçi sınıfı tanımı da değişti.

Toplumsal gelişme ve değişime uygun olarak emek de değişti.

Eskiden kol ve kafa olarak basitçe şematize edilen emek çok çeşitlendi.

4- İşçilerin sistemle olan ilişkileri de değişti.

Marks'ın "Proleterya'nın zincirlerinden başka kaybedecek şeyi yok" sözü tartışılır oldu. Sosyal devlet anlayışı, kapitalizmin konut, otomobil, özel tüketim kredileri, taksit, kredi kartları vb. enstrümanları sayesinde işçilerin önemli bir kesiminin sadece "zinciri" yok. Ev, araba, yazlık, hatta mevduat, yastık altı, altın, döviz vb...

5- Tüm bunlara, çok başarılı bir toplum mühendisliği sonucu emeğin kurtuluş bayrağının dindarlığa teslim edilmesini de ekleyin.

Bu olguyu savunanlara da bir sorum var.

Siz hiç Diyanet İşleri Başkanının ya da tarikat-cemaat önderlerinin bir grev çadırını ziyaret ettiğini, grev komitesine yirmi beş kuruş bağış yaptığını gördünüz mü?

[*] [*] [*] [*]

Sonuçta, kendisi sınıf olduğunu unutmuş, örgütsüz, parçalanmış, sermayenin insafına tabi bir işçi kitlesi var.

Bu fotoğraf ortadayken, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay'ı ihanetle suçlamak anlamsız.

El, elin eşeğini türkü söyleyerek arar...

[*] [*] [*] [*]

İstanbul'dan selamlar...