Dr. Cemil Çakmaklı'nın kimliğini tanımlayan önemli bir öğe, Zonguldaklılığıdır. Zonguldak, onun için önce bir sevda, sonra yine bir sevdadır. Bu sevda yüzünden Zonguldak geleceğine kafa yormuş, Filyos Vadisi Projesi'ni geliştirmiş, bu projenin sosyolojik temellerini oluşturmak, Filyos Projesi ile Zonguldaklıyı buluşturmak için Zonguldak 100'üncü Yıl Vakfı'nı kurdu. Halen Vakfın başkanlığını yapıyor.

Zonguldak Vakfı ve Cemil Çakmaklı ilk olarak 1980'li yıllarda Filyos Projesi çerçevesinde Ereğli'yi, Zonguldak'ı, Bartın'ı, Devrek'i, Çaycuma'yı birbirine bağlayan ve onları Filyos Vadisi'nin ortasında Bakacakkadı'da buluşturan karayolu ağının temellerini atmış, tamamlanmasını takip etmiş ve tam o kavşakta 100'üncü Yıl Filyos Ecopark'ı kurmuşlardır.

Dr. Cemil Çakmaklı ile Pusula Gazetesi İmtiyaz Sahibi Ali Rıza Tığ'ın Pusula Dergisi'nde 2006 yılında yayınlanmış olan "Zonguldaklılık Üst Kimliğimizdir" başlıklı söyleşiyi aynen yayınlamaya karar verdik. Çünkü yöre kültürü açısından altı çizilmesi gereken son derece önemli, ciddi ve değerli olan bu sözlerin yanında, bir o kadar daha önemli olan saptamaları bulacaksınız. Okuyun, bize hak vereceksiniz.

Geçmişe ve geleceğe ışık tutan röportajı yeniden yayınlıyoruz:

HAYATI VE ZONGULDAK ÖYKÜSÜ...

"Çocukluğum...

Babamlar altı kardeştir. Hepsinin de altışar çocuğu var. Ben rahmetli Hüseyin Çakmaklı'nın altı çocuğundan biriyim. Ama ben şanslı bir çocuktum. Toprağa ve o toprağın bilgesi büyüklerin yönettiği kalabalık bir aileye doğdum. Bizi sevgiyle büyütüp, çalıştırıp, denettirip eğittiler. Bizde çocuğu ana, baba yapar, babaanne, beybaba büyütür. Ana baba gençtir, acemidir, çünkü. Oysa büyükler kıçı boklu çocuğa hem 'bey' deyip sosyal sorumluluk yüklerler, hem hayvan güttürüp, at baktırıp, ağaç diktirip çalıştırarak eğitirler. O yüzden, ben bütün tarımsal prosesleri çalışarak, yaşayarak öğrendim. Deneyerek öğrendim. Elimle öğrenmeyi öğrendim.

Diğer yandan; kulakları çınlasın dayım Alaaddin Köktürk, EKİ'de müdürdü. Fener'de otururdu. Evinin bütün duvarları kitaplıktı. Onun kütüphanesinde büyüdüm. Beni altı yaşından itibaren sistemli biçimde okuttu. İlkokuldan üniversiteye hiç elini çekmedi benden. Masalla başladı, felsefeyle bitirdi. Kısaca; sığır güderken, masal okudum, harman döverken, felsefe yaptım. Hem doğal, hem sentetik eğitim gördüm ben."

"ÇOCUKLUĞUMUZ AĞLAMAKLA GEÇTİ"

"İlkokul bitince; ortaokula gidilecek. Bana Çelikel'in yanında akrabalara yakın nohut oda, bakla sofa bir ev tuttular. 11 yaşında yalnız kalmayı öğrendim. Geceleri korkar, lambayı söndüremezdim. Annem haftada bir gelir, yemeğimi, temizliğimi yapardı. O geri dönerken, ben arkasından Soğuksu Pazaryerine kadar ağlaya ağlaya giderdim. O ağlar, ben ağlardım. Ağlamak Zonguldaklıya yabancı değildir zaten... Zonguldak'ın sosyolojisi gözyaşıyla karılmıştır. Adam ocağa gider, bir ay sonra döner. Karısı gider, bakkala hesap açtırır, borca yazdırır, gaz, tuz, bez alırdı. Adam gelir, bakkala borcu öder, kalanla bir şişe rakı alır, sağ salim dönmenin sevinciyle bir subaşında içer, 'vov de' çeke çeke eve giderdi. Gidenler bazen de; bayraklı EKİ arabası ile dönerdi. Beycuma'ya her ay mutlaka bir EKİ arabası gelir, içinden birkaç tabut inerdi. O çamurlu sokaklarda ölenlerin, kadınları, anaları, bacıları kendilerini yerlere atar, bağrışırlardı. Onlar ağlar, biz ağlardık. Çocukluğumuz madencilerin arkasından ağlamakla geçti. Sosyolojik altyapımız ızdırapla doludur bizim. Madenin ağır şartları bizim köylerimize bütün ağırlığıyla çökmüştür. İnsanlar gülemez, oynayamaz, hayata neşeyle bakamaz, hep risk vardır hayatında çünkü... Zonguldaklı erkeğin rüyası göçük, karısının rüyası tabuttur."

"UFUKSUZ YAPAMAM"

"Ben ormanlık tepelerde büyüdüm. Bulutlara yukarıdan bakar bizim tepeler. İşte o yüzden ben ufuk olmazsa bir yerde oturamam. Her yerde, uzağa bakmayı seviyorum. Ufuk alışkanlığı bir çocukluk mirası bana. Bir de; çalışmadan duramam. Doğduğumuzdan beri bir işe yaradık biz. Yürüyebilen her çocuk bir işe koşulurdu bizim küçüklüğümüzde. O yüzden 'el ulağı' derler küçük çocuklara bizim oralarda... Giderek; toprakla, doğayla, üretimle bütünleşirsin. Çeşitlenirsin. Bu çeşitlenme, en güzel öğrenme biçimidir. Doğa insanı; 'kavanoz insanı' olmaktan uzaklaştırır. Doğa da büyüyen çocuk avantajlıdır. Çünkü inanılmaz çeşitlilikte bir deney birikimi vardır. Her toprak kendi ürününü yetiştirir... Hangi topraktan çıkan fasulyeyi, domatesi, mancarı yersen, hangi buğdayı yersen, o toprakla bütünleşirsin. İnsanla toprak arasındaki alış-veriş kimyasal bir ilişkiye dönüşür. İnsan hangi doğada, hangi ekosistemde yetişirse, bütün senkronizasyon ona göre oluyor. Bir insanın sosyal çevresi, ekolojik çevresi, insanın dokusunu oluşturuyor. 'Lezzet' dediğin şey de budur zaten. Her toprak kendi ürününü yetiştirir. Toprak seni, sen toprağı bütünlersin. Onun için bir yere ait olmak önemlidir. Bu ekolojik bir gerçektir. Bir yere ait olmak ve sevmek rasgele bir laf değildir. Eğer senin kimyan tutuyorsa, o ortamla, o iklimle, o klima ile o toprakla, sen orayı seversin, oraya gidersin. Bu biyolojik, ekolojik bir iştir. Rast gele 'ben burayı seviyorum' olmaz."

"EN RAHAT ZONGULDAK'TA UYUYORUM"

"İnsan hangi iklime doğmuşsa, hangi toprağa basmışsa, hangi ürünle beslenmişse, bütün bunlar insanın kimyasını oluşturuyor. Göçlerden oluşan sosyolojik sorunlar, genellikle ekolojik temelsizlikten kaynaklanır. Zonguldaklı olmak demek, tabi ki tek başına burayla ekolojik bağları olmak değildir, ama önemli bir sevgi unsurudur sadece. Ben hala, en rahat Zonguldak'ta uyuyabiliyorum. Nerde olursam olayım, hala anamın bahçesinden gelen sebzeleri yiyorum. Zonguldak'a gitmeyi, orada olmayı seviyorum. Zonguldak'ı; eğrisiyle, doğrusuyla, yanlışıyla sevmekte önemli bir iştir. Bir yer, bir hayat, bir insan en güzel olunca, her şeyi tamam olunca sevilmez sadece... Eksiğiyle de sevilir."

"ZONGULDAK ENDEMİĞİYİZ"

"Sadece o bölgeye has olana, bitkilere 'endemik ' derler. Biz Zonguldak endemiğiyiz.

Orada büyümüşüz. Başka yerlerdekilerden farkımızın olması doğal. Zonguldaklı olmuş olmak, önce ekolojik, sosyolojik ve biyolojik bir gerçekliktir. Zonguldak sevgisi de buradan doğar. Daha sonra ilişki, yararlanmaya dönüşür. Bir yerin yararını sever insan."

"KAVGA DOKAP'LA BAŞLADI"

"Devlette görev yaptığım yedinci yılda, 1976 yılında ayrıldım. Oysa kısa sürede yükselmiş, Afşin-Elbistan Proje Yöneticisi olmuştum. Zonguldak'ta ilk defa un fabrikasını (DOKAP Gıda) kurduk. 1976'da başladık, 19 ayda bitirdik. 1977-1978'de ciddi bir kavgaya, DOKAP Yapı işine girdik. O dönem Zonguldak'ta denizden kum alınıyordu. Denizden kum-çakıl alınması yasaklanması, hem kaçakçılık açısından, hem deniz tahribatı açısından önemli bulunuyordu. Bu işe son vermek için İl Özel İdaresi'nin desteği, ricasıyla o işi yaptık. Dönemin Valisi Nevzat Ayaz'dı. Zonguldak'ta bizim kavgamız ilk o zaman başlar. Zonguldak'ta bu işi İstanbul'dan gelen tekneler yapıyordu... Vilayet, kıyı emniyetini sağlamak ve doğa tahribatını önlemek için denizden kum alınmasını yasakladı. Kızılca kıyamet koptu tabi. Ama Zonguldak kıyıları kurtuldu. Bu ilk kavgaydı... Daha sonra da; Zonguldak'ta haklı kavgalardan hiç kaçmadık."

"DANIŞMA MECLİSİ YILLARI..."

"Ben, Ankara'da, akademik çalışmalarımı da sürdürürken, bir gün bir telefon geldi. Askerler, ihtilalden sonra mecliste kurdukları ekonomik konseye beni de çağırdılar. 'Haftada bir gün' diye başladık. Türkiye'nin yeni ekonomik düzenini oluşturmaya döndü çalışmalar. Daha sonra; Danışma Meclisi kurulurken, talebim olmadan, Danışma Meclisi Üyesi oldum. Plan ve Bütçe Komisyonu'ndaydım. Esas benim Zonguldak'la ilgili etkin rolüm o dönem başladı. Zonguldak'ı yeniden tasarladık. Bayındırlık Bakanlığı ile 10 alternatifli plan hazırladık."

"TEMEL SORUN..."

"Temel sorun, Zonguldak'ın ekonomik altyapısıydı. Kömür çöküyordu, bölgede alternatif üretime ve istihdama ihtiyaç vardı. Ama temel altyapı yoktu. Bu yüzden karayolu, denizyolu ve demiryolu ulaşımını ele aldık. Devrek-Zonguldak, Karabük-Devrek, Devrek-Çaycuma-Bartın, Ereğli-Devrek yolları planlandı. Başlanmışlar hızlandı. Mülkiyet altyapısı ile ilgili çalışmalar başladı. Kamu mülkiyetli işletmelerden özel mülkiyete dayalı sanayi-tarım gelişim stratejisi belirlendi. Zonguldak'ın sanayi, tarım yerleşme deseni yeniden planlandı."

"İKİNCİ ADIM..."

"Zonguldak'ın sosyolojik altyapısı yoktu. İnsanlar maden işçiliğinden başka bir şey yapmamışlardı. Girişimci yoktu, müzik yoktu, folklor yoktu... Herkes kurtarıcı bekliyordu. Sivil inisiyatif yoktu. TRT arşivlerinde 100'ü aşkın eser bulduk. (Zonguldak-Bartın-Karabük) Zonguldak kına gecelerinde güzel oyunlar vardır. Erkekler oynamaz, ama kadınlar güzel oynar. Biz de o zamanki Kültür Bakanlığı'na görev verdirdik. Zonguldak'ın folklorunu araştıracak bir çalışma başladı. Dirgine'den Ereğli'ye tarama yapıldı. Folklor zenginliği ortaya çıkarıldı. Zonguldak'ın ilk kez folkloru oldu. Okullarda bu oyunlar oynandı.

Diğer yandan Zonguldak'ta girişimcilik konuları anlatılmaya, işlenmeye başlanıldı.

Kısaca; maden işçiliği bitiyordu, bölgeye sahip çıkacak, girişimci, özgüvenli, yeni bir bölge insanı gerekliydi. Zonguldak madencisinin şerefli geçmişinden ve üreticiliğinden, girişimci, kendi göbeğini kendi kesen, bir Zonguldak insanı çıkarmalıydık."

"VAKIF KURULUYOR"

"Sosyolojik atılıma ihtiyaç vardı. Bu kamu desteğiyle olmazdı. Bir sivil toplum örgütü kurmak lazımdı. Zonguldak Vakfı'nı o yüzden kurduk. Bu vakıf, Zonguldak'ın ekonomik ve sosyolojik gelişiminin önünü açacak çabalarda bulundu. Vakıfta; Mehmet Tezer, Davut Fırıncı, Ruhi Cöbekoğlu, Mehmet Zeki Hacıkulaoğlu, Ünal Çakmaklı, Hüseyin Şeker gibi sivil toplum önderleri vardı. Erdal Şeker, Sait Yıldırmak gibi o zamanın genç idealistleri vardı. TTK, Sendika, Zonguldak Belediye Başkanları, Bartın, Karabük, Ereğli, herkes işin içindeydi. 1981-87 yılları arasında Zonguldak'ta ilk defa, adı 'festival' olan festivaller yaptık. Bir ay sürerdi. Zonguldak'ın ekonomisi tartışılırdı. Sosyolojik özellikleri tartışılırdı. Karabük, Bartın, Ereğli, Devrek, Çaycuma'sıyla herkes konvoylarla Zonguldak Merkeze gelirdi. Bir tek festival yapıyorduk. Şimdi her ilçenin bir festivali olmuş, bu yanlış. Biz, Zonguldak'ın ekonomik ve sosyolojik dokusunu ortaya çıkartmak ve birliğini güçlendirmek için festival yapıyorduk. Şimdi ki gibi konser için değil. Ülke çapında, resim, hikaye yarışmaları yapardık. Kültürel, sanatsal tüm etkinlikler yapılırdı. Müzik vardı. Sadece şarkıcı-türkücü değil, operalar, tiyatrolar gelirdi."

"MERKEZ BAKACAKKADI..."

"Vakfın bir merkezi olsun istedik. 'Zonguldak'ın tam ortası olsun' dedik. Haritayı önümüze koyduk. Pergelin ucunu Bakacakkadı'ya koyunca tam 70 kilometrelik bir mesafe Bartın, Karabük, Ereğli tüm ilçelerin merkez içine aldı. Ve bu merkezde Zonguldak'ın bir kültürel buluşma noktası planlandı. Vali İsmet Metin döneminde son bölümleri yapılan ve Özel İdare'ye işletmeye verilen 100'üncü Yıl Tesisleri'nin projesi bizim 1980'li yıllarda yaptığımız projedir. Buranın temeli 1982'de atılmıştı. Hem kamunun desteğini aldık, hem de Zonguldaklı gerçek kişi ve kuruluşlar yatırımlarıyla katkıda bulundu. Bazılarının engellemelerine rağmen tamamlandı. Biz 100'üncü Yıl'da serada organik mesela tarımı daha o tarihte denedik. Minnacık sera bölgeye örnek oldu. Şimdi Bakacakkadı serayla doldu. Ancak; bölgede doğal üretim, organik tarım güçlendirilmeli. Bizim hala elmalarımız ağaçlarında çürüyor. Bu yüzden organik depolama ve pazarlama şirketlerine acilen ihtiyaç var."

"ÜÇE BÖLÜNDÜK..."

"70 kilometre çapında bir il, sonra üçe parçalandı. Türkiye'de kendinden üç il çıkan başka bir il yok. Kaderleri aynı, aynı ırmağın kenarında, aynı havzayı üçe bölmek hiç kimsenin hayrına olmamıştır. Problemler yerinde durmaktadır. Bölünmeyle problem çözülmez. Problem ancak tespitle, teşhisle, doğru strateji ile çözülür. Bu bölünmeden, ne bölen ne de bölünen fayda görmedi. Bölünmeden ders alamayanlar, tek festival varken, her ilçede bir festival yaptılar. Bir kentin bir kimliği olur. 50 tane kimliği olmaz. Çok güçlü olursun da hepsini yaşatırsın."

"FİLYOS VADİSİ PROJESİ..."

"Filyos Vadisi, Batı Karadeniz'in tek vadisidir. Çarşamba Ovası'ndan sonra böyle bir vadi yok. Bu vadinin arkası Ankara'ya uzanır. Yenice yolu, Bartın yolu, Zonguldak yolu benim Plan Bütçe Komisyonu Başkanlığım döneminde kavga, gürültüyle yapıldı. Amaç, Kardemir ile Erdemir'i birbirine bağlamak. Yassı mamul ile yuvarlak mamulü buraya taşıyıp, buluşturmaktı. Filyos'a bir liman yapmak amacındaydık. Filyos Projesi, Türkiye için önemli ve doğru bir projedir. İç Anadolu Ticaretini, Ankara'yı denize açacak bir projedir. Köstence'yle bağ kurarak, Anadolu'yu Avrupa'ya bağlayacak bir projedir."

"FİLYOS PROJESİ'Nİ BİZ YAPTIK"

"Bir sürü sektörde proje yapmış biri olarak, bu planlamayı bizler yaptık. Filyos Vadisi Projesi aslında 100'üncü Yıl Vakfı'nın ürünüdür. Eninde-sonunda, bu proje hayata geçecek. Ama vadiyi elden kaçırmazsak... Bu vadinin ucuna bir liman yapacaksın, demiryolunu ya hızlandıracak, ya da çift hat koyacaksın. Karayolu ağını tamamlayacaksın. Vadiyi tümüyle imarlayacaksın. Ereğli-Devrek arasında ortasında demiryolu olan bir karayolu olacaktı. Şimdi karayolu yapılıyor. Ama projede ortada demiryolu vardı. Filyos Vadisi Projesi, değil Zonguldak'ın, İç Batı Anadolu'nun projesidir. 25 yıl önceki düşüncelerin yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Bu vadinin kaybolmaması için Filyos, Saltukova, Çaycuma, Bakacakkadı, Gökçebey, Devrek'in mücavir sahalarını birleştirip bir imar planı yapmaları gerekiyor. Yol açıldı, etrafı hemen evlerle doldu. Tünel gibi oldu. Vadi, yanlış yerleşme ile elden gidiyor. Zonguldak'ın tümü bu vadiye muhtaçtır. Ereğli'nin büyüyebileceği bir yer yok. Filyos Vadisi 1980'li yıllardan beri Türkiye'nin gündemindedir. Projelendirdik, tartıştık. Yollarının yapımına daha o zaman başladık. Zonguldak'ın ekonomik altyapısının somutu budur. Hala başka bir yerleşme deseni alternatifi yoktur. Kömür, demir-çelik teknolojisi, Zonguldak'taki haliyle 25 yıl önceden ömrünü doldurdu. Kömürden vazgeçmeyelim, ama artık kömür sübvansiyonla, zararla ite kaka 10 bin kişilik istihdam sağlıyor. TTK'da iş bulanlarla bulamayanlar arasında ciddi bir sıkıntı doğmaya başladı. TTK, Zonguldak'ı kurtarıcı olmaktan çıktı."

"ZONGULDAKLILIK ÜST KİMLİĞİMİZ..."

"Zonguldak demek, Merkez ilçe demek değil. Tüm ilçeleriyle bir bütün Zonguldak... Zonguldaklılık ise bizim üst kimliğimizdir. Alt kimliğimiz Devreklidir, Çaycumalıdır, Ereğlilidir. Çünkü bir köyün ya da kasabanın tek başına bir problem çözme vasfı yoktur. Ne kadar çok bütünleştirirsen, sorunu o kadar azaltırsın ve çözersin."

"ÖNCE POLİTİKA, SONRA POLİTİKACI SEÇELİM"

"Her zaman tüm politikacıların Zonguldak'a faydası olmuştur. Az çok, doğru yanlış olmuştur. Geçmişte de, bu günde çok değerli iyi niyetli politikacılar geldi, geçti. Doğru olan şudur. Önce; bölgenin bir temel politikası olur, ekonomik, sosyolojik politikaları olur, sonra bölge insanı bunu benimser, buna göre, buna destek olacak politikacılar seçer. İşte ancak o zaman, politikacıları değerlendirebiliriz, iyi ya da kötü diyebiliriz. Kısaca; bir bölgenin ekonomik, sosyal, kültürel temel politikaları yoksa ve seçmenleri bunu benimsememişse, orada ne yapacağını bilen verimli politikacı seçilemez. Bölgenin bir temel politikası oluşmamışsa politikacı kendi başına hizmet ediyor. Hastane işlerini çözüyor, postane işlerini çözüyor.

Bir bölgenin projesi yoksa öne adam katmanın da bir anlamı yoktur. Zonguldak kendine acilen, çoğunluğun üzerinde uzlaştığı projeler üretmek zorundadır. Ondan sonra, bu işi sen yaparsın diye adam seçmek ve parti seçmek kolaylaşır. Projesi olmayan bölge insanının, bir proje etrafında birleştiremediğiniz insanların, doğru siyasi tercihleri de olamaz. Çok iyi insanlar seçseniz de, kişi ne yapacağını bilmediği için sorun çözülmez. Bir bölgenin ihtiyaçları, dört-beş yılda bir değişmez. Süreklidir. Onun için önce politika, sonra politikacı seçelim."

"BUGÜNLERİN TEMEL SEBEPLERİ..."

"Birinci sebep: Zonguldak'ta ekonomik çöküşün nedeni, sadece TTK'nın gerilemesi değildir. Kömürün, dünyada enerji sektörü içindeki nispi öneminin kaybolması, esas sebeptir.

Bizim pahalı maliyetlerimiz işi sadece dramatik hale getirdi. Yoksa kömüre dayalı Zonguldak yürümezdi. İkinci sebep: Bu tehlike görüldüğü andan itibaren alternatif gelişme yolları ve alternatif stratejileri biz 1980'li yıllarda oluşturduk. Bölge insanı uyarıldı. Ama bu devam ettirilemedi. Bölge insanı ayağa kaldırılamadı. Çözüm üçe bölünmekte arandı."

"BİRLİKTE SÖYLEMEYİ BİLMELİYİZ"

"Büyük bir orkestra oluşturamadık. Çözüm için aynı besteyi, aynı şarkıyı yüksek sesle söylemek zorundayız. Verimli bir ekonomi istemeliyiz. Zonguldak'ın yaşanabilecek bir yer haline getirilmesini istemeliyiz. Dansı, folkloru istemeliyiz. Zonguldak orkestrasını teşekkül ettirmezseniz, güçlü, geçerli, kabiliyetleri ve niyetleri toplayamazsan bölgede hedef oluşmaz. Resmi inisiyatif, sivil inisiyatifi boğmuştur. Tek sıkıntımız budur. Kafalarımızı da resmi inisiyatif satın almıştır. O yüzden girişimcimiz, şarkıcımız, Türkücümüz yoktur. Onun için gazetecimiz kendi içinde dövüşür. Hepimizin bir özelliği var. Ama biz özelliklerimizi bir orkestraya değil, kör dövüşüne dönüştürme meraklısıyız. Ve giderek bu itiş kakış sevgisizliği, sevgisizlikte verimsizliği getiriyor. İtip kakarken enerjimizi kaybediyoruz. Oysa bu enerji bize başka hedeflerde lazımdır. Politikacının ulaşabildiği yerde, yani Ankara'da Zonguldak'ı kurtaracak imkan yok şimdi. Devlet küçüldü. Zonguldak'ta siyasi talepten başka talepler de olmalıydı şimdiye kadar. Zonguldak'ta tek belirlenme noktası, politikacı oldu. Tek istenen politikacı olmak oldu."

"ESKİDEN OKUMAYAN İŞ BULUR, OKUYAN GERİ DÖNERDİ"

"Eskiden her Zonguldaklı talebenin hedefi şuydu: Okuyacağım, EKİ'ye gireceğim, bir lojman alacağım, bir de şehirden kız alacağım. EKİ tek hedefti. Okusan da, okumasan da EKİ'ye gireceksin. Eskiden, Zonguldaklının okumayanı işçi, şanslı okuyanları da döner EKİ'de mühendis, memur olurdu. Ama Zonguldaklı, Zonguldak'ta kalırdı. Bugün durum daha vahim. Zonguldaklı dışarıya göçüyor. Bütün Türkiye'ye işveren Zonguldak, kendi evlatlarını gurbetçi yaptı. Okuyanlarda hiç geri dönmüyor. Çözüm; son 25-30 yıldır yapamadığımızda... Girişimde, yatırımda. İster sanayide, ister tarlada, ister hizmette... Zonguldaklı girişimci olacak, bölgesine sahip çıkacak. Bu yüzden; bizim insanlarımız kendi girişimcilerini de alkışlamayı bilmeli artık. Engel, çengel olmayı değil, destek olmayı öğrenmeli artık."

"KARAMSAR DEĞİLİM"

"Ben karamsar değilim. Çünkü o çözüm değil. Zonguldak'ın gecikmiş olma gibi bir kaybı var. Hala bu şehir Türkiye'nin en şanslı şehridir. Üretim, doğa, kültür. En mühimi Türkiye'nin en iyi niyetli, en temiz insanları burada. Ekonomik çözüm için; Zonguldak para kazanılır bir yer haline getirilmelidir. Mesela TTK para kazanamıyor, zarar ediyor. Zonguldak'taki sanayiciler para kazanamıyor. Çoğumuz, Beyazıt'ta dilenip, Sultanahmet'te sadaka veriyoruz. Dışarıda satıp kazanıp, Zonguldak'ta yatırım yapıyoruz. İşletmeler karlı olmalıdır. Daha da büyümelidir. Zonguldak'ta verimli işletmeciliğin şartlarını oluşturmalıyız. Bir bölge kendi girişimcisini takdir etmezse, yatırım olur mu? Kendi sanatçısını alkışlamazsa o bölgede sanatçı olur mu? Kendi takdir ve taltif sistemimizi oluşturmalıyız."

"YAŞANILIR KENT..."

"Zonguldak'ı para kazanılır ve yaşanılır bir yer haline getirmemiz gerekiyor. O zaman sorunlar çözülmeye başlar. Zonguldak yaşanılır olduğunda, okumuş insanlar geriye dönerler. Bir tek yerel şarkıcımız yok. Bir tek Zonguldak yemeği yapan lokantamız yok. Kendi ayağına çelme takan şehirdir Zonguldak... Önce kendi girişimcine sahip çık. Onların itibarını görünce diğerleri de gelir. Gelenler de; 'burada bana değer verilir' derler. Koşarak gelirler."

"EVİN TOSUNUNU ÖKÜZ YAPMALIYIZ"

"Kendi adamını büyütmeyen yer olur mu? Bizim köylerde bir laf vardır. 'Evin tosunu öküz olmaz' derler. Bölgenin insanını adam yerine koymazlar. Onu büyütmezler. Keserler bir yerde. Öküz dışarıdan gelecek illa.. Biz tosunlardan öküz yapmayı öğrenmek zorundayız. Başka çare yok. Başka öküzler gelip başka şeyler yapıyor ondan sonra."

"BENİM DİYEBİLMELİYİZ"

"Zonguldak'ta biri çıkıp, kendi sanayicisine madalya mı verdi bugüne kadar? Dışarıdan adam çağıralım, ama önce buradakilere dönüp bakalım. Bak orada Çanakcı, Hacıkulaoğlu, Yurtbay, İrfan Erdem, Beytom duruyor. Bak onların derdi ne önce. Dışarıdan gelene kırmızı halı serilsin, ama buradakine de sahip çıkılsın. Burada kömür çıkarana kaçakçı diyorsun, düzenle çalışma şartlarını, imkan ver, kaçırmasın. Bir şehir kendi futbolcusuna, şarkıcısına, gazetecisine, işadamına yapmamalı bunu. 'Benim ayakkabım', 'benim elbisem' diyebilen insan, 'benim futbolcum', 'benim işadamım', 'benim gazetecim', 'benim şarkıcım' diyebilmeli. Bu aidiyet altyapısının eksiğinden kaynaklanıyor."

"ZONGULDAKLILIK KİMLİĞİ YOK"

"Zonguldak'ta babasının doğduğu vilayetle kimlik arayan insan, Zonguldaklılığı bulamadığı için arıyor. Orada bir Zonguldaklılık kimliği oluşmuş olsa, herkes ben Zonguldaklıyım der. Bu kusur gene bizim. Zonguldaklılık kimliği yok. Olmayan kimlik kullanılmaz."

"BENİ ŞOVEN LİDER OLARAK GÖRÜYORLAR"

"Beni Zonguldak'ta bazıları şoven bir lider olarak görüyorlar. Hiçbir zaman da böyle bir iddiam olmamıştır benim. Benim bütün arkadaşlarım, oralı-buralıdır. Değil Türkiye'de dünyada bir sürü dostum var benim. Ben Zonguldak'ta birilerine karşı olmadım, sadece Zonguldak üst kimliğimin savaşını verdim ömrüm boyunca. Vermeye de devam edeceğim. Çünkü Zonguldaklılık kimliğini geliştirirsek hiç kimse başka kimlik aramaz, tüm şehir birlik olur o zaman. Ortak amaçların, ortak yararların insanı oluruz. Ama öncelikli sorumluluk, bizim gibi bu kentle doğal bağları olan insanlarındır. Bu işi önce biz başlatmalıyız. Tek başına olan hiçbir şey yaşamaz hiçbir yerde. Neden bir tek meşe ağacı yok bir yerde de meşe ormanı var. Çünkü onlar birbirini besliyor, koruyorlar. Doğanın koloni anlayışını, sosyolojik olarak gerçekleştireceğiz."

"SİVİL İNİSİYATİF BİLİNCİ LAZIM"

"Zonguldak'a lider değil, sivil inisiyatif bilinci lazım. O bilinç, liderini kendisi çıkartır. Liderlik için itişip kakışmadan önce; ortak yararlarda birleşmeliyiz. Hayvanlar bile böle yapıyor. Önce birleşip avlanıyor, sonra rekabet ediyorlar. Bu doğanın kurallarını değiştiremezsiniz. Beraber yaşama bir gerekliliktir. Zonguldaklılık üst bilinci gereklidir. Zonguldaklılık üst bilincinin oluşmasında da ilk lazım olan, 'ben Zonguldaklıyım' diyebilmektir. Önce Zonguldaklı olalım. Onun gereklerini yerine getirelim, sonra en iyimizi seçeriz."

"HAYDİ ZONGULDAK..."

"Her millet tehlike anında birleşiyor. Birlikte el ele harbe gidiyor. Tehlike çanları çalıyor. Artık Zonguldak şarkısını, koro halinde söylemek zorundayız. Forza İtalya, haydi İtalya diye bağırıyorlar İtalyanlar. Biz de artık 'Haydi Zonguldak' diyebilmeliyiz. Zonguldak'ta, okullarda bile, bunları belletmek gereklidir. Çocuklara Zonguldak eğitimi verilmelidir. Zonguldaklılık bilinci geliştirilmelidir. Bıkmadan tekrar edeceğiz. Tüm dernekler bu işte görevli olmalı. Belediyelerin asli görevidir. İl Özel İdaresi'nin, yol yaptım, boru döşedimin ötesinde, bir kültür politikası olmalı. Ben bunu iş edindim demeli. Biz yılmayız. Bütün bunları söylerken, insana çok alakasız, ilgisiz yakıştırmalarda da bulunabilirler. Bir kültür ortaklığı, davranış ortaklığı için bir vakıf kuruyor, bir merkez yapıyorsunuz, 'kendine yapıyor, sonra el koyacak' diyorlar. Ben 100'üncü Yıl'a el koyacak olsam, gider orayı kendi işletmem yapardım, en başında kendime yapardım. Bunlar nasıl akıllardır, anlamayız. Anlamayız, ama biz yılmayız. Vali İsmet Metin, "gel burayı işlet" dedi. Ben Zonguldak'tan hiç iş almıyorum ki orayı işleteyim. Zonguldak'tan bir şey almadan Zonguldak'a vermeyi göstermeye çalışıyorum. 'Rol modeli' olmaya çalışıyorum."

"HEP SEVDİM, HEP SEVECEĞİM"

"Ben Zonguldak'ta gösterdiğim çabanın karşılığını alıyorum ve her türlü güzel ilgiyi görüyorum. Dostum çok, anlayanım çok. Bu yüzden Zonguldak'a hiç kırgınlığım olmadı. İnsan doğuranına, var edenine kırılır mı? Benim varlık sebebim bu topraklar, bu insanlar. Onları hep sevdim, hep seveceğim."

Editör: Pusula Gazetesi