Yöre jeolojisi ile bilgiler verirken "İstanbul Zonu" denilen ve İstanbul'dan başlayıp Azdavay'a kadar uzanan özel kaya topluluğunun, jeolojide "İstanbul Paleozoyiği" olarak tanımlandığını söyleyen Sunal, "Bu kaya topluluğu çok eskidir. Yaklaşık 500 milyon yıl öncesinden karbonifer sonuna, yani 298 milyon yılına kadar geçen zaman dilimi içinde oluşmuştur. Çok eski zamanlara dayanır ve bunun ülkemizde bir başka örneği yoktur" diye konuştu.

Zonguldak jeolojisindeki mağaraların önemine de değinen Sunal, "Zonguldak'ta çokça görünen eski kireç taşları var. Çaycuma civarında gözüken mağaralardan bir tanesi ile Gökgöl mağarası eski kireç taşı içinde. Ama kıyıda gördüklerimizin hepsi yeni kireç taşlarının içinde. Bu anlamda Gökgöl'ün içinde eskiden yaşamış hayvanların fosilleri bulunuyor. Mağarayı gezerken arkadaşlar gösterdiler, artık soyları tükenmiş hayvanların fosilleri bunlar" ifadelerini kullandı.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 10 akademisyen ve 48 öğrenciyle iki hafta boyunca Zonguldak'ın Çaycuma ilçesinde saha çalışması gerçekleştirdi. Prof. Dr. Boris Natalin, Doç. Dr. Gürsel Sunal, Dr. Öğretim Görevlisi Cengiz Zabcı, Dr. Nalan Nom, Araştırma Görevlileri Nurettin Yakupoğlu, Murat Şahin, Ali Osman Yücel, Müge Yazıcı'nın da bulunduğu akademisyen kadro "Saha Jeolojisi" dersinin yaz kampı için geldikleri Çaycuma'da öğrencileriyle birlikte geniş bir coğrafyada inceleme yaptı. Zonguldak Valiliği ile Çaycuma Belediyesi'nin destekleriyle çalışmalarını sürdüren ekip, Çaycuma Ticaret ve Sanayi Odası Fen Lisesi pansiyonunda konakladı.
Yapılan çalışmayla ilgili bilgi veren İTÜ Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürsel Sunal, "Jeoloji Mühendisliği Bölümü'nde 3'üncü sınıf öğrencilerine verilen saha jeolojisi dersi için geldik. Saha jeolojisi, bizim bölüm için çok önemli bir derstir. Öğrenciler burada her şeyin mutfağını öğrenir. O nedenle her sene 15 günlük yaz kampı yapılır. Daha önce başka yerlerde yapıyorduk. Ancak biz bu yıl özellikle Zonguldak'ı seçtik. Zonguldak Valiliği'nin mağaralarla ilgili yaptığı çalışmalar için geldiğimizde gördüğümüz jeolojiden çok etkilendik. 'Acaba bu kampı bu sene burada yapabilir miyiz?' dedik. Sağ olsun, Zonguldak Valiliği, Çaycuma Belediyesi çok yardımcı oldu ve biz de çalışmalarımızı burada yürüttük" dedi.

"HER ŞEYİN BİR ARADA GÖRÜLEBİLECEĞİ JEOLOJİK AÇIDAN ÇOK İLGİNÇ BİR BÖLGE"

Yöre jeolojisi ile bilgiler verirken "İstanbul Zonu" denilen ve İstanbul'dan başlayıp Azdavay'a kadar uzanan özel kaya topluluğunun, jeolojide "İstanbul Paleozoyiği" olarak tanımlandığını söyleyen Sunal, "Bu kaya topluluğu çok eskidir. Yaklaşık 500 milyon yıl öncesinden karbonifer sonuna, yani 298 milyon yılına kadar geçen zaman dilimi içinde oluşmuştur. Çok eski zamanlara dayanır ve bunun ülkemizde bir başka örneği yoktur. Bunun en önemli bölümünü de Zonguldak'ta karbonifer içinde bulunan kömür oluşturmaktadır. Türkiye'de başka bir yerde taşkömürü yoktur. Tek bu alanda çıkmaktadır ve bu kaya topluluğuna aittir. Bu alan yalnızca Türkiye'nin değil, aynı zamanda birçok ülkenin en yaşlı kayaçlarının bulunduğu bir alandır. Temelde bu yapı vardır, ancak bunun üzerinde, bizim de bugün üzerinde çalıştığımız Karadeniz'in ilk açılmasını temsil eden daha genç kayaç toplulukları bulunmaktadır. Eskiden Karadeniz yoktu. Zaman içinde açılmaya başladı ve çökeller oluştu. O çökeller kendi içinde yükseldi ve bir kısmı Karadeniz kıyısında gördüğümüz çökelleri oluşturdu. Bunların içinde bazıları bazalt, bazıları andazit olan volkanik kayaçlar da var. Bunlar çok güzel kaya şekiller verir. Bu çok özel kayaçlar bir okyanus yitimi, yani bir dalma batmayla ilgiliymiş gibi gözüküyor. Bu açıdan da baktığımızda hem temeli, hem sonradan üstüne gelen kayaçlarıyla her şeyin bir arada görülebileceği jeolojik açıdan çok ilginç bir bölgedeyiz. Bunları mümkün olduğunca, her şeyiyle beraber öğrencilerimiz öğretmeye çalışıyoruz. Bu sene yapamadık ama seneye mutlaka bir iki gün de öğrencilerimizi mağaralarda ve ocaklarda Karbonifer içinde gezdirerek yeraltında da incelemeler yaptıracağız" dedi.

"BÖLGENİN DETAYLI BİR JEOLOJİ HARİTASINI ÇIKARACAĞIZ"

MTA tarafından yapılan bölgenin jeoloji haritalarının yeterince detaylı olmadığını söyleyen Sunal, açıklamalarını, "Kendi içinde baktığımızda bu haritalar biraz daha detaylandırılabilir. Burada ilginç oluşuklarla karşılıyoruz. Zonguldak'ın gündeminde olan jeoparklarla ilgili ilginç oluşumlara rastlayabiliriz. Yürüyüş yolları, bazı kanyonlar, küçük küçük şelaleler, onun haricinde sütun bazaltlar ortaya çıkarılabilir. Bunlar, belki ekonomik açıdan bir şeye dönüştürülemez ama turizm açısından bakılırsa gayet değerlidir. İnsanlar artık, özellikle Avrupa'da bu tip turizmi yeğliyor. Kültür turizmi daha önemli hale geldi, sahile gidip yatmak yerine öğrenmek artık daha cazip. Bu anlamda bu civarda, bir yandan halka da hitap ederken, diğer yandan da bilimsel çalışmalara açık olacak karşıda Rusların Kırım kampı gibi bir kamp kurulabilir. Sovyetler Birliği varken ülkenin bütün jeologları oraya gelip kamp yapardı" diyerek sürdürdü.

"ÇAYCUMA ÇOK CİDDİ ANLAMDA MODERN BİR ŞEHİR OLMUŞ"

Karadeniz'in geçmişte bütünleşik olduğunu söyleyen Sunal, konuşmasında, "Milyonlarca yıl önce Karadeniz'in karşıki kıyısı, bu taraftaki kıyıyla bütünleşikti. Karadeniz'in açılması yaklaşık 100-120 milyon öncesine denk gelir. Bu açılma başladığında iki kıyı arasındaki mesafe de açıldı. O zamana değin Karadeniz yoktu. Bu açıdan baktığınızda Karadeniz aslında çok genç bir deniz. Öyle bir kampın varlığı aslında birçok üniversiteyi de buraya çekebilir. Özellikle bu güzel jeolojiyi kendi öğrencilerine anlatmak isteyen ODTÜ gibi, Hacettepe gibi, Ankara Üniversitesi gibi, 9 Eylül gibi üniversiteler bu güzel jeolojide çalışmak isteyebilirler. Bu anlamda Çaycuma'nın güzelliği de tanıtılmış olur. Çaycuma çok ciddi anlamda modern bir şehir olmuş. Ben çok eskiden geçmiştim Çaycuma'dan. Şimdi artık kendi içinde modern bir şehir Çaycuma. Buna bir de bu şekilde kültürel aktiviteler eklenirse Çaycuma ve civarının çok alıcısı olur" dedi.

"GÖKGÖL HER AÇIDAN ÇOK DEĞERLİ BİR MAĞARA"

Zonguldak jeolojisindeki mağaraların önemine de değinen Sunal, "Zonguldak'ta çokça görünen eski kireç taşları var. Çaycuma civarında gözüken mağaralardan bir tanesi ile Gökgöl mağarası eski kireç taşı içinde. Ama kıyıda gördüklerimizin hepsi yeni kireç taşlarının içinde. Bu anlamda Gökgöl'ün içinde eskiden yaşamış hayvanların fosilleri bulunuyor. Mağarayı gezerken arkadaşlar gösterdiler, artık soyları tükenmiş hayvanların fosilleri bunlar. Orada fosillerini gördüğümüz mercanlar bugün yaşamıyor. O yüzden bu anlamda da ilginç, arasanız da bulamayacağınız bir şey. Bu mercanları görünce 'a ne güzel' diyorsunuz, çünkü bugün yoklar. Şimdi biz yeni bir çalışma başlattık. Bu mağaralarda 'kırıklar, çatlaklar gibi deformatif yapıların bir ilişkisi var mı?' bunu araştırıyoruz. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nden doktorasını sarkıt dikitler üzerine yapmış Dr. Ozan Göktürk adlı bir arkadaşım var. Sarkıt dikitlerin iklimle ilişkisini inceleyip yaşlarının tespitiyle ilgili çalışmalar yapıyor. Gökgöl Mağarası çok ünlüdür. Uluslararası bilimsel yayın yapan bir dergide buradaki bir dikitin verileri yayımlandı mesela. Bunlar geçmişte iklimin nasıl değiştiği konusunda çok değerli veriler içeriyor. Olabilirse böyle bir çalışmanın yapılması için çaba harcayacağız" şeklinde ifadeler kullandı.

"SARKIT DİKİTLERİ İNCELEYEREK KÜRESEL ISINMANIN OLUP-OLMADIĞINI ÖĞRENEBİLİRİZ"

Elde edilen bulgularla mağaraların oluşum zamanını öğrenmeye çalışacaklarını da söyleyen Sunal, "Olabildiğince mağaranın en eski yaşına gitmeyi planlıyoruz. Mağaraların oluşumu her ne kadar iki farklı kayaçta gibi gözükse de çevredeki deniz seviyesiyle ilgili gibi görünüyor. Çünkü deniz seviyesinin düşmeye başlamasıyla ilintili olarak mağara kendisini daha derin kazar. Ya da daha askıda kalır. Farklı seviyelerde de kalabilir. Ama bunun içinde yapılabilecek en iyi çalışma, içindeki sarkıt dikitlerden yakın zamanlardaki iklim olaylarına bakmak. Yakın zamandaki iklim aslında bizim ilerde ne yaşayacağımızı gösteriyor. Onu gördüğümüz zaman mesela küresel ısınmayla ilgili ciddi fikirlerimiz olabilir. Küresel ısınma var mı, yok mu? Varsa bu deniz seviyesini nasıl etkiliyor? Yağışı nasıl etkiliyor? Ortalama sıcaklığı nasıl etkiliyor? Tüm bunları değerlendirip, bölgenin geleceğiyle ilgili söz söyleyebiliriz. Öbür türlüsü falcılık olur. Ama elinizde veri varsa ve siz bunları değerlendirebiliyorsanız geleceğe dair öngörülerde de bulunabilirsiniz. Endüstrileşmenin tarihi 100, bilemediniz 150 yıla uzanıyor. Şayet bulduğumuz veriler son dönem içinde ciddi bir sıçrama gösterirse biz bunun nedeninin küresel ısınma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu herkesin hissettiği ama parmağını basamadığı bir şey. En önemlisi de buna dünyayı inandırmak gerekiyor. Örneğin ABD endüstriyel faaliyetlerinin engellenmemesi için 'Küresel ısınma yoktur' diyor. Bunu adam akıllı çalışıp somut kanıtlarıyla ortaya koyarak, insanları ikna etmek, bir hurafe olmadığını göstermek gerekiyor. Böyle bir çalışmayı öncelikli olarak burada yapabilirsek bu çok güzel olur. Ama bizim öncelikli hedefimiz mağaraların yaşlarını öğrenmek" diye konuştu.

"ÇAYCUMA 'İNSANİ İKLİM' AÇISINDAN DA ÇOK GÜZEL BİR YER"

Önümüzdeki yıllarda da bu bölgede çalışmalarını sürdürmek istediklerini söyleyen Sunal, "Hem koşullar hem de jeolojik zenginlik anlamında biz Çaycuma'dan son derece memnunuz. Burada kamp gibi bir şeyin kurulmasını arzu ediyoruz. Bu olanak sağlanırsa biz her sene gelir, çalışmalarımızı sürdürürüz. Bir yandan buranın jeolojisini iyi şekilde tanırken, öğrencilerimiz açısından da iyi sonuçlara ulaşırız. Biz hem eğitim, hem de öğretim veriyoruz. Öğrencilerin bu tarz yerlerde kalması hem çevresini, hem halkını, vatanını, etrafını tanıması demek. Köylerde herkes öğrencilerimizle fotoğraf çektirmek istiyormuş. Bu onların hayatında görmeyecekleri bir şey. Bunu İstanbul'da göremez. Burada görebilir, çünkü insan buralarda samimi. Senden bir çıkarı yok. Onun için buraları görüp bu kültürü tanımaları çocuklarımızın kendi hayatları, gelecekleri için verecekleri kararlara açısından önemli olacağını düşünüyorum. Çaycuma'nın jeolojisi çok zengin, Karadeniz olmasından dolayı doğası çok güzel ama hepsinden güzel olanı da insanı. Burada insan iklim de çok güzel" ifadelerini kullandı.

"GÖKGÖL MAĞARASI'NDA NESLİ TÜKENMİŞ CANLILARIN FOSİLLERİ VAR"

Gökgöl Mağarası'ndaki oluşumlara ilgili olarak da bilgiler veren Sunal, "Gökgöl'de mercan fosilleri var. Gökgöl bizim 'Devoniyen' dediğimiz kayaç sistemlerinin oluştuğu jeolojik zaman diliminde oluşmuş yaklaşık 390 milyon yıl yaşındaki bir kireç taşıdır. Eski dönemlerde, bugünkü sıcak denizlerde gördüğümüz çökelmiş kireç taşına benzemektedir. O dönemin sonunda permiyen dönemi gelir. Paleozoiğin son dönemidir. Yaklaşık 250 milyon yıl önce bir toplu yok oluşun yaşandığı bilgilerimiz arasındadır. O dönemde yaşayan canlıların yüzde doksanı yok olmuştur. 'Tetrakoraller' dediğimiz, mercanların bir kısmı da yok olmuştur. Bunun yanında zincir ve tabular (düzlemsel) mercanlar da yok olmuşlardır. Bunlar o dönemden sonra bir daha gözükmemiştir. Gökgöl'de bulunanlar, bu zamana erişemeyen mercanların fosilleridir. Bugün okyanuslarda görünen mercanların 'ataları' da diyebiliriz" dedi.

"BÖLGE VOLKANİK KAYAÇLAR AÇISINDAN DA ÇOK ZENGİN"

Volkanik kayaçlar hakkında da bilgiler veren Sunal, "Bu tip kayaçlar akma lavlardır. Özellikle bazalt lavlar çok sıcak gelir. Yüzeye çok sıcak çıkar, viskoziteleri çok düşük olduğu için, su gibi akışkandır ve çok hızlı akarlar. Yüzeye çıktıkları andan itibaren de soğuma eğilimine girerler. 800 derece sıcaklıkla gelen bir lavın 20 derece ortalama sıcaklıkta soğuması son derece doğal bir olaydır. Su haricindeki tüm sıcak cisimler soğurken büzüşür. Bir şey sıcakken hacmi yüksektir. Soğurken büzüşmeye başlar. Büzüşmeye başladığı andan itibaren de yaklaşık yüz yirmi derecelik üç tane çatlak oluşur. Bu en basit mekaniksel büzüşme sistemidir. O yüz yirmi derecelik çatlaklar birbiriyle birleşerek altıgen oluşturur. Bu da bizim gördüğümüz düzgün kolonları ortaya çıkarır. Magmanın sıcaklığı, lavın akış hızı, kalınlığı, soğuma hızına göre de sütunların ebatları ortaya çıkar. O yüzden çok güzel yapılar oluştururlar. Aslında o yapılar eskiden beri biliniyordu. Ancak bugün artık değeri bilinmeye başladı. İrlanda'da 1800'lerin başında bu sütunlar koruma altına alınmış ama biz hala oralarda taşocağı açıyoruz" diyerek sözlerini tamamladı.

Editör: Pusula Gazetesi