Işıkveren deyince aklıma bir hastane değilde karlı bir kış günü evde doğmam geliyor.
Londra mahallesinde küçücük ama şirin mi şirin 2 oda bir göz odada büyümek geliyor.
Kapıların kilitli olmadığı iki adımda okula vardığımız günler aklıma geliyor.
Akşam oldu mu bütün evlerden yayılan mis gibi yemek kokuları, ortaklaşa yenilen yemekler, babalarımızın tavla oynadığı, annelerimizin o zamanlar televizyon yok bir araya toplanıpta çeşitli oyunlar oynadığı günler geliyor aklıma.
Biz çocukların bir arada kardeşçe oynadığı günler geliyor aklıma.
Ne oyunlar mı oynardık. Ahhh ! Ne oyunlar aklıma gelenleri sayayım kısaca saklambaç, birdirbir, istop, dokuztaş, seksek, ip atlamaca, yakartop bunlar kısaca aklıma gelenler. Haaa çelik çomak misket oyunlarıda var.
Babalarımızın vardiyalı çalıştığı günler geceler geliyor aklıma .
Çoğu zaman kapımız çalınır annem yemek yetiştirmeye uğraşır bazı günler ise ben götürürdüm babacıma bunlar geliyor aklıma.
Uzun ağaçların arasından yürüyerek santrala baka baka elimde sefertası ile gittiğim günler geliyor aklıma.
Bazı geceler babam vardiyalı çalışırken çok üzüldüğüm için babamın peşinden ağladığım günler geliyor aklıma.
Deniz kulubümüz geliyor aklıma hafta sonlarını iple çekerdik. Bu nezih yere gitmek, orada sıra bekleyipte golf oynamak için sabırsızlandığımız günler geliyor aklıma. Ahh ! Nasıl da güzel günlerdi. 1960 1970 li yıllarda köy ve Avrupa hayatını bir arada yaşadığımızı anlamak için büyümemiz gerektiğini bilmiyordum bu yıllarda.
Deniz kulubüne giderken mazhar osman amcanın nefis gülleri sıralanımış bu mis gibi kokuların içinde giderdik yürürdük.
Nasılda güzelmiş hayal gibi...
Hıdrellez gününü iple çekerdik. Annelerimizi bir heyecan sarardı ki hatırlıyorum allı güllü basmalardan bir örnek kıyafetler dikilirdi.
Tepeye tırmanırdık, mis gibi çiçek kokuları arasından mangallar yakılır babalar beklenirdi.
Ortaklaşa yapılan yemekler çıkar babalarımız gelince tam bir şenliğe dönüşürdü.
Tabiki bizlerde oyunlarımızı oynardık . Çok yaramaz bir çocuk olduğum geliyor aklıma .
Hiç bir zaman için küçük bir kız çocuğu değilde oğlan çocuğu gibi erkek oyunları oynadığım günler ahh
Bir tepemiz vardı o tepeden defalarca ama defalarca kaydığım geliyor aklıma.
Tek eğlencemiz radyo idi o zamanlar. radyoda arkası yarını beklerdik. akşamları mikrafonda tiyatro bunlarla vakit geçirirdik.
Yada mektup ile istekler yapar bir hafta sonra en erken yayınlanmasını beklerdik
Akşamları teravih namazına giderdik annelerimizle oradan çıkar yan tarafta sinemaya girerdik hep birlikte.
Ya yazın yazlık sinemalarımız vardı o zamanlar ellerimizde gazoz çekirdek çıtlatırdık sıraya dizilip .
Büyümeye başladığımız için bakışmalarımız bile kaçamak olurdu o yıllarda elimize bir mektup tutuşturulsa utanırdık gerçek bir saflıkla kaçar uzaklaşırdık hemencecik.
Meşhur ekonomamızı unutmak mümkün mü zevkle giderdik koşa koşa para harcayacak başka yerimiz yoktu aslında para harcamaya da ihtiyacımız yoktu ki karnımız aç desen kimin evi olsa doyururduk karnımızı.
Büyüdük koca gençler olduk hiç kötü gözle bakmadık birbirimize erkek arkadaşlarımız kol kanat gererdi bizlere mümkün mü idi biri bizleri rahatsız etsin bu kadar da korunaklı geçirdik gençliğimizi.
Bazı günler dışarı çıkamazdık fabrikadan yayılan külden.
Annelerimiz çamaşırları yıkar mis gibi asarlar kül olarak geri alırdık. Ama olsun hepimiz çok sevdik bu külden dünyayı öğrendik yıllarca külle yaşamayı.
Bir televizyonumuz vardı varsın sansürü olsun. Şimdiki televizyonlar gibi zehir kutusu değildi ya . Salı günleri yerli film beklerdik.
Pazar günleri ise western film kuşağı vardı eurovizyonumuz vardı
salı günleri oynayan yerli filmleri bunları beklerdik kah bir komşumuzun evinde kah kendi evlerimizde.
Asalet sıradandı bütün büyüklerimizde vardı olağan birşeydi. Annelerimiz babalarımız her daim şık ve güzeldiler olağan yemek günlerinde en şık kıyafetleri ile misafirhanemizi şenlendirirlerdi o zamanlar.
Bütün meyveleri manavdan değil ağacından kopararak yedik o zamanlar bazen çocukça çalmak isterdik ağaçlardan çocukça heyecanla.
Okul yıllarımız geliyor aklıma ahh en en güzel yıllarımz siyah önlük beyaz yakalarımız saçlar sıkı örgülü beyaz kurdelalı tokalarımız. Sadece önlük modellerimiz değişik olurdu o zamanlar çünkü şekilcilikte yoktu hepimiz eşit idik
Aslında bilmiyorduk marka giyinmeyi o neydi ki o zamanlar ?
Özenle hazırladığımız yıl sonu müsamereleri grapon kağıdından elbiseler giydik hiç unutmuyorum topuk burun oyunu oynadık.
Kimi zaman lale devri çocukları olduk.
Ama olmazsa olmazımız mutlaka mandolin çalardık bununla büyüdük hepimizde.
Haftada bir gün bize verilen süt tozları ile büsküvitleri beklerdik.
Değerli öğretmenlerim hepinizi saygı ile anıyorum.
Ellerinizden öpüyorum rahmetli olanları ise yad ediyorum.
Ya aklıma geldi de biraz daha büyüdük bizlere emeği geçen koreli Mehmet amcam niyazi amcam kazım amca halit amca az mı kahrımızı çektiler minnetle anıyorum rahmetle anıyorum.

Postacımız vardı birde mektup beklerdik ya o zamanlar yada bayramlarda kartlar hazırlardık postaneye verir karşılıklarını beklerdik. Ya bayramlarımız nasılda güzeldi annelerimiz kendileri giyinmez bizlere her bayram yeni giydirrilerdi mutlak. Ayakkabılarımız baş ucumuzda sabah olsa diye uyuyamazdık harçlıklarımızı toplasak diye sabahı zor ederdik.

Sonra mı sonra baktım ki birdenbire büyüdük kanatlanıp uçtuk ayrı ayrı yerlere ayrı şehirlere yaşamlara
Yıllarca unuttuk birbirimizi simalarımızı, adlarımızı.
Öğrendik ki bu geçen yıllar zamanında çok kayıplarımız olmuş babalarımız analarımız bazı arkadaşlarımız bizleri terk etmiş
Buradan ayrı ayrı hepsine rahmet diliyorum

Anılarımızı tazelemek geçmişi yad etmek yeni gibi birbirimizi bulmakta çokk güzel her şeye rağmen

Bizler ailelerimiz sayesinde bunları yaşadığımız için özel insanlarız bu yüzdendir ki aileme canım babama anneciğime minnet borçluyum.

Sevgi ve saygılarımla
HÜLYA KÜÇÜKHAS
Zonguldak Nostalji

Editör: Pusula Gazetesi