Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkan Danışmanı Turhan Oral, 27 yıllık mesai arkadaşı Seyhan Baş'ın ölümünün ardından yazdığı duygusal veda yazısı okuyanları ağlattı...

İşte o yazı...

SEYHAN BAŞ

27 yıl önce Genel Maden İşçileri Sendikası Basın Bürosu'na işbaşı yaptığımda tanıdım.
Seyhan Baş ve Ahmet Akgün, benden birkaç hafta önce işbaşı yapmışlardı.
Önce Ahmet evlendi, ikimiz onun nikah şahidi olduk.
Sonra Seyhan evlendi, ben nikah şahidi oldum.
Kısa süre sonra ben evlendim, Seyhan benim nikah şahidim oldu.
27 yıldır görüşmediğimiz en uzun süre 3 gündür. Ya ben onu, ya o beni arardı.
Çocuklarımız 1 gün arayla doğdu.
Bizimkinin sezeryanla öne geçtiğini kendine özgü espriyle anlatırdı.
Bekarlık yıllarımızda ara sıra onlarda kalırdım.
Seyhan kardeşim çok hareketliydi, bir haksızlık ya da bir saygısızlık görsün, karşısındakinin cüssesine bakmadan posta koyardı.
Cemil amca bana her fırsatta "Oğlum, bu sana emanet" derdi.
Biz 5 kardeşiz, en büyüğü benim, Seyhan da korumak ve kollamakla kendimi sorumlu tuttuğum bir diğer kardeşimdi.
57 yıllık ömrümde kısa süreli de olsa çevremde hiç küsmediğim insanlardan birisi Seyhan'dı.
14 yıl basın bürosunda aynı odadaydık.
Sendika için Maden-Koop'un ve Hastane temsilciliğinin çok önemli olduğunu Şemsi Denizer'den öğrenmiştim. Denizer'in sağlığında Maden-Koop kapandı.
Denizer öldükten sonra SSK Hastanesi'nde de işlerin iyi gitmediğine tanık oluyordum.
Seyhan, Ayşe hemşire ile evlendikten sonra oraya sıcak bakmaya başladı. Bize zor geldi ama oradaki işi ondan iyi yapabilecek bir alternatif yoktu.
Orada 13 yıl görev yaptı, çok güzel ilişkiler kurdu, yeri geldi restleşti, yeri geldi yazdık-çizdik, yeri geldi yönetimi ve siyasetçileri devreye soktu. Ama sonunda hep onun istediği oldu.
Çünkü o, şahsı ve yandaşı için değil Genel Maden-İş'in kurumsal kimliği, hastalar ve devletin çıkarına öncelik verirdi.
Yakın çevresinin haksız taleplerine önce o karşı çıkar, onun ilişkilerini kendi çıkarı için kullanmak isteyenlere tavır koyardı.
Seyhan için bir köşe yazısı yetmez.
Ama 5 yıldır mücadele verdiği hastalığa karşı direnme rekoru kırdığını biliyoruz.
Eşi Ayşe hanım her dakikasını kontrol etti.
Atatürk Devlet Hastanesi Başhekimi ve tüm doktorlar, Ankara'daki doktorları ve aile dostu Dahiliye Doktoru Yücel Alagöz, hep birbirleriyle iletişim içinde onun bu mücadelesine yön verdiler.
Son 3 haftaya kadar işini bile aksatmayacak bir düzen içinde çalıştı.
Onu yoğun bakıma koyacağımız gün kısa sürede olsa başbaşa kaldık, tıpkı hastalığının ilk 3 ayında sürekli yaptığımız sohbetler gibi direnmesi gerektiğini anlattım.
Sonraki günler kapıda olduğumu ona duyurdum.
Günübirlik İstanbul'a gidip geldiğim gün daha da kötü olduğunu söylediler. Oğlumu çağırayım diye düşündüm. Ölümü ona yakıştıramadım.
Gece Ayşe arayınca "Eyvah" dedim, telefonu açtım, durumunun iyi olmadığını, görmek için bizi yoğun bakıma alabileceğini söyledi. Eşimle gittik ve onu makinaya bağlı gördük.
Dua etmekten başka yapacak bir şey yoktu. Bu kez Ayşe'ye devam eden hayatı anlatmaya çalıştık.
Saat sabah 4'e gelirken yine telefon geldi, bu kez ağabeyi Ceyhan aradı.
27 yıl boyunca ne zaman düğüne, cenazeye, bayrama, toplantıya gidecek olsak hepsine benden önce gider, yerimizi ayırır, bizimle kafa yapmaya başlardı.
Hastaneye giderken eşim "Yine senden önce gitti" dedi. Bir kez bile benden önce gideceği aklıma gelmedi.
Cemil amcaya söyleyecek söz bulamadım, emaneti birlikte toprağa verdik, inanılır gibi değil, üzerine toprak atacak cesareti bulduk.
Hastanede yapılan tören, Acılık'taki cenaze töreni ve mezarlığa gelen dostları, arkadaşları, Seyhan'ın kısa ömrünü, hakkını vererek yaşadığını gösterdi.
Nurlar içinde yatsın, mekanı Cennet olsun...
Hapishane mektupları dahil yaklaşık 40 yıldır öyle ya da böyle yazıyorum.
İlk defa gözyaşım mürekkep oldu. Ama daha fazla uzatamam.
İçindeki çocuğu, benim yanımda her zaman serbest bırakan ve o güven duygusuyla beni hep mutlu eden Seyhan kardeşimi yeri geldikçe anlatmaya devam edeceğim.

Turhan Oral

Editör: Pusula Gazetesi