Zonguldak, Türkiye'nin en zor şehirlerinden biridir.

Kalorisi çok yüksek taşkömürü nedeniyle ülkenin en kıymetli illerinden biriydi.

Kömürün önemi azaldıkça, daha doğrusu kömür ithalatı başlayınca, Ankara nezdinde önemi azaldı.

İhmal edildi.

Filyos Vadi Projesi nedeniyle son dönemde yeniden önemi artıyor.

Liman inşaatı hızla devam ediyor.

İstanbul, Kocaeli ve Bursa limanları, ülkenin ihtiyacını karşılamakta zorlandıkça, Filyos'un önemi artıyor.

Ama gel gelelim küçülen Zonguldak'ta gereksiz itiş-kakışlar yaşanıyor.

Para kazananlar yerine paranın kazandığı kişilerin şişkin egoları, kentte yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.

İçmek için mekan, yatmak için otel açanlar yüzünden kentin ekonomik dengeleri bozuluyor.

Sermaye sahiplerinin büyük bölümü, yaşam standartlarını korumak adına mücadele verirken, bazıları standartlarını yükseltmek için devleti soyuyor.

Hazine arazilerini işgal eden, kaçak bina yapan, binasını büyüten, devletten aldığını devlete daha yüksek bedelle satmaya çalışan, devletin kömürünü çalan, vergi kaçıran kişiler yüzünden Zonguldak'ın itibarı sarsılıyor.

Haksız şekilde elde edilen bu kazançla kentin ekonomisini ele geçiren kişiler, siyaseti de istediği gibi yönetmeye çalışıyor.

Bu şişkin ego sahipleri, kentin ekonomisini bozdukları gibi siyasetini de bozuyorlar.

Parayı gören bazı karaktersiz siyasetçiler, kentin çıkarı yerine kendi çıkarını düşünmeye başlıyor. Ömürleri kısa oluyor.

Ama kentte bıraktıkları tahribatı onarmak ciddi zaman alıyor.

Biz o nedenle ısrarla "Zonguldaklılık" vurgusu yapıyoruz.

Bir bakın bakalım Zonguldaklı işadamlarına...

Yurtbay, Çanakcı, Tatoğlu...

Bir alt gruba geçip daha çok örnek verebiliriz.

Bir bu insanlara bakın, bir de diğerlerine...

Ne demek istediğimi anlıyorsunuz, değil mi?

Zonguldak, birilerinin egolarını tatmin ettiği şehir olmamalıdır.

Günün Fıkrası: Muhannet Köprüsü...

Diyarbakır'da ağanın biri, köprü yaptırmış, Dicle'nin üstüne...

"On gözlü köprü" diye namı cihanı salmış!

Ağanın muradı; köprü kendi hizmetini görsün, davarları, marabaları üstünden geçsin, iş aksamasın, Dicle'ye telafet verilmesin.

Zaman geçmiş, asker sefere çıkacak olmuş.

Asker yük taşır, silah taşır, erzak taşır, taşır oğlu taşır.

Bölük gelmiş, köprünün önünde durmuş.

Ağa, askerin önünde dikilmiş.

Demiş ki:

"Buraların ağası benim. Köprü benim. Mülk benim. Köprüden geçecek her ere bir akçe isterim. Bu gece burada konaklamanıza da öyle izin veririm."

Bölüğün komutanı, adaletli bir adam... İçinden demiş ki:
"Ağa haklı, köprüyü o yaptırdı. Lakin devletin öyle bir parası yok."

Bir suya, bir köprüye bakmış, üstünde üniforma, ardında askerleri, atlamış suyun içine.

Ağa şaşkın, komutana bakmış.

Komutan bağırmış:

"Geçmem muhannet köprüsünden su aparsa beni...

Yatmam çakal yatağında aslanlar yese beni..."

Günün Sözü:

"Her şey hareket halindedir ve hiçbir şey sonsuza dek kalmaz. Bu yüzden de, aynı ırmağa iki kez giremeyiz. Çünkü ikinci kez ırmağa girdiğimde ben de değişmiş olurum, ırmak da..."

Herakleitos