Tarihin
bir başka kapısını aralayarak Zonguldak havalisinde kuru incir satıcılarının
davranışlarına bakmak gerek. 20. yüzyılın ilk çeyreğinden üçüncü çeyreğine
kadar Zonguldak köylerinde incir satıcılarını görmek mümkündür. "İncirci
geldi!" narasını, orta yaş üstünde olanlar, çok iyi hatırlarlar. Köy odalarında
veya köyün zenginlerinde misafir olan incir satıcıları hep dürüstlükten,
insanları aldatmamaktan konuşup dururlardı. Çoğunlukla Sinop ve Kastamonu
yörelerinden olan bu satıcılar, köyleri teker teker dolaşır, kuru incir satıp
yün çorap veya yün yaygı yahut keçi kılından örülmüş çul (bir çeşit yaygı)
veyahut başka yün eşyaları alarak memleketlerine geri dönerlerdi. Yanlarında
bazen bir eşek, katır veya atla beraber dolaşır, terazileri ellerinde hemen
alışveriş yaparlardı. Terazide tartmak için gram veya kilogramları olmayan bu
satıcılar, terazinin bir kefesine kuru incir koyar, diğer kefeye yün veya keçi
kılından örülmüş eşyaları koyup terazi dengelenince alışverişi sona
erdirirlerdi. Bir kilo incir fiyatı ile bir kilo yün fiyatı bu alışverişte
eşdeğer kabul edilirdi. Bu durum Zonguldak havalisindeki insanların nasıl
kandırıldıklarını açıkça gösteren bir örnektir. İncirle yün fiyatının denkliği
meselesi gülünç bir meseledir. Günümüzde olsa bu olay, kara mizaha konu
edilirdi.
İncir-yün değişimi yanında, bölgede
bir başka sömürgeci alışveriş tipi daha vardır. Bu da alüminyum veya
plastik-mika kaplarla bakır kapların, tepsilerin, sinilerin, bakraçların, stil
bakırların, kazanların, tavaların, ibriklerin, el yıkama leğenlerinin
değiştirilmesi olgusudur. Alüminyum veya plastik eşya satıcıları, bu sayede
zengin olmuşlardır. Alüminyum veya plastik eşyalarla bakır eşyaların fiyatları
aynı kabul edilmiş yahut bakırdan daha pahalıymış süsü verilerek satılmışlardır.
Açıkgöz tüccarlar, tarihe ait bölgede ne varsa, onları moda adını verdikleri
ürünlerle değiştirmeye halkı ikna edip kandırarak, kültür talanı yapmışlardır. Bu
ürünler arasında neler yok ki! Bindallılar, yaşmaklar, el işi dokumalı
çarşaflar, yastık kılıfları, yorgan başları, kapamalar vb...
Zonguldak bölgesinden 1960´larda
yurt dışına giden işçiler, kendi kültürlerine ait eserlerin gittikleri
ülkelerde para ettiğini, değer kazandığını görünce kendilerinin kültür
ürünlerini bölgeden toplamaya başlarlar. Bunlardan birisi de ip eğirmekte
kullanılan çıkrıklardır. Zonguldak bölgesinden o yıllarda 2,5 Türk lirasına
aldıkları çıkrıkları -ki içlerinde sanat eseri denilebilecek olanlar da vardır-
yurt dışında yüksek fiyatlarla satanlar da vardır. Bölgede artık çıkrık bulmak
neredeyse mümkün değildir. Bu böyle devam ettiği takdir de, çıkrıklara, ancak
müzelerde rastlanabilecektir. Kültür yağması olgusuna en iyi örnek, çıkrık
örneğidir. Yabancılar, kültür ürünlerimizi bizden olanlara yağmalatarak, onlara
el koymaktadırlar.
Köy ekmeğini beğenmeyerek köy
fırınlarının yok olmasını sağlayıp, köylerde bile, şehirdeki fırınlarda
pişirilmiş ekmeklerin satılması için canla başla çalışılmıştır. Sadece ekmek
değil, sebze ve meyveler de bu durumdan nasibini almıştır. Köyde yetişen
organik ürünlerde her şekli görmek mümkündür: Çarpık, irili ufaklı, benekli,
lekeli, kurtlu vb... Bu durum ürünlerin organik olduğunu göstermektedir. Ancak
zamane nesli, bu ürünlerin görüntüsüne bakarak çirkin olduklarını ileri sürüp;
genetiği değiştirilmiş, renginden şekline kadar her şeyi aynı ölçülerde olan,
pazar ürünlerine rağbet eder hâle gelmiştir. Bölge tamamen sömürüye açık bir
duruma sokulmuştur. Tamahkâr, açgözlü, yağmacı bir nesil, Zonguldak üzerinde
egemenlik kurma peşindedir.
"21. yüzyılda Zonguldak bölgesinde
değişen nedir?" diye sorulduğunda, yağmacılığın eskiden olduğu gibi devam
ettiği biçiminde bir cevap verilebilir. 200 yıldır aynı yönetim biçimiyle
yönetilen bir bölgede, artık yeni bir yönetim anlayışına; bölgede yaşayan
insanları aldatmaya yönelik bakış açılarının değiştirilmesine gerek duyulduğu
ileri sürülebilir. Yakın zamanda, Zonguldak bölgesini kalkındırmak için
üretilen bir projenin bir başka ilimize aktarılması ile ilgili iddialar,
bölgedeki yönetim zaafına değinen örnekler olarak görülebilir. Köylerdeki yağma
ve soygunun şehirlere doğru yön değiştirişi, yönetim anlayışlarında da
değişmelere yol açacak gibi görünmektedir. Kuru incire tav olacak insanlar
yavaş yavaş bölgede azaldığında, bölgenin gelişmesi de olumlu yöne doğru
çevrilecektir. Yer altı ve yerüstü zenginlikleri yağmalanan bir bölge olmaktan
çıkarılması için Zonguldaklıların çok akıllıca bir ilmi siyaset izlemeleri
gerekmektedir.