Mehtap İnam Yazdı...

İşsizlik, çalışma gücünde ve isteğinde ve arzusunda olan ve cari ücretten çalışmaya razı olup da iş bulamayan işgücünün varlığıdır. Bu tanımda ki bazı unsurların açıklanması gerekmektedir. Öncelikle bir kişinin işsiz olabilmesi için çalışma gücünün olması gerekir. Yani işsizlik aktif nüfus için söz konusudur. Ayrıca bir kişi çalışma arzusu taşımalıdır. İkinci olaraksa cari ücretten çalışma arzusu sergilemeli, mevcut ücret haddinde iş bulunursa çalışmaya hazır olunmalıdır. Bu şartlar altında işsizlik gayri iradi olarak oluşan bir olgudur. İşsizlik, Ortadoğu, Afrika ve Doğu Avrupa Ülkelerinin sorunu olmakla beraber tüm ülkelerin çözmek zorunda olduğu birincil sorunudur.

Nüfus artışı ile beraber gerekli istihdam alanlarının yaratılamaması ve hükümetlerin yanlış istihdam ve iktisadi politikaları sonucu bu sorunu makul seviyelere düşüremediği gibi, gelişen teknoloji ile beraber yeni üretim teknikleri sonucunda insan gücüne duyulan ihtiyacın azalması ve kırsal alandan kente göçüş bu süreci hızlandırıp, büyümesine neden olmaktadır.

İşsizlik, hem bireylerin hem de toplumların moral gücünü düşürüp, psikolojik sorunlar ve intihar gibi anormal davranışlara sebep olmakta ve bunların yanında alkol ve uyuşturucu bağımlılığı belki de bir ülkeye milyonlarca dolara mal olabilecek terör oluşumuna militan bulmayı da kolaylaştırabilmektedir. Hatta yapılan gözlem ve araştırmalarda suç işleyenlerin yüzde olarak çoğunluğunun ekonomik yoksunluk, eksiklik ve doyumsuzluğundan oluştuğu kanıtlanmıştır. Aslında her şey bir kısır döngü halindedir. Eğitimsizlik ve bundan kaynaklanan hızlı para kazanma tutkusu dolayısı ile üretme isteğinin olmaması, üretim eksikliği ve iş gücünün yeterli düzeyde kullanılamaması ülke ekonomisine yeterli düzeyde gelişemeyip üretebilecek olanlarında dolaylı olarak işsiz kalması..

Bunların önüne geçmek için; sadece belirli meslek gruplarında yığılmalar önlemeli, ara eleman ve bunların değerlendirilebileceği iş sahaları açılmalı, çiftçiliğin ve tarım yeniden cazip hale getirilmeli ve göçler azaltılmalı, üretime yönelik alternatif ekonomik değeri olan mahsullerin üretimi arttırılmalı ve bu alanlarda istihdam oluşturulmalı, işini iyi yapan ve bağımsız kurumlarca da denetlenen kooperatifçilik yaygınlaştırılmalıdır.

Sonuç olarak işsizliği sıfırlamak imkansız gibi görünse de yeni ve farklı istihdam alanları yaratarak şuanda %11 civarlarında ki oranları %3 seviyelerine çekmek olasıdır. İktisadi olarak da bir ülkenin büyümesindeki en önemli etkendir işsizlik ki ABD Sanayi Devrimini başında tüm atıl durumdaki işsizlerini yol yapımında kullanarak aşabilmiştir.

Nihayetinde işsizlik, bireyi, toplumu ve ülkeyi olumsuz etkileyen ve ancak doğru politikalar doğru kaynaklar kullanılarak aşılabilecek, tüm olumsuz gelişmelerin kaynağı olan bir sorundur.

Şimdiye kadar bahsettiklerim ülke içindeki genel işsizlik türleri, sorunları ve sonuçları ile ilgili idi. Bu duruma bir de İİBF'liler olarak yaklaşalım ve İİBF mezunlarının işsiz kalmasını 3 yönlü açıklayalım. Devlet'in uyguladığı yanlış politikalar, Öğrenciler ve Öğrencilerin yeni dünya düzenine ayak uyduramaması...

İşsizlik rakamlarına baktığımızda genç nüfus pastanın % 24'ünü oluşturuyor. Bu %24'ün içinde ki en büyük payda İİBF'lilerin. Ortalama 1 milyon mezun var ve bu kervana her yıl yüzlerce yenileri ekleniyor. Her yıl binlerce mezun veren, genelde özel sektörde yoğun mesai yapan, 4001 nit kodu yüzünden kamuda iş bulma imkanı neredeyse olmayan İİBF'liler...

Başlarken ''En kötü ihtimalle Bankacı olurum.'' diye başlanılan ama mezun olduğumuzda ne yazık ki deneyiminiz yok diye bankaya bile alınmadığımız zorlu serüvenin ta kendisidir İİBF'li olmak. Geçmişten gelen bir gelenek midir, yoksa akademik dünyanın 'titr egosu' ile mi ilgilidir bilinmez; üniversitelerin fakülte ve özellikle de bölümlerinin ismi havalıdır. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mesela.. Kulağa ne kadar da hoş geliyor. Özellikle lise yıllarında devlet yönetecek kişilerin okulu olarak düşünülür. Üniversite'den mezun olma dönemine kadar da böyle devam eder. Her Kamu Yönetimi öğrencisi Kaymakam adayı, İktisatçı Ekonomi Teorisyeni, Maliyeci Müfettiş, İşletmeciler de Müteşebbistir. Tabi bu durum eskiden nispeten geçerli idi. Ülkede üniversiteler, haliyle bu fakülteler azdı. Her ne kadar devlet kademesi de şimdiki kadar geniş ve grift olmasa da kadro açığı her zaman oluyordu. Bu sayede eskiden bu okullardan mezun olanlar kamuya yerleşmek için en azından daha fazla ihtimale sahiptiler. Ama geldiğimiz nokta çok başka bir yerde...

İktisadi ve İdari Bilimler önce çoğaltıldı ülke genelinde, hem fakülte hem de kontenjan sayısı olarak.. Bu kadar öğrenci çok sürmeden, birkaç yıl içinde yığılma yapmaya başladı.. Nihai sonuç aslında belli idi devletin işe alabileceği insan sayısı ortada. Geriden gelen mezunlar yığılıyor, bir öncekiler iş bekliyordu... Bu eklemeler sonucunda ülke genelinde 982 bin üniversiteli işsizimiz oldu. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerimizin oranı Eylül 2017 itibarı ile %33,5 (TÜİK) oranında. Bu yüksek işsizlik rakamlarında başı çeken okullardan biri de İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri.

Birde şu yönden bakmak gerekir bu duruma; Değişen Dünya Düzeni ve bulunduğumuz yüzyılın gerektirdiği şartlar.. Bir iktisatçı olarak örneğimi bu alandan vermek istiyorum. Aradan yüz yıllar geçmiş olmasına rağmen Marx'tan sonra kapitalizm komünizmi tartışıyoruz. Aradan geçen bu kadar zamanda ciddi anlamda bir kıyas yapılamayacak şekilde bir değişim gösteren dünyamızda siyaset ve ekonomi artık çok farklı boyutlara gelmiştir. Sadece bunlara bağlı kalıp tartışarak bu bölümden mezun olmamız ne kadar doğru? Mutlaka temel de teori de İktisatı anlamamız için bu şarttır. Ancak İİBF'lilerin de değişen bu şartlarda buna uygun bir şekilde kendilerini ya da şartlarını değiştirecek veya düzeltecek durumlar hakkında fikirler üretmesi, aldıkları eğitimlerin yanında dönemin iktisatçılarından da feyz alarak yeni dünya düzenine ayak uydurmaları, fikirler üretmeleri, eleştirilerde bulunmaları gerekmez mi? Bu gibi bir durumda işsizlik durumu söz konusu olmaz mı?

Sonuç olarak sorunun nedeni arz fazlası ve arzın kalitesi bunun çözümü de arzı düşürüp kaliteyi arttırmaktan geçiyor. Burada Devlet; kontenjanları düşürmeli ve giriş puanlarını yükseltmeli, İİBF mezunlarının önemli bir dezavantajı olan mesleklerinin ayrıcalık veren sertifikalarının olmamasına ilişkin bir yasa getirmeli ve bir yeterlilik belgesi vermelidir. Ülke refahı için ülkenin geleceğinde ve yönetiminde söz sahibi olacak gençlerin önü açılmalı, gereken kadrolar ihdas edilmelidir. Yeterli donanım ve heyecana sahip gençlerimize, devlet yönetimine katkı sağlamaları için imkanlar verilmeli ve İİBF'lileri işsizlik sorunlarına bir dur denmelidir!

İİBF bölümlerinden birine yerleşmiş olan öğrenciler ise; mezun olduktan sonra çalışacakları alanları mezun olmadan belirlemeli, muhasebe, hukuk ve yabancı dil gibi yeterliliklerini tamamlamış olmalı, mezun olduktan sonra yetkinliklerini arttırmak için değil, iş gücüne katılım için performanslarını harcamalıdırlar. Yani eğer İİBF'liysen gelecekte ne yapacağını doğru hesaplamak zorundasın. Çünkü bir iplik kadar ince yolun var ve tek seçeneğin doğru karar vermek. Bir elinde bıçak var ya ipi kesip kariyerini bitireceksin ya da o ipin kesilmemesi için ipi esneteceksin. İpte bıçakta senin elinde İİBF'li yapacağın her şeyi kendi elinle yapacaksın. Başarıda senin başarısızlıkta...


Mehtap İnam kimdir?

1989 yılında Zonguldak'ta doğdum. Lise öğrenimimi Devrek Yabancı Dil Ağırlıklı Lise'de gördükten sonra Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi -Dış Ticaret ve Avrupa Birliği Bölümüne yerleştim ve 2010 yılında buradan mezun oldum. 6 ay bir Gümrük Firması'nda İthalat-İhracat departmanında çalıştıktan sonra DGS ile Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi - İktisat bölümüne geçiş yaptım ve 2015 yılında mezun oldum. 2016-2018 yılları arasında Zonguldak Havalimanı'nda AIM Memuru olarak görev yaptım. Şuan da Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi- Lisansüstü öğrencisi olarak eğitim hayatıma devam etmekte aynı zamanda özel bir danışmanlık firmasında Proje Asistanı olarak çalışmaktayım.

Editör: Pusula Gazetesi