İlk kez 1916 yılında Uzun Mehmet adına rastlıyoruz. Zonguldak Kaymakamı Ahmet Cevdet'in (Ahmet Cevdet Ertuğrul, 05.01.1915 - 14.05.1920 tarihleri arasında Zonguldak Kaymakamı) Zonguldak'ın bağlı bulunduğu Bolu Mutasarrıflığı'na, 23 Aralık 1916 tarihinde gönderdiği -40 sayfadan oluşan- raporda iki ayrı söylentiye yer verilir. Bu söylentilerin ilki şu şekildedir: "1822yılında Ereğli'nin Kestaneci köyünden gemici Hacı İsmail, köy civarından topladığı siyah taşları İstanbul'a götürerek Padişah İkinci Mahmut'a sunuyor. Bu taşlar uzmanlar tarafından incelenince maden kömürü olduğu anlaşılıyor." Diğeri söylenti ise Ereğli'nin Niren Köyü'nden Uzun Mehmet'e dairdir; "1829 yılı Zafranbolu (Safranbolu) Kaymakamı Hacı İsmailoğlu İsmail Ağa'nın çubukçusu Mehmet, Çatalağzı'nda bulduğu numuneleri İstanbul'a götürüp Padişah İkinci Mahmut'a sunduğu ve mükafatlandırıldığı" şeklindedir.
Raporda yer verilen bu söylentiler, Başkent İstanbul'a kömür örneklerinin gönderilmesine ilişkindir. O yıllarda ve bu gün de, kömürde "buluculuk hakkı" olmadığı gibi, bu şekilde numune verme ya da gönderme, kişiye "buluculuk hakkı" vermez. Ancak, Kaymakamın raporunda sözü edilen kömür örneklerinin gönderilmesine ilişkin bir olayın olmadığı da (kanıtsız) söylenemez.

Madencilik faaliyetlerinin (aranması, rezerv tespiti ve deneme üretimi ya da işletilmesi gibi) 1835 yılında başladığına dair belgeler elimizde bulunmaktadır. 300 milyon yıl önce oluşmuş taşkömürünün sınırlarının belirlenmesi çalışmaları ise 1840'lı yıllarda yapılmış, 1848 yılında da (Ereğli ve Amasra'da) köy adı verilerek havza sınırları belirlenmiştir. (Bu anlattıklarımın hepsi tercümesi yapılmış olan Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleriyle kanıtlanmıştır.)

Bütün bu yazılanlara karşın, ben de 1830 öncesinde kömürün varlığının belirlenmiş ya da kara taşın (kara nesnenin) biliniyor olması gerektiğini düşünüyorum. Bu sadece bana ait bir düşünce değil. Üstündeki kalkeri yararak yeryüzünde mostra veren karbonifer penceresi insanlık tarihinden çok daha eski.. Tabi ki, tüm dünyada olduğu gibi ekonomik değer kazanacağı çağı bekliyordu.

İbni Sina (980-1037) tuzlar, madenler, yanar taşlar (kömürler) ve fosiller hakkında bilgiler verir. İbn-i Haldun (1332-1406) ise canlılar arasındaki benzerlikleri inceleler ve: "maden, bitki ve hayvanların ana maddelerinin ortak "olduğunu belirler. 1356 yılında yazıldığı bilinen "İbn Battuta Seyahatnamesinde" BATTUTA, eski hatay Türklerinin bir nevi kara taşı yaktıklarını ve bununla ısındıklarını anlatır.

'BUNLARI YAZMAMIN NEDEN, KÖMÜRÜN ANADOLUDA 1830 ÖNCESİNDE BİLİNDİĞİNİN' Bilgisini paylaşmaktır. 1830 öncesinde -özellikle- taşkömürü havzasına ve Zonguldak'a dair bir belgeye ulaşılmış olması beni son derece mutlu eder.

Sayın Hayati Yılmaz'ın paylaştığı F.A., Garnier tarafından hazırlanan ve Jules Renouard, rue de Tournon, Paris tarafından düzenlenen haritada, noktalı çizgilerle "kömürler" şeklinde usulsüz sınırları belirlenmiş olan havzada 1829 öncesinde kömürün varlığının bilindiğini ya da sınırlarının belirlenmiş olduğu söyleyemeyiz. Bu haritaların 1860 tarihinden sonra yayınlandığı bilinmektedir.

Editör: Pusula Gazetesi