3 Mart 1992 yılında Kozlu'da 263 maden işçisinin hayatını kaybettiği grizu faciasının yıldönümü Cumartesi günüydü.

Ama hiçbir etkinlik yapılmadı.

Çünkü Cumartesi günü TTK'da mesai yoktu. "Katılım olmaz" diye düşünüldü.

263 maden şehidi için mesai hesabı yapılıyorsa, bu iş bitmiştir.

Eğer TTK ve Genel Maden İşçileri Sendikası yönetimi, bu organizasyonu yapamıyorsa, "yazıklar olsun" demekten başka ne diyebiliriz?

Zonguldak her açıdan değer kaybediyor.

İçinden iki yeni il çıktı, yüzölçümü azaldı.

Yatırım olmadığı için; insanlar göç etti, nüfusu azaldı.

Hatır-gönül ilişkisiyle milletvekili yapılanlar yüzünden siyasetin kalitesi düştü.

263 maden şehidimizi gününde anamadığımıza göre duyarlılığımız yerlere düştü.

Daha dün bizim ilçemiz iken il yapılan Bartın ve Karabük, yapılan yatırımlarla eğitim konusunda çok öne geçtiler.

Geçmişine, varlık sebebine değer vermeyen bir toplum başarılı olabilir mi?

Bugünlerimize şükredip, "Allah beterinden saklasın" diyerek yazıya son verelim.

Sanırım Genel Maden İşçileri Sendikası ve TTK yönetimi, alması gereken mesajı almışlardır.

Koltukları ve egoları nedeniyle bu kişiler özür dileyemezler.

Maden şehitlerimize; Allah'tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, kendilerini ölüm yıldönümlerinde anamayanlar adına özür diliyoruz.

Hakkınızı helal edin, bu toprağın gerçek sahipleri, maden işçileri...

Son olayın faili!

Çinli filozof, komutan ve askeri bilge Sun Tzu, şöyle demiş:

"Nehir kenarında yeterince beklersen; düşmanlarının cesetleri yüzerek gelir; önünden geçerler..."

28 yıldır bu mesleğin içindeyim.

Yani bu nehrin kenarındayım.

Bana düşmanlık edenlerin cesetlerinin yüzerek önümden geçtiğine çok tanık oldum.

Allah ömür verirse, bir o kadar daha tanık olurum.

Şimdi bana zarar vermek isteyenlere bir kez daha sesleniyorum.

Sabırla bu nehrin kenarında bekliyorum.

Muhtemelen sizin de bu nehirden geçişinizi izleyeceğim!

Bu arada, son olayı da çözmek üzereyim!

Görüntüdeki bir kişi, sizin dikkatinizi çekmemiş olabilir!

Ama bizim dikkatimizi çekti!

Oradan yürüyoruz!

Yakında nehirde bir ceset daha görürsem, size de haber veririm!

Niye yalan söyledin eşşoğlu eşek?

Hani bir çapkın müteahhitten söz etmiştim ya geçenlerde!

Galiba sermayeyi yine sarışın bir kediye yükledi!

Şirketten yürüttüğü yüklü miktarı açıklamak için de yalan söylemiş!

Ama işi uyanmışlar!

Bize bile sordular!

Biz gerçeği söyledik!

Hava birden bozuldu!

Gökyüzünü karabulutlar kapladı!

Sonra yağdı yağmur, çaktı şimşek!

Niye yalan söyledin eşşoğlu eşek?

Günün fıkrası: Belediyenin mührü!

Genç bir adam, bir kızla tanışır anlaşırlar. Ve bir süre sonra evlenmeye karar verirler. Kız istenir, kız tarafı olur verir. Ancak erkek tarafının tek şartı, kızın bakire olmasıdır. Ancak kızın yaşadığı şehirde kırıştırmadığı erkek yok denecek kadar azdır. Kız, kara kara düşünür, işin içinden çıkamaz. En yakın arkadaşına derdini anlatır. Arkadaşı derki:

"Ondan kolay ne var? Gidersin bir kasaba, etin yüzündeki zardan bir parça alırsın, oraya diktirirsin."

Kız denileni yapar. Damat, anası-babası, kızı muayene için bir doktora götürürler. Doktor muayeneden sonra allak-bullak olmuş bir suratla çıkar dışarıya, başlar ansiklopedileri karıştırmaya...

Damat, dayanamaz ve atlar:

"Ne oldu doktor bey, yoksa kız değil mi?"

Doktor cevap verir:

"Kız olmasına kız da, belediyenin mührü orada ne geziyor, onu anlayamadım!"