Uzun süreden beri Zonguldak'ta gazetecilere karşı bir saldırı var. Bu sadece bir gazeteciye değil.

Eğer Google'ye "Zonguldak'ta gazeteciye saldırı" yazarsanız 2009'dan beri karşınıza birçok saldırı haberi çıkar.

Aslında bu olayları sadece gazetecilerin sorunu olarak da görmüyorum. Zira bu olaylar aslında direk Zonguldak'ı ilgilendiriyor. Zonguldak'ın bir yarası bu!

Neden mi?

1940 yılında devletleştirilen maden ocakları, 1980'lerden başlayarak Zonguldak'ın dönüştürülmesi politikası ile TTK'nın bir çok yerinde maden arama ve çıkartılmasına özel şahıslara izin verildi. Aslında bir şekilde şehirde bazı insanların sermaye oluşturması için kanun ile ya da kanunsuz ticaret yapmalarına bürokratlar ve politikacılar başta olmak üzere yetkili isimler de göz yumdu. Tam 30 yıldır kaçak ocak adıyla bu işletmeler faaliyetlerde bulundu.

Hal böyle olunca, Zonguldak`ta ticaret mantığı biraz yasal olmayan bir zemine oturtuldu. Mafyalaştı.

Yasal olmayan bu durumda beraberinde mafya benzeri güç oluşturmaya dönüştü. Hem para kazanıyorlar, hem de mafyavari hal ve hareketler takınıyorlardı. Bunlar yine siyasi ve bürokratlar tarafından da tutulan kişilerdi. Aynı kişiler sokakta adam döverken, akşam bir siyasetçi ile protokolde gözükebiliyordu.

Korkutarak sokağın otoritesini elinde tutmaktan, gazetecilere baskı yapmakta bunun ile beraber geldi.

Bu tür bir para kazanma mantığı ile kurulan böyle bir düzende aslında ticari kuruluşlar arasında olması gereken çatışmalar, Zonguldak'ta gazetecilere yöneliyor. Çünkü çeşitli dallarda ticaret yapanların sermayesi bir birileri ile çakışmıyor ama ne hikmetse gazetelerle çakışıyor.

Olayın gazetecilere yönlenmesini ben bu bazı ticaret yapanların bürokrat ve siyasetçi ilişkilerinin gazeteler tarafından yazılıp çizilmesi ile ortaya çıktığını düşünüyorum. Yine gazetelerin de basın gücünü kullanarak olayı kişiselleştirmesinin de katkısı olduğunu görüyorum.

Yani en azından başlangıcı böyle.

Daha ilk gazeteci dövüldüğünde bunun cezai yaptırımı olmadığı için bu yöntem artık normalleşmiş gibi geliyor.

Zonguldak'ta saldırı haberleri sadece gazetecilerle sınırlı değil. Bir kaç gün önce Ereğli'de bir boksör dövülerek hayatını kaybetti. Dün çıkar amaçlı bir grup kurmak ve tehdit ile şantaj ile baskı kurmak suçundan mahkemeye çıkartılan biri serbest kaldı. Yine dün bir gazeteci şiddette maruz kalarak hastaneye kaldırıldı. Aynı gazeteci bir kaç yıl içinde iki-üç kez başka bir ticari kuruluşun adamlarınca saldırıya uğramıştı. Başka bir gazeteci de yine aynı kişilerce dövülmüştü. Böyle onlarca olay yaşandı geçmişte.

Bütün bunların sonucunda hapse giren kimse olmadı.

Zonguldak'ta bu durumu bazı bürokratların görevi suiistimal etmesiyle başlayan, hatır-gönül işleri ya da çıkar ilişkilerinin de olduğu bir düzende işlendiğini görüyorum.

Bir insanın vücudunda stresten oluşan çobanın ucunda ki sivilce gibi arada patlıyor. Yani Zonguldak'ın kanayan yarası gazetecilere patlıyor.

Eğer yetkililer bu durumu önleyici bir tedbir almasa olayların hangi boyuta varabileceğini ben görebiliyorum mesela.

İki gündür yerel gazetelerin haberlerini okuduğumda gördüğüm başka bir vahim olay daha var.

Gazeteciye saldırı yapıldıktan sonra bazı gazeteler bunun sanki aklamasını yapmışlar. Dövenler değil, dövülen suçlu olduğunu ve birazda bu durumda taraf olduklarını beyan etmişler. Bir gazetecinin dövülmesine birçok gazeteci "oh olsun" demiş...

Yani: İnsanın aklı almıyor!

Hatta geçtiğimiz yıllarda başka kişiler tarafından dayak yiyen bir gazeteci dahi; iki gün önce dayak yiyen gazeteci için açmış ağzını yumuş gözünü. Dövenlere bir teşekkür etmediği kalmış.

Bir başka gazeteci, bu olayı köşesine taşıyarak, önceden kendisi hakkında çıkan haberlere atıf yaparak, dövülen gazetecinin dövülmesinden duyduğu hazzı yazıya dökmüş.

Böyle bir durum Zonguldak'ta aslında yerel gazeteciliğin gazetecilikten ziyade bir hesaplaşma aracına dönüştüğü, bunun da rekabetten kaynaklanmadığı izlenimi oluştu bende. Bu gazetelerin birçoğu da bazı ticari kuruluşların sermayesi ile kurulan gazetelerden oluşuyor.

Zonguldak okurlarını besleyen bu gazetecilerin her kim haklı olursa olsun yapılan şiddeti kınamaları gerekirdi. Gazeteci ahlakı bunu gerektirir. Bir gazetecinin yapacağı en büyük hata, gayri hukuki işleri normalleştirmek olur herhalde.

Sadece bununla kalmıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Zonguldak Temsilcisi Atilla Öksüz, doğal olarak bu olayı kınadı. Fakat sadece kınama yaptı diye, ona da sosyal medyadan bir saldırı gördüm. Bir kaç gazeteci sırf bu olayı kınadı diye Atilla'ya saldırıyor. "Eyy Atilla Bey..." diye başlayan paylaşımlar tüm sosyal platformlarda, bir kaç kişi ve bazı gazeteciler tarafından paylaşılıyor.

Bütün bunlar gösteriyor ki; Zonguldak`ta ki bu olaylar sadece bir gazetecinin olayı değildir. Bu olay Zonguldak'ın sümen altı yaptığı olaylar zincirlemesinin devamıdır.

Devlet, bir kovboy kasabası gibi sermayeyi elinde bulunduranların sokakta mahkeme kurup ceza kesmesine göz yumamaz. Bu ülkenin mahkemeleri var. Mahkemelerde bunu "hukuk devleti" kuralları ile en kısa zamanda sonuçlandırması gerekir.

Bu olayların devamında, bir gazetecinin öldürülmesi gelirse; bunun sorumlusu yukarıda saydıklarım başta olmak üzere, düzeni sağlayamayan iç işlerine bağlı Zonguldak'ta ki tüm kurumlar gelir.

Dediğim gibi Zonguldak'ın ekonomisinin gerilemeye başlaması ile yaratılmak istenen (kaçak ya da yasal)kişisel sermaye ekonomisinin getirdiği mafyavari hareketler bunlar. Bunun sorumlusu geçmişte üst düzey bürokratlardan tutunda bu gelişmeleri görmemezlikten gelen politikacılara kadar herkesin ihmalinden kaynaklanıyor. Tüm bu hatalar zincirini gazeteciler çekmek durumda kalmasın.

Önlem alınsın.

Gazetecilerde bu tür saldırılarda susmaması gerek. Bana dokunmasınlar" dediğin anda, aslında "sana çoktan dokunulduğunu" gösterir.

Editör: Pusula Gazetesi