Zonguldakın derin toprakları altındaki serveti, madeniyle ne kadar kıymetli ise, bizim nazarımızda Zonguldakta o kadar kıymetli bir vilayetimizdir
26.Ağustos.1931 günü, saat 12:30da, yukarıdaki sözlerin sahibi Mustafa Kemali taşımakta olan Ertuğrul Yatı, Zonguldak Limanı açıklarında demirledi. Atatürk gemi güvertesinde bir müddet maden şehri Zonguldakı seyretti Ertuğrul yatının etrafını heyecanlı gözlerle, Atayı büyüklü küçüklü teknelerle selamlayan halk doldurdu. Dönemin Zonguldak Valisi Arif Beyin başkanlığındaki bir heyet, Ertuğrul Yatına geçerek Atatürkü karşıladı. O gün, Atatürk ile beraber yatta, zamanın İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar, Afyon Milletvekili Ruşen Eşref, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Aydın Milletvekili Reşit Galip, Sinop Milletvekili Recep Zühtü, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu, Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak, ve Başyaver Rusuhi bulunmaktaydı.
Atatürk ve beraberindekiler, şimdi Maden Mühendisleri Odasının Zonguldak Şubesi Lokali yanında bulunan iskeleden, şehre ayak bastılar. Mustafa Kemal, kısa süre kaldığı Zonguldakta maden ocaklarını ve fabrikaları denetledi. Daha sonra da Ereğliye geçerek, oradan İstanbula geri döndü.
Hikayenin buraya kadarını bütün Zonguldaklılar az çok bilir. Ancak yukarıda yazılanlar Atatürkün yurt gezilerine pek uymayan yöntemdi. Planlı yurt gezilerinin çoğunda Atatürkün yanında iki kişiyi mutlaka görürüz; Kılıç Ali ve Salih Bozok. Zonguldak gezisinde ise Salih Bozok yoktur. Yine Zonguldak da kısa süre kalıp, İstanbula dönmesi de ilginç bir noktadır çünkü Mustafa Kemal uzun süreli yurt gezilerini tercih eder, böylelikle farklı bölgelerde birçok insanla görüş alışverişinde bulunabilir ve ülke hakkında fikir sahibi olur. En ilginç nokta ise, Atatürk Zonguldaka neden Ertuğrul Yatı ile gelmiştir? Bu yat Mustafa Kemal Paşanın Dolmabahçede sıkıldığı vakitlerde Marmarada gezintiye çıktığı, çok da büyük olmayan, Karadenize dayanacak şekilde imal edilmemiş bir yattır. Üstelik Atatürkün yemek yemesi için yukarı güvertede ek olarak yaptırılan köşk büyük bir hava akımı oluşturuyor, Karadenizin azgın denizlerinde seyretmesine engel taşıyordu.
Mustafa Kemal için Zonguldak gerçekten önemli bir şehirdir. Kurtuluş Savaşı yıllarında Kemalistlerin kömür ihtiyacı bu şehirden karşılanmıştır. Aynı zamanda, Sovyetlerden gelen silah yardımı da önce Trabzona ulaşmış, daha sonra Zonguldak yoluyla Batı Cephesine aktarılmıştır.
1931 yılına gelindiğinde, Mecliste Zonguldak üzerine konuşmalar iyiden iyiye artış gösterir. İsmet Paşa o günlerde Zonguldakın önemini Meclis konuşmalarında çok sık dile getirmektedir. Diğer yandan İş Bankası, Zonguldaka yatırım yapma kararı almıştır. Bu bankanın başında ise Celal Bayar bulunur.
İşte o Celal Bayar ve yazının başında saydığımız diğer isimler, sıcakta Dolmabahçe Sarayına kapanıp kalmak yerine, Ertuğrul Yatı ile Boğaz da gezintiyi tercih eden Mustafa Kemalin sofrasında misafir bulundukları bir akşam, bir anda kendilerini Karadenize açılır bulurlar
Lord Kinross o akşamı şöyle anlatır:
Bir akşam, yatla boğazın son iskelesine kadar uzandı (Atatürk). Kaptana, birdenbire boğazdan Karadenize çıkıp Zonguldaka gitme emrini verdi. Sonra kamarasına girip uykuya daldı. Yanındakiler epey tasalanmışlardı. Ertuğrul, ince ve dar bir tekneydi, bir fırtına çıkacak olursa Karadenizin dalgalarına dayanabilecek hali yoktu
Teknedekilerden biri olan Kılıç Ali ise o akşama dair şunları yazar:
Bir akşam geç vakitti. Ertuğrul Yatı ile boğazda bir gezintiye çıkmıştık. Celal Bayar da yatta idi. Kavaklara geldiğimizde ona bir emrivaki yaptı: Öyle zannediyorum beni Zonguldaka konuk olarak davet ediyorsunuz Ardından yatın süvarisi Cemal Kaptana emir gönderdi: İstikamet Zonguldak! Atatürk, kamarasına çekilip yattı, telsiz telgraf odasından acil Zonguldaka ulaştırılmak üzere, Atatürkün Zonguldakı ziyaret edeceği mesajı çekildi.
Ertuğrul Yatı narin, ensizliği oranında uzundu. Üstelik bir de sonradan geminin üst güvertesine yapılan havaleli köşkün belki de yatın dengesine etki edeceği ihtimalleri bizi telaşlandırmıştı. Böyle bir yat ile Karadenize çıkmak ve ani bir fırtına ile karşılaşmak ihtimali telaş ve endişemizi artırıyordu. Geminin süvarisi Cemal Kaptan, değerli, tecrübeli ve gözü pek bir denizciydi. Kendisine böyle bir yat ile Karadenize çıkılmasının sakıncalı olup olmadığını sordum. Cesurca bir cevap verdi: Bu tekne ile Hindistana kadar gider, gelirim! Cemal Bey! dedim, Çok haklısınız. Fakat siz bu gemide Türkiyeyi taşıyorsunuz, görüşünüzü ona göre söyleyiniz. Cemal Bey, bu sözlerim karşısında çok şaşırdı. Bu kez de kendisini ben teselli ettim.
İstanbulda yatta akşam yemeği için bir araya gelen topluluk, çok ciddi sorunlarla karşılaşmaksızın güneşli bir günde Zonguldaka vardı. Atatürk burada maden ocakları ve fabrikaları denetledi. Diğer yandan, teknedeki Cemal Kaptan, barometrenin hızla düştüğünü ve bir fırtınanın geldiğini görüyordu. Bunun haberi Atatürke ulaştırıldığında ise O denetimleri yarım bırakmadı ve Ereğli durağı dahil tüm işlerini bitirdiğinde şehirden ayrılmak üzere yata geri döndü.
Ve asıl macera dönüş yolunda yaşandı
Kılıç Aliden dinlemeye devam edelim:
Cemal Kaptandan, barometrenin düşmekte ve fırtınanın gelmekte olduğu haberini aldık. Bir an önce yata dönerek hareket etmemiz gerekiyordu. Atatürk, buna rağmen incelemelerini yarıda bırakmak istemedi. İncelemeler tamamlandıktan sonra yata döndük ve hareket edildi.
Zonguldaktan ayrılalı hayli olmuştu. Şile önlerine geliyorduk ki ani bir fırtına koptu. Atatürkün yemek yemesi için Denizyolları Genel Müdürü Sadullah Bey tarafından yukarı güvertede ek olarak yaptırılan köşk büyük bir hava akımı oluşturuyor, rüzgar yatı aksi doğrultuya sürüklüyordu. Yat, bu yüzden fena halde yalpalıyordu. Sallantı o dereceyi bulmuştu ki, güvertede artık durulamıyordu.
Recep Zühtü ile ben telaş içinde, elimizde çakılar, tenteneleri kesmeye başlamıştık. Hatta bir aralık köşkü yıktırmayı bile düşündük
Tekneden bütün bu telaş ve korku yaşanırken Mustafa Kemal ne yapıyordu dersiniz?
Atatürk, bütün fırtına ve kıyamete rağmen, hiçbir şeye aldırmıyor, aksine telaşımıza gülüyordu. Bir yandan da gramofona zeybek plağını koydurup çaldırıyor ve bazı arkadaşlarla birlikte zeybek oynuyordu
İşte Mustafa Kemal ve beraberindekilerin, herhangi bir program dahilinde olmaksızın, sadece Atatürkün bir anlık isteği ile gerçekleşen Zonguldak ziyareti böylesine maceralarla başlamış ve son bulmuştu
Bir gün sahilde bir banka oturup bu hikayeyi düşünün
Karadenizin azgın dalgaları arasındaki bir teknede, zeybek oynayan Mustafa Kemali
Bu ani ziyaretinde Atatürk ne düşündü, ziyarete nasıl karar verdi bilemeyiz, bilinen bir şey var ise ziyaret sonrasında Zonguldakın değiştiği gerçeğidir. Resmi binalar, yollar, caddeler tamamiyle yenilendi, modern şartlarda maden kömürü çıkarılması ve işçilerin çalışma ortamlarının ve sosyal yaşamlarının düzeltilmesi için yeni düzenlemeler getirildi. Zonguldakta bu tarihi gün milad olarak kabul gördü
Atanın ziyareti her yıl ayak bastığı noktada törenlerle anılmaya devam ediliyor. Bu yıl buna bir yenisi daha eklendi. 85 yıl önce Ertuğrul yatıyla kente ilk kez gelen Atatürk´ü, ´Hoş geldin Gazi babam´ diyerek çiçekle karşılayan ve şu anda 90 yaşında olan Ayten Alperin heykeli yapıldı. 1 metre 20 santim yüksekliğindeki bronz heykel, Atatürkün ilk ayak bastığı Liman Caddesinde Maden Mühendisleri Odasının yanındaki alana dikildi.
Atatürkün Zonguldak şehir merkezindeki gezisinin detaylarını, yazarın 26 Ağustos günü ve Gazipaşadan önce, Gazipaşadan sonra makalelerinde bulabilirsiniz
ERTUĞRUL VE SAVARONA YATLARI
19. yüzyıldan itibaren Krallar ve Devlet Başkanlarının kullanımına yat tahsis etmek yaygınlaşmıştı. Osmanlıda geri kalmadı ve II.Abdülhamid saltanatında 1903 yılında, İngiltere tersanelerine Padişah için yat sipariş edildi. Sultan II.Abdülhamid, Sultan V.Mehmed Reşad ve Sultan Vahdeddine Rükûb-u şahane (padişahın bindiği araç) görevi yapan Ertuğrul yatı, Cumhuriyet ile birlikte Atatürkün hizmetindeydi. Atatürk deniz seyahatlerinde çoğunlukla bu yatı kullandı. Genç Cumhuriyet 1936da Riyaset-i Cumhur için yeni bir yat almaya karar verdi ama Atanın son günlerinde İstanbula getirilebilen Savarona yatını, Atatürk ancak yedi hafta kullanabildi.
ERTUĞRUL YATI
1903te, Sultan II.Abdülhamit tarafından İngiltere tersanelerine ısmarlanan yata, Osmanlı Hanedanının kurucusu Osman Gazinin babası Ertuğrul Beyin adı verildi. Daha öncede aynı ismi taşıyan bir gemimiz mevcuttu. II.Abdülhamid, 1887 yılında Japonya İmparatoru Komeii´nin yeğeninin, bir savaş gemisiyle İstanbul´u ziyaret etmesinin ardından, iade-i ziyaret yapılmasını emretmişti. Donanmanın en güzel ama çürük olduğu iddia edilen, 13 yıldır sefere çıkmamış gemisiyle, Temmuz 1889da İstanbuldan Japonyaya yola çıkıldı. Ziyaretin ardından, Japon yetkililerin fırtına uyarılarına rağmen hareket eden gemi, kayalara çarparak battı. 600 civarındaki mürettebatından yalnızca 69 kişinin kurtulabildiği fırkateynin adı da Ertuğrul idi.
Ertuğrul yatı inşaasının ardından 30 Aralık 1913 günü düzenlenen bir resmi törenle denize indirildi.İstanbula getirilerek uzun yıllar boyunca kucaklaşacağı Marmaranın kıpır kıpır lacivert suları ile tanıştı. Kuğu gibi bembeyaz narin silueti, zarif üst yapısı ve son derece zevkli iç dekorasyonu ile görenlerin gönlünü kazanan Ertuğrul, sultanın hizmetinde resmi devlet yatı olarak görev yaptı. İki bacasının ağzı, semaver tipindeydi. Gerektiğinde yelken açabilecek üç direği ile gerçekten çok hoş bir tekneydi. Boyu 79,2 metre, genişliği 8,3 metre olup iki adet 3 silindirli, toplam 2.500 beygir gücünde buhar makinesi vardı.
Ertuğrul, Osmanlı İmparatorluğuna Sultan yatı olarak on beş yılı aşkın bir süre hizmette bulundu. Ancak, ne acıdır ki, bu dönem, imparatorluğun görkemini yansıtmaktan uzak, Trablusgarp, Balkan ve I.Dünya harpleri ile dolu, kederli çöküş günlerini kapsamaktadır. Fakat her şeye rağmen Ertuğrul, sultanların cülus (Tahta çıkış) törenleri, Moda deniz şenlikleri, devletin resmi konuklarının ağırlanması ile Sultanların Marmara ve Ege denizindeki gezileri de dahil olmak üzere birçok seyahati gerçekleştirerek, devlet yatı olmanın gururunu taşımıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ERTUĞRUL YATI
Ertuğrul, I.Dünya Savaşının sonunda, yurda gelişinin 15. yılında hizmetten alındıysa da 1924te, Cumhuriyetin ikinci yılında Cumhurbaşkanlığı yatı olarak yeniden hizmete girdi. Kurtuluş Savaşının ardından kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, hiç kuşkusuz, bütün dünyanın ilgi odağı durumuna gelmişti. Ülke bir yandan kısıtlı imkanlarla da olsa kendine çeki düzen vermeye çalışıyor, bu arada birçok dost ve komşu ülkenin başkanlarının da bu yeni, genç ve dinamik devleti ziyaret etmek istediği biliniyordu. Geleneksel misafirperverlik karakterimizin bir örneği olarak bu önemli konukları ağırlayacağımız seçkin yerlerden biri olan, Ertuğrulda titizlikle elden geçirildi ve 1926 yılının Eylül ayında, o günlerdeki adıyla Riyaset-i Cumhur yatı olarak hizmete alındı.
İstanbuldan Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere, 1919da Samsuna gitmek üzere ayrılan büyük önder, İstanbula ancak sekiz yıl sonra 1 Temmuz 1927 günü Ertuğrul yatının güvertesinde geri döner.
Atatürk Ankaradan trenle İzmite gelmiş, orada Ertuğrula binmişti. Yatıyla, Selimiye kışlasından yapılan top atışları eşliğinde, Dolmabahçe Sarayına geldi. O gün, İstanbullular için unutulmaz günlerden biriydi. İstanbulda Cumhurbaşkanı için görkemli bir karşılama töreni hazırlanmış, resmi karşılama programına üç gün üç gece şenlik yapılması dahil edilmişti.
Atatürk İstanbulda üç ay kaldı. Denize ve denizciliğe büyük sevgisi olan Atatürk, İstanbulda kaldığı süre içinde Moda Deniz Kulübünü ziyaret etmiş, ayrıca zaman zaman deniz şenliklerini ve yarışları seyretmek için Ertuğrul yatı ile Moda Koyuna gitmişti. İlerleyen yıllar içinde, Ertuğrul, Cumhurbaşkanlık devlet yatı olarak, ülkemizi ziyaret eden yabancı hükümdar ile devlet başkanlarının ağırlanmasında ev sahipliği yapmayı sürdürdü.
SAVARONA YATI
Almanyanın ünlü Blohm und Voss tersanesinde inşa edilen ve Hamburgta denize indirilen Savarona, 124,3 metre gövde uzunluğuyla dünyanın en büyük yatıydı. 7.200 beygir gücünde motora sahipti. Savaronanın denize indirilişi hayli görkemli oldu. Time, The New York Times, Chicago Tribune gibi dünya basını Savaronaya çok ilgi gösterdi. Yat, döneminin en büyük özel yatı olup, içi antika meraklısı sahibinin isteği doğrultusunda dünyanın dört bir yanından getirilmiş özel ve tarihi eşyalarla zenginleştirilmişti. Yatın baş tarafındaki yemek salonu tamamen orijinal Fransız Kralı XVinci Louise aitti. Emily Margaret Cadwalader Portekizde bir şatoda görüp beğendiği bir şömine için şatoyu o zamanın parasıyla 500 bin dolara satın almış; şömineyi söktürüp yatına taktırmıştı. O sıralarda Amerikada içki yasağı olduğundan, gizli ve döner barlar yaptırmıştı. Güzel bir kütüphanesi, müzik seti ve geniş klasik plak koleksiyonu vardı.
SAVARONA YATININ ALINIŞ NEDENİ
4 Eylül 1936da İstanbula gelen İngiliz Kralı VIII.Edwardın şerefine Moda koyunda düzenlenen yelken yarışlarını Atatürk, Kral Edwardla birlikte yaşlı Ertuğrul yatında izledi. Ertuğrulun sürekli çalıştırılan motorları etrafa yağlı kurum yağdırıp, Kralın elbiselerini kirletince, Atatürk yeni bir cumhurbaşkanlığı yatı alımı sürecini başlattı. Kuşkusuz Savaronanın alınmasının tek nedeni bu değildi. Atatürkün hastalığı ağırlaşıyordu. Doktorları, deniz havasının Atatürke iyi geleceğini söylüyorlardı. O nedenle Savarona bir umuttu; umudun adıydı. Ama tek başına bu da Savaronanın alınmasının nedeni değildi. Atatürk hayatının son döneminde genç Türkiye Cumhuriyetinin deniz işleriyle çok alakalıydı. O dönemde neredeyse sadece, Türk deniz ticaret filosu oluşturmak, Deniz kuvvetlerini güçlendirmek, Denizbankı oluşturmak gibi projeler üzerinde çalışıyordu. O yıllarda Almanyaya Sus, Trak, Marakaz, Etrüsk gemilerinin sipariş edilmesinin sebebi de buydu. Aslında Savaronanın alım nedeni bunların tümüydü.
İngiltere´nin Southampton Limanı´na getirilen Savarona´ya, 24 Mart 1938 tarihinde Türk Bayrağı çekilerek, satın almak için gelen heyet üyelerine Londra Büyükelçisi Fethi Okyar, Cumhurbaşkanlığı Başkatibi Hasan Rıza Soyak, Hava Müsteşarı Sadullah Güney, İş Bankası Genel Müdürü Muammer Eriş, Etibank Genel Müdürü İlhami Nafiz Pamir teslim edilir.
Atatürk Savaronada geçirdiği yedi hafta boyunca, yatta kabine toplantıları düzenlendi. 19 Haziran 1938 tarihinde Romanya Kralı II.Carolu misafir etti. 9 Temmuz 1938 günü Bakanlar Kabinesi ile Savaronada yaptığı 3,5 saatlik toplantı Bakanlar ile yaptığı son toplantı oldu.
Atatürk son zamanlarda giderek artan rahatsızlığı nedeniyle pek sevdiği bu yatta çoğu zamanını yatakta geçirdi. Bir gün şöyle dedi: Bir çocuk oyuncağını bekler gibi bu yatı beklemiştim. Mezarım mı olacak bu tekne benim? İlk günler rahatsızlığı hafifler gibi oldu. Fakat daha sonraki günler, kendisine çok iyi bakmasına, perhizlerine harfiyen uymasına rağmen, iki kez kriz geçirdi. Çok sevdiği yatta sadece 54 gün, onun da büyük çoğunluğunu kamarasında yatarak, geçirebildi. Havadaki nem ve sıcaklığının aniden artmasından dolayı, 24 Temmuz gece yarısında, Savarona Yatından hastalığı ilerlemiş olarak Dolmabahçe Sarayına taşındı. Yat, Dolmabahçe Sarayı önünde boynunu bükerek, Atatürk´ü boşuna bekledi.
Yardımcı kaynaklar
Zonguldak Nostalji
zonguldaknostalji.com
Atlas Tarih
Rüştü Karaca
Hulisi Turgut