Elektronik, elektrik biliminin içinde doğdu ve gelişti.

"Elektroniğin başlangıcı, 1907'de triyod tüpünün icadıyla olmuştur" denilebilir.

"Ülkemizde elektronikle tanışma, elektrikten daha da eskidir" diyebiliriz. Türkiye'nin ilk elektrik santrali Silahtarağa, 1914'de kurulduğunda, İstanbul'da kablolu telefon ve telgraf yaygın biçimde kullanılıyordu. Türkiye'de elektroniğin meslek olarak doğuşu, tarihsel sıralamayla şu alanlardan beslenir.

1- Haberleşme; telefon, telgraf...

2- 1940'lı yılların sonunda kullanımı başlayan seslendirme sistemleri ile gemi ve jandarma telsizleri...

3- Amatörler...

4- Radyonun evlerde kullanılmaya başlanması...

5- TV'nin etkisi; giderek bilgisayar ve internet, elektronik mesleğini bugünkü noktaya taşır.

Zonguldak'ta elektronikçilik mesleği de aynen elektrik dalında olduğu gibi eski ve yaygındır.

Elektrikle erken tanışma, elektronikte de avantaj sağlamıştır. Elektronik mesleğinin gelişmesindeki Türkiye'deki bütün etmenler aynen Zonguldak'ta da geçerlidir.

Ama Zonguldak'ta, Türkiye'de olmayan ilginç bir kaynak daha vardır. O da "sinema makinistliği" mesleğidir. Zonguldak'ta ilk kuşak elektronikçilerin (radyocu) neredeyse tamamının asıl mesleği, sinema makinistliğidir. Bir kısmı da EKİ'nin merkez ve bölge atölyelerinde elektrikçi olarak çalışmaktadır. Her sinemada; bir sinema makinesi, seslendirme için amplifikatör ve hoparlörler vardır. Kısaca sinema makinisti, sadece filmi oynatan değil, aynı zamanda elektrik ve kısmen elektronikten anlayan teknik eleman konumundadır.

Radyonun günlük yaşama, evlere girmesiyle, piyasa anlamında elektronikçilik mesleği de başlar.

[*] [*] [*] [*]

ÖZKAN GÜREL'LE SÖYLEŞİDEN...

Zonguldak'ta radyoculuğun, yani elektronik mesleğinin öyküsünü, Özkan Gürel Usta şöyle anlatıyor.

- Özkan Usta, sen bu mesleğe ne zaman ve nasıl başladın?

- Ben mesleğe 1956-57 yıllarında başladım.

- Sen çıraklığa başladığında Zonguldak'ta elektronikçi olarak kimler vardı?

- Babam vardı sadece. Radyo tamir ediyordu, sinema makineleri tamiri yapıyordu. Ama "Radyocu Fevzi Usta" olarak tanınırdı (Fevzi Erses). Adnan ve Zafer Ustalar, babamın yanında çalışıyorlardı. 1969 yılında askerliğimi yapıp geldim. Dükkanda çalışmaya başladım. Lambalı radyoların tamiri yapılıyordu.

- Peki, bataryalı radyolardan bahsederler, bu konuda ne hatırlıyorsun?

- Köylerde elektrik yoktu. Oralarda şarjlı-bataryalı radyolar vardı, kocaman, hantal... Elektrik olmayan yerlerde, daha çok köylerde kullanılırdı. Şarj için elektrik olan yerlere taşınırdı. Bu radyoyu iki kişi ancak taşırdı. Radyo kısmını bir kişi, bataryayı bir başka kişi taşırdı. Bir tane 1,5 voltluk büyük bir pili vardı. Bu pil, flamanları beslerdi. Asıl bataryada 70 volt üreten 60-70 pilden oluşan ağır bir batarya kısmı vardı. Bunları önce pilliye çevirdik, 9 volt pilli hale getirdik. Bu arada, uzaya uydular gönderilmeye başlanınca, teknoloji de ilerledi. Diyotlardan transistor icat edildi. Lambalar tarihe karıştı. İstanbul'dan bize malzemeciler transistor getirdiler. Şemalarını verdiler. "Bunları kullanın" dediler. Biz de bu şemalara bakarak, transistorlu radyolar imal etmeye başladık. Sandra marka radyolar vardı. Transistor kullanılmaya başlanınca, onlara daha küçük, pratik, 9 voltla çalışan dönüştürmeyi teklif ettik. Onların da işine geldi. Önce bunu yaptık. Daha sonra köylere de elektrik gelince, radyolara (içine) adaptör yapmaya başladık. Böylece radyoculuk sürdü, devam etti. Bu arada, önce İstanbul'da televizyonlar piyasaya çıkmaya başladı.

Süreci kısaca özetlersek;

Önce hantal, şarjlı-bataryalı radyolar var.

Bu bataryalı lambalar pille çalışır hale getiriliyor.

Elektrik gelince de içlerine adaptör yapılarak elektrikli hale getiriliyor.

Bu arada, transistor kullanımı başlayınca da lambalı radyolar transistörlü hale dönüştürülüyor.

Başlangıçta radyo, şemaya göre bizzat ustalar tarafından imal ediliyor.

Daha sonra hazır radyo kitleri kullanılıyor.

- Peki, usta, Zonguldak'ta efsane gibi bir şey anlatılır. Türkiye'de TV yokken, 1970 öncesi bir gemiden getirilen televizyonu, TV tüpü elektrikle şoklayıp tamir eden Acılık'ta bir kişiden bahsederler, hatırlıyor musun? "Radyocu Yakup Usta'nın (Yakup Eryiğit) dayısı" falan derler.

- Evet, o Ezel Usta'ydı. Çok iyi bir sanatkardı. Yakup'un dayısı değil, onun ortağıydı. Rahmetli oldular. Aslında elektrikçiydiler.

- Peki, elektronikten de anlıyorlardı öyleyse...

- Evet, anlarlardı. Ama bu işten en iyi anlayan PTT'den emekli Kocabaş Fehmi Usta vardı, Bartınlıydı. Soyadını hatırlamıyorum.(Fehmi Boynak-A.K.) Asma Taksi Durağının karşısında bir binanın en üst katında dükkanı vardı. Orada bobin sarardı.

[*] [*] [*] [*]

YAŞAR GÜNEŞ'LE SÖYLEŞİ'DEN...

Zonguldak'ta elektronik mesleğinin, radyo-televizyon tamirciliğinin eski ustalarından Yaşar Güneş ile görüşüyoruz.

- Yaşar Usta, sen bu mesleğe hangi yıl başladın?

- 1957 yılında Fevzi Ersel'in yanında çırak başladım. Daha sonra Ezel Usta ile çalıştım.

- Usta, şöyle bir düşün, senin meleğe başladığın yıllarda eski ustalardan kimler vardı?

- Ezel Usta ardı, Fevzi Usta vardı, İlhan Usta vardı... İlhan Usta, lambalı radyolar konusunda iyi bir ustaydı. Dükkanı da eski Melek Sineması'nın karşısındaydı. Şimdi berber olan yerdeydi. Lavuar Sokak'ta İsmail Elitez ile şimdiki Profilo servisinin, yani Sadi Ertekin'in olduğu yerde, biri sinema makinisti olan isimlerini hatırlamadığım iki kardeş vardı.

- Çarşıda kimler vardı, Fevzi Usta'dan başka?

- Adnanlar vardı, Kuğulu Park'ın (İsmetpaşa Parkı) karşısında... Galeri Ziya Özkul'un (beyaz eşya ve TV-radyo satıcısı) sırasında daktilo da tamir eden biri vardı. Ziya Özkul'un oğlu Şükrü de tamir yapardı.

[*] [*] [*] [*]

MUSA HASTÜRK'LE SÖYLEŞİ'DEN...

- Musa Usta, sen bu mesleğin Zonguldak'taki temel taşlarından birisin. Mesleğe ne zaman, kaç yaşında başladın?

- Mesleğe 1965 yılında başladım. Ulucami altında, şimdiki Kuyumcular Çarşısı'nda... Zamanında farklı işyerlerinin olduğu çarşıda... Rahmet ve saygıyla andığım Mustafa Emiral Ustamın sayesinde bu meslekten yaklaşık kırk yıl ekmek yedik. Bize bu mesleği öğretti. Bilfiil sekiz sene ustamla çalıştım. Bu sekiz senenin bir buçuk yılını İstanbul'da geçirdim. O zaman bir mecburiyet hali vardı. Mesleği yapabilmek, işyeri açabilmek için meslek odalarından (derneklerden) belge almak gerekiyordu.

- Bu belgeyi kim veriyordu; meslek odaları mı, Milli Eğitim mi?

- Yok, Milli Eğitim'e bağlı kurslar vardı. Cağaloğlu'nda bir kursa gittim. Bir sene, aynı zamanda orada Karaköy Yüksek Kaldırım'da bir işyerinde çalışma imkanı buldum. Sonra askere gittim. Askerlik dönüşü 1974 senesinin 11'inci ayında işyeri açtım.

- Musa Ustam, Mustafa Emiral bu işyerini ne zaman açmış?

- Ustam bu işyerini 1952 yılında açmış. EKİ'de, Merkez Atölyesi'nde çalışırken, o zaman bir hobi olarak eski bataryalı radyoları, cereyanlı-elektrikli hale getirilirken öğrenmeye başlamış. Asıl mesleği tornacı iken, hobi olarak bu mesleğe yönelmiş. 1960 yılında işten ayrılarak, şimdiki Avcılar Market'in üst katında ilk işyerini açmış, 1965 yılı 1'inci ayda da Ulucami altına taşınmış. Ben de işte, sekiz ay sonra yanına çırak olarak girdim. Kendisini rahmetle anıyorum. Benim o bölgede ilk adını öğrendiğim ilçe adı olan, Mamahatun-Tercan'dandı. Kendisi mesleğe son derece bağlı ve çok disiplinli biriydi. Maalesef yetiştirdiği çok sayıda kişi olarak biz bu disipline yeterince sahip olamadık.

- Bu konuda bir örnek verebilir misin?

- İşyeri mutlaka tam 08.30'da açılır, öğlen paydosu tam 12.00'de başlardı. İçerde müşteri olsa bile boşaltır, dükkan kapanırdı. Yemek yemeye giderdik. Saat tam 13.00'de işyeri açılırdı. Kendisi erken gelse bile içeri girmez, bir sandalye alır, kapıda otururdu. Tam 13.00'de işe başlardık.

- Sen bu mesleğe başladığında elektronikçi olarak kimler, hangi işyerleri vardı?

- Elektronikçi olarak Fevzi Erses Usta vardı. Soğuksu'da, Ezel Usta vardı.

- Ezel Usta elektrikçi değil miydi?

- Şimdi o zaman "elektronikçi" diye bir kavram yoktu. Temelde elektrik vardı. İsmail Usta vardı.

- İsmail Elitez' mi?

Yok, o başka. Şimdiki Otel Ay'ın arkasında Philips servisi vardı. Oğlu Kemal vardı. Şimşek Radyo, Hasan Edebali Usta vardı, Sendika Sokağı'nda. Ahmet Gülşen Usta vardı, sonraki kuşaktan Adnan-Zafer Özdemir Ustalar vardı. Yine Soğuksu'da Yaşar Güneş Usta vardı. Soğuksu'da yine eski kuşaktan Gürol Sineması'nın makinistliğini yapan biri vardı. İsmini hatırlamıyorum. Sonra işyerini Sinan-Sadi Ertekin kardeşlere bıraktı. Asma'da Muhammet Sağlam Usta vardı. O zamanlar bu ustaların yüzde doksanı EKİ kökenliydi. Ben ustamla çalışırken, ayın on beş günü grupluya çalışırdık. Onlara yeni radyo yapardık, imal ederdik. Bataryalıyı, pilliye -o zamanki halk ağzıyla kömürlüye- döndürürdük. Buranın halkı pili "kömür", "taş" gibi adlarla tanımlardı. "İki kömür ver" ya da "üç taş ver" derlerdi.

Musa Hastürk, Ali Kaya ile (1'inci Ustalara Saygı / 11 Mayıs 2002)

[*] [*] [*] [*]

MEHMET İRİS'LE SÖYLEŞİ'DEN...

- Sevgili Mehmet İris, bu mesleğe ne zaman başladın?

- Mesleğe 1968 yılında İsmail Demir Usta'nın yanında başladım. Dükkanın adı "Televizyon Tamir Atölyesi"ydi. İşin ilginç yanı, o yıllarda Türkiye'de televizyon yokmuş zaten. Ben 1968'de yanına girdim. Ama dükkanı benden çok önce Amelebirliği Pasajı'nda açmış, daha sonra aynı caddede (Zübeyde Hanım Caddesi) şimdiki Otel Ay'ın altına taşınmış. Ben bu yeni dükkanda işe girdim.

- Bu işin pratik eğitimini İsmail Usta'nın yanında gördün yani... Teorik eğitimini nasıl yaptın?

- Ben Sanat Okulu Elektrik Bölümü'nde okudum. Elektroniği kitaplardan ve bu alandaki mecmualardan (dergi) okuyarak öğrendim. O zaman Türkiye Radyo Amatörleri Cemiyeti (TRAC) mecmuası vardı...

- Bu konu çok önemli, ona sonra geleceğiz. Şimdilik bırakalım. Şimdi sen işe başladığın yıllarda bu dalda kimler vardı? Ustaların ve işyerlerinin isimlerinden hatırladıklarını sayar mısın?

- Ahmet Gülşen vardı, şimdiki Çatı Kebap Salonu'nun altında. Onu geçtikten sonra Fevzi Usta vardı, Özkan Usta'nın babası... Vakıflar İşhanı'nın altında. Daha ilerde Asma Taksinin karşısında, şimdiki Akbal Market'in olduğu yerde dar merdivenli bir bina vardı, onun en üst katında Fehmi Usta vardı, "Kocabaş Fehmi" derlerdi, lakabı buydu. Ulucami altında Bomba Radyo vardı, Dündar Girgin Usta vardı. Soğuksu'da iki kardeş vardı. Yine Soğuksu'da İsmail Elitez vardı. Kürt Yaşar vardı, Yaşar Güneş. Adnan-Zafer Özdemir kardeşler, Erol Aygün vardı. Kadırga yokuşunda Hamza Akçaharman vardı. Bir de ustamın Kemal isminde bir oğlu vardı. Sanatında mükemmeldi. Diyebilirim ki, şehirdeki en iyi ustaydı. Ama alkole çok düşkündü. Otuz beş yaşında da vefat etti.

- Şimdi sana bir şey soracağım. Ustalık anlamında eski dönemle bugünü karşılaştırdığında neler söyleyebilirsin?

- Şimdi ustalık pek yok.

- O zaman ustalık için bilgi ve beceri çok önemliydi değil mi?

- Evet, düşün bir kere, yarı iletkenler çok gelişti; entegreler, modüller, çipler var. Bir entegrenin içinde yüzlerce transistor, direnç, kondansatör var. O zaman tüm bu malzemeleri tek tek monte ederdik. Montajını ve tamirini düşün... Sana Özkan Usta ile ilgili bir anımı anlatayım. Özkan Usta, muzip, şakacı bir arkadaşımız. "Çantacı" dediğimiz korsan tamirciler vardı. Özkan Usta, korsan işinden pek hoşlanmazdı. TV arızası konusunda bir şey sorduklarında, "Onun Gerd Mülller'i bozuk" derdi. Onlar da, "Tamam, usta sağ ol, ona da bakarız" derlerdi. Oysaki "Gerd Müller" televizyonda bir parça değil, zamanın meşhur Alman futbolcularından birinin adıydı.

- Peki, usta, meslek sence nereye gidiyor, geriliyor mu?

- Yok, daha ileri gidiyor.

- Nasıl yani?

- Cihazlar da, teknoloji ve tamir aletleri de değişti. Bilinenin aksine plazma ve LCD TV'ler de tamir ediliyor. Ama artık herkes yapamıyor. Bunları tamir edebilmek için pahalı ve gelişmiş cihazlar gerekiyor. Bu cihazlar az kişide var.

- Yani "meslek gerilemiyor, ama daralıyor" diyebilir miyiz?

- Doğrudur... Diyot, transistör, entegre gibi yarı iletkenler yokken, bunların yerine "lambalar" vardı. Radyo, ilk SB televizyonlarda ve amplifikatörlerde kullanılırdı.

EKİ eğitim radyosunun çıkış lambaları...

[*] [*] [*] [*]

Kaynak ve Geniş Bilgi:

Zonguldak'ta Elektriğin Tarihi / Kitap / Ali Kaya