Nevzad Hanım aslen Türk olup Bartınlı Bahçıvan Şaban Efendi'nin kızıdır.
Babasının erken ölümünden sonra Sultan V. Mehmet Reşad Sarayında büyümüştür. Sultan Reşad'ın ölümünden sonra Sultan Vahdettin'nin sarayına girerek Padişah'la tanışmış daha sonra son eşi olmuştur. Sultan Vahdettin'den çocuğu olmamıştır.
1924 senesinde kocası'nın yanına San Remo'ya sürgüne gitmişti. Vahdettin'nin ölümünden sonra Türkiye'ye geri dönerek 1927 senesinde ikinci evliliğini yapmıştır.
Bir kızı ve bir oğlu olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olunca Nimet Seferoğlu adını almıştır.

Bartınlı Şaban Efendi'nin Sultan Reşat'ın sarayına bahçıvan olarak girişi talihin bir lütfu idi. Küçüklükten beri kendisini bağ ve bahçe konusunda rahmetli babası yetiştirmişti. İstanbul'da Sultan Reşat'ın saray mutfağında hizmetli olan dayısı nasıl olduysa becermiş, onu saraya bahçıvan koydurmuştu. Bu tam bir "ikbal" idi. Bu ikbal onu, saray ağalarından Hüsrev Bey'in kızı Kısmet Hanım ile nikahlanmaya kadar götürdü. Bu izdivaçtan güzel bir kız çocuğu dünyaya geldi. Allah'a şükrederek, bu kıza "Nimet Nevzat" adını verdiler. Nimet Nevzat, saltanat çocuklarının oyun arkadaşı olarak saray adab-ı muaşereti içinde saraylı bir kız gibi yetişti. Sultan Reşat onu çok severdi. Padişahın, "Nimet kızımı saraydan evlendireceğim" sözlerine cümle alem şahitti. Sultan Reşat'ın vefatı birçok değişikliği de beraberinde getirdi. Nimet Nevzat, tahta çıkan V. Mehmet Vahdettin'in beşinci zevcesi oldu. On yedi yaşında idi. İstanbul'un işgaline, şehirde ve sarayda olup bitenlere, adeta bir yabancı gibiydi. Genç kızlığı geçer geçmez on yedi yaşında nikahlandırılmıştı. Ürküyor ve korkuyordu. Kendisinin babası yaşındaki Vahdettin ile evliliği, padişahın çevresi, şehirdeki İngiliz ve diğer yabancı askerler, onu tedirgin ediyordu. Bu izdivaçtan hiçbir beklentisi yoktu. Sadakatle yetiştiği muhite, saraya, kendisi üzerinde emeği olanlara borcunu ödüyordu. Sultan Vahdettin'in zevcesi olacaksın demişler, o da hiçbir itiraza mahal bırakmayacak şekilde bir baş sallamasıyla bu izdivacı tasdik etmişti.

1921-1922 seneleri arası onun için hapiste gibi geçti. Sultan Vahdettin'i az görüyor, memleket işlerinin iyi gitmediğine dair gözü ve kulağıyla şahit olduğu hadiseler cereyan ediyordu. Bir keresinde Sultan Vahdettin'in birilerine, kızı Sabiha'yla Mustafa Kemal'in evlendirilmesine muhalefet edip o işi bozmakta ne kadar haklı olduğunu anlatışına kulak misafiri olmuştu. Sultan Vahdettin: "İkinci bir Enver istemem!" derken ne kadar haklıymışım" diye etrafındakilere dert yanıyordu. Olan bitenden haberdar olamamak, dedikodularla geleceğin nasıl şekilleneceğini düşünmek, Nimet Nevzat'a ıstırap veriyordu.

1 Kasım 1922 tarihinde, memleketi işgalden kurtaran yeni idarenin saltanatı kaldırdığını ve sultanla ailesinin yurt dışına sürgün yollanacağını işittiği zaman, bunu da bir kader olarak karşıladı Nimet Nevzat. Sultan Vahdettin'in kimi hanımları sürgüne gitmemek için boşanma yoluyla İstanbul'da kalmayı garanti altına alırken, o doğup büyüdüğü, yetiştiği, vefa ve minnet duyduğu kapıdan, onların yanından ayrılmayı onur ve gururuna asla yediremezdi. 1924'te İtalya'ya gitti ve Vahdettin ile San Remo'da geçen sürgün senelerinde sultana bağlı bir insanın yapması gerekenlerle uğraştı. 1928'de Türkiye'ye döndüğünde Nimet Nevzat artık büyümüştü. İstanbul Boğaziçi'nde, Kandilli'deki akrabalarının yanına yerleşti. Komşu gözleri üzerinden eksik olmuyordu. Kandilli'nin yerli halkı onu bağrına basarken semtin yeni sakinleri ise ona "hain Vahdettin'in zevcesi" gözüyle bakıyorlardı. Bir gün ani bir karar verdi ve Küçüksu mesiresindeki bir gezinti sırasında kendisini beğenerek isteten Küçüksulu Ziya Kaptan'a vardı. Ziya Kaptan ve kardeşi Yunus Kaptan, Küçüksu sırtlarında babadan kalma köşkte yaşayan bekar birer bahriyeli idiler. Yunus Kaptan Almanlardan Osmanlı'ya sığınan meşhur Yavuz gemisinin ikinci kaptanlığını yapmıştı. Zamanla ağabeyinin eşi Nimet Nevzat'ı sevdi ve bu izdivacın peşinden Küçüksu sırtlarındaki köşkü onlara bırakarak beş on dakikalık mesafede ve kiradaki diğer köşklerine yerleşti.

Nimet Nevzat için 1918'den 1928'e, on yıl boyunca geçen heyecanlı, üzüntülü seneler artık sona eriyordu. Nihayet yirmi altı yaşında huzura kavuşmuştu. Çocukluk ve genç kızlık döneminde yaşadıkları ona, macera romanı okumuş da, kendisi o romanda başrolde bir kahramanmış gibi geliyordu.

Ziya Kaptan'ın deniz merakı ve bahriyeli oluşu Nimet Nevzat'ı da denize çekti. Hemen her gün Anadoluhisarı sahilinde kayıkla kürek çekiyorlardı. O ürkek bakan, mahzun genç kız, yerini kendinden emin, güleç bir genç kadına bırakmıştı. Gülüyor, gülüyor, kahkahalar atarak sandalın küreklerine asılıyordu. Bazen Küçüksu-Hisar arasında sahilde, bazen de Göksu'dan içerilere, tatlı suyun kaynağına doğru kürek çeken Nimet Nevzat'ı ahali de yakından tanıyor ve seviyordu.

Saraylı Nimet Hanım Ziya Kaptan'a evlat da verdi. Yıllar yılları kovaladı. Gazeteci takımı Nimet Nevzat'ı keşfetmiş, Vahdettin hakkında röportaj yapabilmek için, zaman zaman köşkün etrafında döner olmuşlardı. Nimet Nevzat asla onlarla görüşmek istemiyordu. İhtiyarlığıyla birlikte Halide Edip Adıvar'ın yaşlılığını hatırlatır bir çehreye bürünmüştü. Pencereye de pek çıkmıyordu. Gazetecilerin resmini çekmeye çalışmaları ve kendisiyle konuşup Vahdettin konulu gazete haberleri yazmak istemeleri onu huzursuz ediyordu. Eski defterleri çoktan kapatmıştı ve senelerdir bu konularda ağzını açmıyordu. Evlatlarıyla huzurlu bir yaşantısı vardı.

Çocukluğumda beni etkileyen ve aklımda kalan tek konuşma
Ziya Kaptan'ın erkek kardeşi Yunus Kaptan'ın oğlu Nihat da, yengesi Nimet Nevzat'a karşı saygılıydı. Nihat Bey halam Nevin Hanım'la evlenmişti. Çocuktum. Altı, yedi yaşlarındaydım. Anne ve babamla birlikte halam ve eniştemle beraber oturuyorduk. Önceleri çocuk yaşta halam Nevin Hanım ile Nimet Hanım arasındaki soyadı benzerliği dikkatimi çekti: Nimet Seferoğlu ve Nevin Seferoğlu! Halam, Nimet Hanım'a yenge diyordu. Eşi Nihat Bey ile evlenirken Ziya Kaptan ve Nimet Hanım onlara nikah hediyesi olarak saraydan çıkma bir gümüş tepsi hediye etmişti. Halam ara sıra o tepsiyi, sakladığı yerden çıkarır, sardığı örtüyü açıp tepsiyi bana gösterirdi. Bayramlarda ailecek beş on dakikalık mesafedeki Nimet Hanımlara el öpmeğe giderdik. Nimet Hanım'ı, mevsim yazsa köşkünün bahçesindeki sandalye veya şezlonga oturmuş olarak bulurduk. El öpülür, bayram tebriği yapılırdı. Nimet Hanım ve çocukları pek kimseyle görüşmez, akrabalarını ise bayram gibi özel günlerde belli saatlerde kabul ederlerdi. İşte öyle günlerden birinde halam ve annemle birlikte küçük bir çocuk olarak ben, Nimet Hanım'ın yanındaydık. Kadınlar kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Çocuk hafızamda o konuşmalardan kalmış kırıntılar yok. Ancak bir tek konuşma, sohbet konusu beynime mıh gibi kazınmıştı. Çocuklukta bana tesir eden ve hafızımda kalan o tek konuşma....

Bir ziyaret gününde halam, Nimet Hanım'a şöyle ilişmişti:

-Nimet Hanım Allah aşkına, Allasen söyle! Atatürk'e kızgın mısınız? Sizi saraydan sürdü, memleketten çıkardı. Eski günleri, sarayı arıyor musunuz?

Dinleme cihazı, kayıt aleti, jandarma, kolluk kuvveti gibi şeylerin bulunmadığı, yani Nimet Hanım'ın rahatça konuşabildiği ailevi bir ortamda dudaklarından dökülen sözleri, halama verdiği cevabı, ömrümüm sonuna kadar unutmayacağım:

-Yok Nevinciğim! Eski günleri hiç aramıyorum. Vahdettin Efendi hatalıydı. Sağ olsun Atatürk bizi kurtardı!

Yazarın Notu: Sultan Vahdettin'in beşinci ve son eşi Nimet Hanım'ı küçük yaşta tanıdım ve bir kaç kez bayramlarda Anadoluhisarı Küçüksu semtindeki, yanı başımızdaki köşklerine gitmiştik. 1927'de Türkiye'ye döndükten sonra halamın eşi Nihat Seferoğlu'nun amcasıyla evlenmişti. Bu anı-öyküde anlatılanlar küçük yaşta ve biraz ilerleyen yıllarda halamdan dinlediklerimdir, kulaklarımda kalanlardır. Mustafa Kemal Paşa hakkındaki sözlerini küçük yaşta bizzat kulaklarımla işitmiştim. Bu anı-öyküye eklediğim pullu ve arkası yazısız kadın kartpostalının Nimet Nevzat Hanım'la hiçbir ilgisi yoktur. Ben onun yaşlılıktaki halini hatırlıyorum. Ancak halamın bana çocukken gösterdiği Nimet Nevzat Hanım'ın gençlik resimleri, buraya koyduğum 7 Mayıs 1921 tarihli ve arkası yazısız kartpostaldaki meçhul genç kızı hatırlatır.

Alıntı: Oğuz Karakartal
29 Kasım 2018/Millidüşünce.com

Zonguldak Nostalji