Bugünlerde yeni bir oluşum var ya! 67'ler grubu...Bende 67`liyim ama aynı Zonguldak'ı yaşadığımı sanmıyorum.
İki yıl önce "Zonguldak Fener Mahallesini komple Bilal Erdoğan satın alacak" haberleri üzerine bir oluşum daha olmuştu. Onun üzerine yazdığım bir yazı yine bugünlerde aklıma geldi. Yazı çok uzun geldi şimdi bana demek içimi dökmüşüm.

Bir kampanya görüyorum son günlerde.Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın oğlu Bilal Erdoğan`ın vakfı Fener Mahallesi`nde ki bir yeri almak istiyormuş.Buna karşılıkta protesto edilecekmiş.
Protestonun isimini "Fener Mahallesi Zonguldak Halkının dır" koymuşlar.
Bu arkadaşların çoğu kendisini sosyalist olarak gösterir.
Solcudurlar,
TTK`da çalıştım, emekçiyim derler.Benim için İttihat kafasından başka bir şey değiller.Özelikle bu kafada ki insanlar Zonguldak`ta çok var.
Zonguldak`ta devletin kurumları çok güçlü ve bunlarında çoğu devlettin imkanlarından yararlanarak,devlete karşı bilmişlik yaparlar.
Çoğu da TTK`da yer üstünde çalışmış ya da sendikacılık yaparak yırtmış insanlar bunlar.
İşcinin sırtından yılarca geçinip, işçi haklarını savunan müşteri temsilcileri.
Yer altında ki işçiler köylerden gelir çünkü.
TTK`da 25 yıl çalışıp Fener Mahallesi`ni görmeyen binlerce işçi emekli olup köyüne döndü.
Bunlar sendika binalarında akşama kadar ona buna çay söyleyip sohbet ettikten sonra akşam Deniz Kulübü'nde rakı sofrasına oturmaktı tüm işleri.
Teoride ahkam kesip,pratikte hiç alakasız bir duygu ve davranış içindedirler.
Şimdi bunlar oturmuşlar anılarını yazıyorlar.
Fener`de "kimler gelmiş kimler geçmiş" diye !
Zonguldaklı adına sanki tüm Zonguldaklının mazisi imiş gibi yuttururlar sana !.Zaten bizde en büyük yanılgı "algı" değil mi ?
Bir algıdır gelip gider.Kimse de karşı bir şey diyemez.
Fener Mahallesi hiç bir zaman Zonguldak halkının olmadı.
Bundan neredeyse 180 yıl önce 1838 yılında Serbest Ticaret Anlaşmasını istinaden Zonguldak madenleri de yabancıların işletmesine olanak verdi.
Yabancılar Zonguldak`a yerleşir yerleşmez sadece kömür ocaklarına sahip olmadı, bunun yanında hem arsa hem de bina satın alıyor,aldıkları arsalara binalar dikiyordu.
Bu alanlardan biri Zonguldak Fener Mahallesi idi.
I. Dünya Savaşı sonrası Zonguldak Fener Mahallesi, Fransız Mahallesi olarak da bilinir.Zonguldak kömürlerini kontrol edebilmek için Fransızlar 8 Mart 1919'da Zonguldak Limanına asker çıkardılar.
Fransızlar Zonguldak`ta Fener Mahallesi`ne yerleşmekle kalmadı, burayı bir sınır tel örgülerle çevirdiler.Zonguldaklıların Fener Mahallesi`ne girmesi yasaktı.
İstanbul Hükumeti`nin anlaşması ile Zonguldak`a gelen yabancı asker ve işçilere ,halk padişahlarına bağlılığından olsa gerek kabullenmişti bile!
Sadece gençler bundan oldukça rahatsızdı.
Bu gençler, ipsiz Recep,Laz Emin,Dursun Reis gibi delikanlılıkları ile bilinen kişilerdi.Zaman zaman Zonguldak caddelerinde Fransız askerleri ile didişmeye başladılar.Bazı gençler tutuklanıyor, halkın fazla tepkisini çekmemek için bu gençler hırpalandıktan sonra salıveriliyordu.
Kurtuluş mücadelesinden sonra belki Fransız kuvvetleri şehirden ayrıldı ama yabancı şirketlerin Zonguldak madenlerine hakimiyeti devam etti.
1937'de çıkarılan Kanun ile ocaklar Fransızlardan alınmış ,devletleşmiştir.
E.K.i`nin devletleşmesi ile Fener işgalden kurtuldu mu ? Hayır.
Demiştim ya ! Hiç bir zaman Fener Mahallesi Zonguldak halkının olmadı.
Bu Kuzey Burnu daima cazibe merkezi olmuştur.Bu sefer işgal eden E.K.i`nin kendisidir.

Bugünlerde sadece Kuzey Burnu değil ,Batı Burnu da (Bal Kayası) "bu zihniyetle" parsellenmiştir.
Kuzey Burnu bir kamu kuruluşunun mahallesi olmasına ramen, aynı kamu kuruluşunda çalışan işçiler dahi bu cazibeli mahalle ve tesislerinden yararlanamazdı. Deniz Kulübü`ne girmek ayrı,Tenis Kortu`ndan faydalanmak ayrı bir konum ve makam istiyordu.
Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim sürecinde sürekli "CE HA PE Zihniyeti" diyordu ya !
İşte o aslında sadece CE-HA-PE ile açıklanamayacak kadar geniş bir kesime dayanıyordu.
Ben bu zihniyeti "ittihatçı Kafa" diyorum.
Solcusu,sağcısı,dincisi de ittihatçı bir zihniyette davranır bizim topraklarda.
Hatta Cumhurbaşkanı`nın bahsettiği zihniyet aslında Bilal Erdoğan`ın Fener Mahallesi`ne gözünü dikmesi ile de aynı zihniyet.Sadece kişiler ve ideolojileri değişik.
Cumhuriyetin kurulması ile sanayileşen Zonguldak, aslında ayrı ayrı Cumhuriyetle-şen bir yapıdır.
TTK Cumhuriyeti,
ÇATES Cumhuriyeti.
Erdemir Cumhuriyeti,
Demiryolu Cumhuriyeti. Vb.
Ortaokul öğrenci iken Çatalağzı`nda standartlara uygun bir basketbol sahası yoktu. Çatalağzı Santralin sosyal tesislerinde yağ gibi bir saha vardı.Gözümüz hep o sahadaydı.

Tel örgülerle çevrili ve sitenin girişinde güvenlik görevlileri vardı.

İçeri almazlardı.

Bazen tellerin arasından geçip, sahada arkadaşlarla maç yapardık.Maçın tam iştahlı yerinde bekçi gelip bizi kovalardı. Niyetimiz sadece basket oynamaktı ama biz bir suçlu gibi kopuklardık.

Babası ÇATES`de çalışanların bizden farkı sadece iyi bir sahaya sahip olması değildi.Onları okula götürüp getiren ÇATES otobüsünde giden yaşıtlarımızı,devletin özel çocukları olarak görürdük.

Biz, tıkış tıkış minibüslerde giderken yanımızdan geçerlerdi.Ayakta kimse olmuyordu.Güya aynı şeyi eminim Erdemir`de bir çok genç yaşadı.

ÇATES işçileri, TTK`dan biraz daha şanslıydı.Onlar sosyal tesislerden sonuna kadar yararlanırdı.Onlar da o tesislerde ki lokallerde yediler,içtiler şehri terk edip gittiler.Şimdilerde Ege ve Akdeniz kıyılarında yazlıklarındalar. "Ülkenin gidişatı ile ilgili rahatsızlıklarını" sosyal medyadan paylaşıp duruyorlar.

Zehirlenen bizdik sefasını gören onlar oldu.
İnanın 35 yıl yaşadığım ve sosyal alanların her yerinde bulunduğum Çatalağzı'nda, Çates`de çalışan kişileri daha yeni görüyorum,tanıyorum .Sosyal medyadan!
Onlarda 30 yıl Çatalağzı`nda yaşamışlar üstelik !30 yıl aynı yerde yaşayıp hiç görmemiş gibi, hiç birini tanımıyorum ! Kardeşim hiç mi çıkmadınız dışarı ?Dedim ya ittihat kafası her yerde.
işçi , Amir , Mühendis ,Sendika vb.
Sosyalistler,Komünistler,Sağcılar,faşistler,Liberalciler,Dinciler,Yobazlar
.........
Anayasada her Türk vatandaşı eşit şartlara sahiptir." Bir yurttaş diğerinden ayrı gözetmeksizin tüm imkanlardan eşit şekilde yararlanır" der.

Eminim diğer şehirlerde ki durumlarda aynıydı ama Zonguldak'ta bu bir tapu idi.

Özel tellerle çevrili ,güvenlikçilerle korunan tesisler bunlar.

Açıkçası ! Ben hayatımda Zonguldak`ta onlarca sene tenis kortu bulunmasına ramen hiç tenis oynayanı da görmedim. Oynayan vardı ama çevresi teller,ağaç ve çalılarla kaplı ,özel alan olduğu için; biz ancak topun "tak tak" sesini duyuyorduk.

Kapıda askeri siluetli resimli "Girilmez" yazan tesislerdi bunlar.

Zonguldak Sanat Okulu'na ilk başladığımız günlerde, Fener Mahallesi`nde bulunan Deniz Feneri`nin hemen önünde ki alan, yine güvenlik barikatı ile girişi kapatılmıştı.

Sonradan belediye oraya park yaptı da kullanıma açıldı.

Ama limana gidemezdiniz yasaktı.

Sadece bu kafa Zonguldak'ta değildi.

Tatillerde okul harçlıklarımızı biriktirip arkadaşlarla inkum`a,kamp yapmaya giderdik.Basketbol bizim tutkumuzu ama burada da Hacettepe Tesislerinde yağ gibi saha vardı.

Bu alana girmekte yasaktı.

O tesislerden sadece Ankara`dan gelen Hacettepe personelinin çocukları yararlanıyordu.

Hani alsalar içeri bizi, Çıplak ayakla oynamaya hazırdık.

Hemen karşı tarafında bir tesis daha vardı.

Bu tesislerde de İl Özel İdare personelinin çocukları yararlanıyordu.

Devletin tesislerine para verseniz giremezdiniz.

Benim babam demiryolcuydu.

Benim de arkadaşlarımdan ayrıcalığım vardı.

Ayrıcalığım " 18 yaşıma kadar" trende bedava gitmek oluyordu.

En şanssız esnaf çocuğuydu.Ben kompartımanda biletcinin gelmesini beklerken onlar bir kompartımandan inip, biletcinin geçtiği diğer kompartımana biniyorlardı.

Bazıları kapıda gidiyordu.

Tuvalette saklananları bazen biletçi yakalıyordu.Çünkü günlük harçlıklarımızla denize trenle gidebiliyorduk,bilet alınca para kalmıyordu.

Benim kartım olduğundan arkadaşlarımda bu durum kompleks yaratıyordu.Çünkü biliyordum ki; biletçiden kaçmak aynı zamanda "korkmak" demekti.

Oysa bütün bu ayrımcılığın sadece bir çözümü vardı.

O da"10 ila 18 yaş arasında ki tüm çocukların, tüm vasıtalara aylık cüzi miktar tutarında kart verilmesi,Tüm çocukları eşitleyecekti.

Yıllar sonra Almanya`ya geldiğimde, bütün bunların aslında bizlerde ne büyük kompleksler yaratığını sezinledim.

Birey olamamak,eşit haklara sahip yurttaş olamamak,Devletin üvey evladı muamelesi görmek, bizde kompleks yaratmış.

Almanya`ya ilk geldiğimde bu yüzden, karşıdan karşıya geçerken yaya geçidi olmasına ramen arabalara "geçin geçin""işareti yapıyordum.Oysa arabalar durup benim geçmemi bekliyorlardı.Bu bana acayip bir ayrıcalık gibi geliyordu.Zira bizim ülkede yaya olmak, sanki aşılayıcı bir şeydi. Araba sahibi olmak ayrıcalıktı.O bakımdan direksiyonda ki "yayadan önce kendisinin geçiş hakkı olduğunu" sanırdı.Bizler de bunu kanıksamış ve kabullenmiştik." Tutup da seni mi bekleyecekti? Benzin yakıyor benzin "

"Bana ne yakıyorsa kardeşim"demek medeni bir şeymiş meğer !

Kafa bu! Zihniyet bu!

Bizde ki üstünlük sıralaması :

Araba-bisiklet-yaya.

Medeniyette ise;

Yaya-bisiklet-araba...Geçiş üstünlüğü sırası anlayışıdır...

Zamanla gavurun memleketinde bu duruma alıştım. Şimdi sağıma,soluma bile bakmadan geçiyorum.

Yine Almanya`da ilk geldiğim yer Nürnberg`de,Erlangen Kasabası`nda görkemli bir saray bahçesi vardı. O bahçeye girerken arkamdan her an biri "Heyyy Türke ! Sofort Raus! "diyecek diye çekincem vardı.

Kimse de bir şey demedi.Çünkü burada her yer herkesin kulanım alanıydı.

Çimlere basmakta bile komleks yaratıldı bizde.

Çimlere basmak sanki medeniyetsizlik. Ben geldim geleli bu gavur memleketine "çimlere basmayın" levhası görmedim.

Hani bisikletliye "burası yayalar için kardeşim! Kaldırıma neden çıkıyorsun ?"diye, medeniyet takınırız ya ! Oysa kural; ehliyeti olmayan bisikletlinin kaldırımda gitmesi öngörüyor.

Hem yasal hem de kural olarak doğrudur.Çünkü ehliyet olmadan, araç yolundan gitmesi tehlikelidir !

İşte bizim ittihatçı zihniyet bu !

İçi boş ,bir kuralcılık!

Kelimenin anlamından çok forsuna,cakasına sahibiz biz !

Bu yüzden herhalde vekilin, milletin kendisinden daha lüks yaşaması,kendini halktan daha üstün görmesi normal bu ülkede.

Bu yüzden vatandaşı azarlayan hemşireler,sanki rahatını bozuyoruz gibi nüfus müdürlüğünde ki memurun suratının "murt gibi" olması.

Sanki biz onun için varızdır.Onlar bizim için değil !

Hani, neden bu memleket bu halde ? Halk neden CE HA PE zihniyetinden bu kadar çekiniyor?

İşte tüm bunların aslında CHP ile alakası yok.

Kemalizm ile hiç alakası yok !

Sadece CHP`nin kurduğu Cumhuriyet olmasından dolayı, bu düzenin suçlusu olarak görülüyor !

Oysa 70 senedir CHP iktidarı yok !

Olsaydı değişimiydi ? Kesinlikle hayır.

Bu zihniyet özelikle Atatürk sonrası, CHP`de ve kurulan diğer partilerde de ,şirketlerde de, kurumlarda da daha fazla artmıştır. Cünkü her yere ittihatçılar hakimdir.

Atatürk`ün sağlığında bile, bu yüzden ona karşı çıkmışlar, hatta ona iki büyük suikast planı hazırlamışlardır.

1938`de vefatından sonra meydan onlara kalmıştır..

Bu aslında ! Atatürk`ün halkçılık ilkesinin hiç bir zaman uygulanmamasıdır.

Kendi memleketimde kendi insanımdan göremediğimiz saygıyı şimdi elin gavurundan görmek garip bir duygu !

Fener Mahallesi şimdilerde, devletin başında ki Cumhurbaşkanı`nın oğlunun vakfının almak istediği yermiş.

Buna büyük tepki veriliyor.

Şaşırıyorum!

Şaşırmamın sebebi "bundan sonra Fener Mahallesi Zonguldaklının dır" tepkisi değil.
Sanki bu zamana kadar Zonguldaklının idi de "onun tepkisi.

Eylem geçmişe dönük yapılmak isteniyor.Geleceğe yönelik sahip çıkma değil.

Sanki bu zamana kadar herkes istediği gibi sahipti bu alana.

Aslında hiç bir şey değişmiyor.

180 yıldır sadece el değişerek özel alan olarak kullanılmaya devam edilecek.

Kardeşim TED Koleji`ne yıllarca kimin çocuklarını aldılar ? Yer altında çalışan maden işçisinin mi ?

Şimdi TED Koleji`ni almak istese vakfa; "TED Koleji, Zonguldaklının-dır" diyebilir misin?
Hangi Zonguldaklının ?
CE HA PE kafası sanılan ama aslında yüzyıllar boyunca ezilmiş halkın arasından yükselen kişilerin, yer, konum,kariyer,mevki,makam; yani, devletin imkanlarını kendi halkından "eze eze" çıkarma ve bundan egosunu şişiren insanların kafasından başka bir şey değil.

Kravat takmak bile, halktan kendini ayırma isteğidir.Eskiden fes takardı memur, şimdi kravat. Ne fark eder ?
Bizde devlet hizmeti,hizmet etme değil, level atlama olarak görülür.Makam araçları özel şoförler, özel odacıları olan makamlar,sekreteri olan müdürler...
Hepsi hepsi ittihat kafası.
"En harbi solcuyum" diyen bile ittihatçı,faşist.

Bakın milliyetçilere ! Hiç birinin Türk halkı umurunda değildir.

işçilerin yanında siz hiç "milliyetçiyim" diyeni gördünüz mü ?

Eylemlerde, 1 Mayıs`ta vb.

Yani;ezilen Türk işçisi değil midir ? Çiftçi Türk değil midir ?

Mesela Cumhuriyet Halk Partisi`nde halk değildir hedef kitle.

Bürokrat partisidir.

Mesela "barış" kelimesini en çok kim kullanıyorsa ,bilin ki savaşı da en çok onlar istiyordur.

Adında "adalet" olan bir partinin ülkenin adaletini darma-duman ettiğini unutmamak gerekir.

Sosyalistlere sor!

Teoride kitap yazar,uygulamaya geldi mi, kimse sosyalist gibi davranmaz.

Kuran-ı ,hatim indirenlerin neler yaptığını görüyoruz memlekette.

Çünkü bizde bilgiler bile uygulamak için değil, karşısındakine üstünlük sağlamak için öğrenilir.

Her ne kadar bu zihniyet sadece CE HA PE zihniyeti olmasa da; Atatürk`ün ölümünden sonra devlet kurumlarına hakim olanların zihniyetiydi.

Halk sadece CHP`yi bunda sorumlu tutarak ondan "öcü gibi korkması" aslında bir algıdan ibaretti.
Bu zihniyet ; cebi para görenin,sırtı koltuğa değenin zihniyetidir.

Partisi,ideolojisi, bilmem nesi; ne olursa olsun!
ittihat kafası diyorum..
Çünkü ittihatçıların çoğu, devletin üst düzeyde görev yapan kişilerin çocuklarıydı. Bunların çoğu babalarının ve Osmanlı Devletinin imkanları ile yurt dışında okumuş, yurda dönmüş; yurda döndükten sonra aldıkları eğitimle bir üst sınıf içinde kendini gören kişilerdi.Veya aklı biraz çalışan, devletin imkanı ile de okuyup toplumda ayrıcalık sağlayan insanlardan oluşuyordu.
Bunlar kendilerini "milliyetçi"göre dursun,kendilerine "mösyö" diye hitap ediyorlardı.
Mösyö Adnan Bey...Yada Matmazel Rukiye Hanım.Falan filan gibi..!

Şimdi gelelim asıl sosyal devlet olmanın gerekliliğine.

Belediye bu mahalleyi gerçekten Zonguldaklı ya açmak isterse, açar.

Bu mahallede ki tüm yapılar, istimlak yapılarak yıkılsın.

Yaşam merkezine dönüştürülsün.

Fener top sahasının olduğu yere yapay, büyük bir göl bile yapılır. Ağaçlandırmalarla halkın ortak kulanım alanı oluşturulabilir,işte o zaman Fener Mahallesi Zonguldaklının olur.

Böyle bir alana Zonguldaklıların o kadar ihtiyacı var ki ! Ama inanın ki hangi parti ,hangi siyasi görüş ,hangi sivil toplum örgütü varsa ! Kimse sivil bir kafaya sahip değil.

Yine özel alan, yine devletin öz çocukları kullanır.

Tıpkı Tabibiler Birliği Lokalinin Fener Mahallesi`nde.Hem de en güzel yerde.

Mühendisler Lokali, limanın en görkemli köşesinde.

Memurlar Lokali.

Öğretmenler Evi vb.

Devletin imkanları ile halktan kendini koparan bir sürü ittihatçı kafası.

Aklımda hala ne kaldı biliyor musunuz ?

TTK`nın ekonoması... Sadece TTK çalışanına satılan bir peynir vardı.

Biz girip alamıyorduk.TTK`da çalışanlar alıp yiyordu.

Alışveriş kartla yapılıyordu.

O peynirin tadı kaldı.

Sivil toplum olmak,sosyal devlet olmak,eşit haklara sahip olmak; ne ideolojilerde, ne fikirlerde ,ne tesislerde, ne de projelerde!

Zihinlerde biter kardeşim Zihinlerde !

Zonguldak`ta nerede "işgal edilerek yapılan bir yapı" varsa, oraya gitmeyi marifet sayan ittihat kafalılardı.

Oysa halkın en çok kullandığı alan ise ismet İnönü Heykelinin olduğu sıradan bir parktı.

Zonguldak, mutlaka Fener Mahallesi`ni ,tüm yapılaşmadan,ticarethanelerden kurtarmalıdır.

Öyle plastik çocuk parkları, "cak caklı" ışıklandırmalar yok!

Ismarlama karo taşlar yok !

Sadece doğayı kullanarak; belki top sahasına denizden su alabilen ve boşalta bilen Türkiye'nin ilk yapay Tuzlu Havuzu yapılır.

Belkide tatlı su...! Hiç fark etmez..!

Yüksek duygularla,basitleştirerek yapılan proje olsun yeter.

Koşu ve bisiklet sürme,kay kay yapabilmek ,engelsiz yaşam alanı.

İşte hayalimde ki Fener. (Alt Fotoğrafta)
Çokta zor değil.