Konuşmasına gelenekselleşen, kurumsallaşan, oturan Çaycumalılar Buluşuyor programının 7.sine, kendisini bizzat arayarak davet eden Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’ya teşekkür ederek başlayan Bozdoğan, 1996 yılında Çaycumalı bir hanımefendi ile evlenmek Çaycumalı olduğunu söyledi. Bodoğan konuşmasını, “Bölgedeki tüm kentler çok güzel ama eşim Çaycumalı olduğu için Çaycuma bana daha şirin görünüyor. Gelip baktığımda Çaycuma’nın daha da gelişmiş olduğunu fark ediyorum her sene. Bunda elbette ki son yıllarda Çaycuma’ya emek veren Sayın Belediye Başkanlarımızın, Sayın Kaymakamlarımızın, buraya yatırım yapan değerli iş adamlarımızın; Çaycuma’ya gönül veren, Çaycuma’ya emek veren bütün Çaycumalıların ve elbette ki buralara yatırım yapan devletimizin çok ciddi katkısı var. Çaycuma bütün bu güzellikleri hak ediyor. Bugün kortej esnasında baktım mesela, eski belediye binasını aslına uygun şekilde, çok güzel tadilattan geçirmiş sayın başkanımız. İlk baktığımda hemen dikkatimi çekti. Başkan Bey’e de sordum, ‘Bu bina böyle değildi’ dedim, kendisi de sağ olsun açıkladı. O dışındaki mermerlere alıcı gözle bakmak lazım. Kimse oranın mimarı müteahhitti gerçekten çok özenerek iş yapmış, işine değer vermiş, işine kalite katmış. Muazzam bir yapı, oysa o binanın eski halini ben çok iyi biliyorum, çok kötü, salaş bir binaydı.” diyerek sürdürdü.

ÇAYCUMALILIK, BU GÜZEL İLÇENİN KIYMETİNİ BİLMEKTİR

Akademik hayatında kavramları mutlaka etimolojik kökeniyle incelediğini söyleyen Bozdoğan, “Önce etimolojisine bir bakarım hangi dilden geçmiştir, orada hangi kökten gelmiştir. Hemşehri kavramının, eki de kökü de Farsça. Aynı şehre ait olan demek, biliyorsunuz hemşehri. Fakat bu o şehirde doğan anlamında değil sadece, o şehri seven, o şehri benimseyen, o şehrin kültürüyle yetişmiş ya da o şehrin kültürüne, insanına değer veren, o şehrin insanını ve o şehre ait olan her şeyi seven bir yaklaşımı ifade ediyor, hemşehrilik yaklaşımı. Dolayısıyla da çok güzel bir tema belirlemişler, ben de doğrusu çok mutlu oldum, onu öncelikle ifade edeyim. Çaycuma’ya baktığımızda da Çaycumalılık aslında sadece Çaycuma’da doğmak demek değil. Çaycumalılık bu güzel ilçenin kıymetini bilmek çünkü o kadar güzel bir ilçe ki. Filyos Çayı’nın kenarında, ismi de oradan geliyor zaten değil mi? Cuma pazarı, Cuma camii derken zamanla Çaycuma oluyor. Irmağın batısı Çarşamba, doğusu Perşembe değil mi? Onun için şu anda da Çarşamba salonundayız. Yani aslında Çaycuma salonundayız. Benim kayınpeder de buraya yıllardır “Çaycuma’sı” der, Çaycuma demez, Çaycuma’sı der mesela kendisi. Dolayısıyla geçmişten gelen bir birikim. Ben 1993 yılında buraya geldiğimde tabelada nüfus 13 bin yazıyordu, Devrek’te de 16 bin yazıyordu. Devrek’in buradan daha büyük olduğunu o zaman anladım çünkü o yıllarda internet yok vesaire, şimdi tersine dönmüş işler, Çaycuma öne geçmiş. Olsun Devrek de güzel, Devrek’i de çok seviyoruz, Devrek’te arkadaşlarımız var. Devrek’te vadinin içinde olağanüstü güzel bir ilçe ama Çaycuma coğrafi konumunun avantajlarını yaşıyor. Eskiden taşkömürü ile Türkiye’ye hayat veren Zonguldak şimdi de doğal gazla Türkiye’ye hayat veriyor. Yani Allah’ın Zonguldak’a verdiği nimetler tükenmiyor. Belki 50 yıl sonra bu topraklarda çok büyük altın yatakları bulunur.” dedi.

BİRÇOK SALNAMEDE ÇAYCUMA İNSANININ YETENEKLİ VE ÇALIŞKAN OLDUĞU YAZIYOR

Çaycuma’nın Osmanlı döneminden bu yana imajının çok düzgün olduğunu da söyleyen Bozdoğan, “Osmanlı salnamelerinde Çaycuma için “Mamur bir belde” yazıyor. Mamur bakımlı, gelişmiş, temiz, düzenli demek. 1916 tarihli salnamede de, Çaycuma’nın, Bolu sancağına bağlı nahiyelerin en büyüğü ve en düzenlisi olduğu yazıyor. Bolu Sancağı Devrek kazasına bağlıymış, Devrek kazası Bolu sancağına bağlı, Bolu sancağı da Kastamonu vilayetine bağlı, Sakarya Nehri’ne kadar olan bütün topraklar da Kastamonu’ya bağlı. Yine salnamelerde Çaycuma insanının yetenekli ve çalışkan olduğu yazar. Buraya ilk geldiğimde de dikkatimi çekmişti, çok çalışkandı Çaycuma insanı hâlâ öyleler. Çaycuma 1960’larda 1970’lerde Zonguldak’ın diğer ilçeleri gibi yurtdışına göç verdi biliyorsunuz, başta Almanya olmak üzere. Hepinizin olduğu gibi benim de oralara gitme oraları görme imkânım oldu. Buradaki kültürü aynen almışlar Almanya’ya götürmüşler. Yani Çaycuma’nın Güzeloğlu Köyü’nden Almanya’ya gitmiş olan kardeşimi Güzeloğlu köyündeki kültürünü de götürmüş oraya. Çaycuma’nın başka bir yerindeki insan oradaki kültürünü götürmüş, Perşembe’deki Perşembe’nin kültürünü, Kokasu’daki Kokaksu’nun kültürünü götürmüş vesaire. Buradaki kültür Almanya’da yaşıyor ama sokağa çıktıkları zaman da Almanlar’la Almanca konuşuyor, onlarla iletişimini sağlıyor. Yani hem Almanya’ya ayak uydurmuş hem de buradaki kültürünü oraya taşımış. Bu insanların önemli bir bölümü oraya yerleşti, çifte vatandaşlık aldı, kimisi oranın vatandaşı oldu ama Çaycuma ile bağlarını hiçbir zaman koparmadılar, buraya yatırım yaptılar. Çaycuma’nın köyleri madenciler ve Almancılar sayesinde çok gelişmiştir. Hiçbir köyde iki kattan küçük ev göremezsiniz. Yani yatırımı buraya yapmış, memleketine sahip çıkmış, hemşehrilik ruhu ve hemşehrilik dayanışmasıyla hareket etmiş.” dedi.

HEMŞEHRİLİK DUYGUSU, EMEKLİ OLAN KİŞİLERİN KÖYLERİNE DÖNMESİNİ SAĞLIYOR

1990’lı TTK’nin artık işçi azaltmaya başlamasıyla Zonguldak ve köylerinin göç vermek zorunda kaldığını da söyleyen Bozdoğan, “Bundan da en çok etkilenen ilçelerden biri de Çaycuma oldu. Çünkü tam ortada yer alıyor. Madene de yakın, her tarafa yakın, bu nedenle binlerce genç diğer illere taşındı. Bu gençlerin hepsi çalışkanlıklarıyla oralarda tutundu çocuklarını okuttu. Kiminin çocukları doktor oldu, kimisi hâkim oldu, kimisi avukat oldu, kendi evlerini aldılar, arabalarını aldılar, oralara yerleştiler fakat bu insanlar tıpkı Almanya’ya giden, Fransa’ya giden büyük abileri, ablaları gibi Çaycuma ile bağlantılarını hiç koparmadı ve yavaş yavaş emekli olup tekrar buralara gelmeye başladı. Artık çok yaşlı insanların sadece yaşadığı boşalmış o eski köyler, yavaş yavaş canlanmaya başladı ve bu canlılık gittikçe de artacak, çünkü özünde çok güzel bir şey var duygu var: Hemşehrilik duygusu, hemşehrilik bilinci, hemşehrilik ruhu onu hiçbir zaman kaybetmiyorlar. Kayserili olmakla birlikte Çaycuma’yı çok sevdiğim için İstanbul’da Zonguldak tanıtım günlerine gittim. Çok da güzel sloganı vardı, “Eccük ötte”. Şimdi ben buranın ağzını da öğrendim, eşimin köyüne gittiğim zaman buranın ağzıyla da konuşuyorum: Yapabilisüy, edebilisüy, yapcay, gelcey, anay, babay ama ilk geldiğimde bunları anlamıyordum. Bir gün bacanağımın eşi hastalanmış bana eşinin derdini anlatıyordu, dinledim dinledim hiçbir şey anlamadım, dedim ki bacanağa: ‘Bacanak, doğrusunu söylemek gerekirse söylediğin şeylerden tek bir kelime anlamadım ama zannettiğim kadarıyla eşin hasta, geçmiş olsun.’ diyerek sözlerini sürdürdü.

ÇAYCUMA’NIN DEĞERLERİ ÜZERİNE ÇOK ÇALIŞMA YAPILMASI GEREKİYOR

Çaycuma’nın manda yoğurdu coğrafi tescil işareti almış olmasını önemsediğini söyleyen Profesör Bozdoğan, “Burası çok büyük bir ilçe, sanırım 80 küsur köyü var. Merkezi 27 bin yazıyor ama 30 binden fazladır. Toplam nüfusu da 100 bine yakın. Böylesine büyük bir ilçede birkaç tane coğrafi tescil işareti olmalı. Neden? Çünkü bunlar hemşehrilik bilincini, kentli dayanışmasını arttırır. İnsanlar yaşadıkları şehri ne kadar temiz ve düzenli bulurlarsa o kadar çok gurur duyar ve değişik yerlerde anlatır. Şimdi biz Çaycuma’yı değişik yerlerde çok anlatıyoruz Sayın Başkanımızın icraatlarını anlatıyoruz, finansman yönetimindeki o mükemmelliği vesaire anlatıyoruz. Ama işin bir de kültür boyutuna gelindiği zaman, işte coğrafi tescil işaretleri konusunda birazcık daha yoğunlaşmak lazım. Belediyelerin tabii ki kültür envanteri çalışması yapması lazım. O yerleşim yerinin tarihi gelişimi ve önemli olayları mutlaka bir kitap olarak kaleme alınmalı. Tarihin mirası, mimarisi, şahsiyetleri, sosyal ve ekonomik başarı hikâyeleri konusunda sözlü tarih çalışması mutlaka yapılmalı. Çaycuma sözlü tarih çalışmasının en güzel yapılacağı yerlerden biri çünkü son 40 yılda olağanüstü bir dönüşüm yaşadı burası. Yani sözlü tarih çalışması gerçekten burada amacına çok iyi ulaşır. Korunmaya değer tabiat varlıkları ve anıt ağaçlar ki, kim bilir, Çaycuma’nın ormanlarında köylerinde bu konuda ne kadar büyük zenginlikler vardır. Yöresel bitki ve hayvan varlığı, yöresel mutfak konusunda da çalışmak lazım. ‘Ispıt’, ‘zılbıt’ diyorlar ilk defa burada yedim mesela. Hatta bazen bacanakla dalga geçerdim, ‘Bir mancar, bir ıspıt’ diye, o da gülerdi ama ‘ıspıt’ çok lezzetli, doğrusunu söylemek gerekirse. Mesela benim eşimin anneannesi vefat etti, kadın bir hazine idi. Keşke akıl etseydik de onu konuşturup videoya alsaydık. Çok da yaşadı, 90 yaşına yakın. Buraların saklı tarihi, gizli tarihi neler yaşanmış neler gelmiş geçmiş, Veli Baba’dan tutun, Bartın taraflarında yaşanan olaylara kadar her şeyi anlatırdı. Çok geçmeden bunların hepsinin kayıt altına alınması gerekiyor. Hikâyeler, masallar, fıkralar, şiirler, destanlar, atasözleri, çocuk oyunları, halkoyunları, eğlence, kız isteme, nişan, düğün, çeyiz, cenaze, defin sonrası dini programlar burada hiç aksatılmıyor. Cenazelerin 7’si, 40’ı, 52’si, senesi mesela burada hiç aksatılmıyor, bunun mutlaka çalışılması lazım diye düşünüyorum.” düşünüyorum.

ÇAYCUMA’DAN BAHSETTİĞİMDE, BELEDİYE BAŞKANLARI GERÇEKTEN ŞAŞIRIYORLAR

Bozdoğan konuşmasında, “Şifalı bitkiler, geleneksel tıp, rahmetli anneannem geleneksel tıp uzmanıydı, kendisini geleneksel tıp üzerine çok iyi yetiştirmişti. El sanatları ve zanaatkârlık bu konularda ciddi çalışmalar yapılması gerekir diye düşünüyorum. Onun dışında belediyemiz çok iyi çalışıyor, çok güzel festivaller, şenlikler yapıyor. Az önce Sayın Bakanımız ifade etti, Türkiye’nin en modern spor tesislerinden biri ki Sayın Başkanım gezdirdiğinde Türkiye’deki birçok büyükşehir ilçe belediyesinde öyle tesis olmadığını gördüm. Yani başkan bunu nasıl becerdi, nereden kaynak buldu da nasıl yaptı, gerçekten o zaman da şaşırmış, kendisine de sormuştuk. Belki kendisi şu anda oturduğu yerden bana kızıyordur, iltifatı seven bir kişiliğinin olduğunu sanmıyorum ama bunları da söylemem gerekiyor, çünkü eğer bir model arayacaksak gerçekten Çaycuma’ya bir bakmamız lazım Çaycuma güzel bir model. Ben hatta büyükşehir ilçe belediyelerinde, Çaycuma’dan bahsettiğimde, belediye başkanları gerçekten şaşırıyorlar, diyorlar ki ‘Yani oranın nüfusu 30 bin falan efendim sen bu bahsettiğin şeylerden emin misin?’ ‘Evet’ diyorum, eminim çünkü potansiyelin ötesinde işler yapılıyor burada sevgili arkadaşlar.” şeklinde ifadeler de kullandı.

SIRT SIRTA VERMİŞ KADIN ERKEK FİGÜRÜNDEN OLUŞAN TÜRKİYE’NİN EN GÜZEL BELEDİYE LOGOSU ÇAYCUMA’DA

Konuşmasına, ataların ‘İnsan her şeye katlansa da adam yerine konulmamaya katlanamaz.’ sözleriyle devam eden Bozdoğan, “Rahmetli Kadir Topbaş tam bir İstanbul beyefendisiydi, bu sözü kendisi çok sık kullanırdı. Bu sözün belediyecilikte hayata geçirilmiş hali belediye başkanının, başkan yardımcılarının ve diğer belediye personelinin kapısının herkese açık olmasıdır, bu çok önemli. Başkanın erişilebilirliği çok önemli, ne zaman gelmiş olsam bunu gördüm. Hatta buraya geldiğimiz zaman değişik yoğunluklardan dolayı aramadığımızda Sayın Başkanın bize gönül koyduğunu da gördüm. Biz başka yerlerde belediye başkanlarından randevu istiyoruz da görüşemiyoruz. Burada belediye başkanı kendisi arıyor bizi. Böyle olunca da tabii 3 dönem üst üste seçimi kazanıyor. Bunun bir diğer uygulamaya yansımış hali Kent Konseyi. Zaten CHP’li belediyeler öteden beri Kent Konseyleri’ne, katılımcı belediyeciliğe önem verirler ve belediye meclisinin katılımcı pratiklerle çalıştırmak için çaba harcarlar. Çaycuma’da artık bütün bunlar iyice kurumsallaşmış. Onun için çok mutlu olduğumu ifade etmek isterim. Bir de hep önünden geçiyoruz, görüyoruz, ediyoruz ama belki çoğumuzun dikkatini çekmiyor, belki de kanıksamışız. Şunu söyleyeyim, Türkiye’nin en güzel belediye logosu Çaycuma’da. Neden? Sırt sırta vermiş bir kadın ve bir erkek figürü var orada. Orada eşitlik var dayanışma var, orada çalışkanlık var. Belki o logo tasarlanalı 40-50 yıl oldu, çünkü çizgileri eski ya 1980’li yıllar ya da öncesi diyorum. 1990’lı yıllara ait bir logo olamaz çünkü o yılların çizgisi farklı. Ama o kadar güzel bir logo ki, Türkiye’deki neredeyse bütün belediye logolarını inceledim, hiçbirinde bir kadın ve bir erkek figürü böyle sırt sırta vermiş, kadının omzunda bakırlarda yoğurt, erkek madenci kıyafetinde ve sırtında kazma, ikisi de çalışkanlığı simgeliyor, eşitliği simgeliyor, dayanışmayı simgeliyor ve insanın merkezde olduğunu simgeliyor. Fonda da yeşil renk kullanılmış o da Çaycuma’nın zümrüt yeşili ormanlarını ifade ediyor. Bu logonun kıskançlıkla muhafaza edilmesi lazım ve her zaman o heykelin önünden geçerken duygulanırım çünkü orada Anadolu kadınının çalışkanlığı ve çilekeşliği var, orada Anadolu erkeğinin ekmek parası için en zor işleri yapabileceğinin bir göstergesi var. Bir azim var orada, bir sebat var. Bu logonun Çaycuma’ya nasip olması da çok güzel bir şey. Diğer belediyelerin logoları da güzeldir ama çok soyut kalıyorlar. Bu logo gerçekten çok anlamlı.” dedi.

Çocuk edebiyatı yazarı Mehmet Güler, Çaycuma'ya geliyor Çocuk edebiyatı yazarı Mehmet Güler, Çaycuma'ya geliyor

ÇAYCUMA YÜKSEK ÖĞRETİM VAKFININ KURULMASI LAZIM

Hemşehrilik ruhu ve dayanışması yalnız belediyeler düşen bir sorumluluk olmadığını da dile getiren Profesör Bozdoğan, sözlerini, “Bu konuda bizlere de sorumluluk düşüyor ama az önce Sayın Alpago o kadar güzel şeyler anlattı ki, onun üzerine söz söylemem gerçekten küstahlık olur. Ama yine de birkaç hususa değinmem gerekiyor. Şimdi büyük şehirlerde geç göç verdiği için Zonguldaklıların örgütlenmesi, derneklerin, federasyonların, vakıfların kurulması biraz geç oldu. Gurbetteki Çaycumalıların bu konuda köy köy, belde belde örgütlenmesi gerekiyor, bu konuda acele etmeleri lazım. Mesela İstanbul’a gittiğinizde Tokat İli Turhal İlçesi X Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği var. Çaycumalıların da artık İstanbul’da Zonguldak İli Çaycuma İlçesi Güzeloğlu Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Zonguldak İli Çaycuma İlçesi Karakoç Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği gibi derneklerin, büyük şehirlerdeki Çaycumalılar tarafından kurulması gerekiyor. Çünkü örgütlenme olmadan dayanışma olmaz, yardımlaşma olmaz, bunu öncelikle ifade etmemiz gerekiyor. Bir diğer husus da Çaycuma Yüksek Öğretim Vakfının kurulması lazım. Çaycuma’da bir tane yüksekokul, 2 tane de sanırım meslek yüksekokulu var, onların da öğrenci sayısın 2 bin civarında. Bir kere Çaycuma’nın önü çok açık, ufku çok açık. Mutlaka bu vakfın kurulup buradaki yükseköğretim birimlerini aktif desteklenmesi gerekiyor. Öğrencilere burs vermesi lazım. Amfilerin inşa edilmesi, eksikliklerinin giderilmesi, Laboratuvarların yapılması, kampüsün çevre düzenlemesinin yapılması gibi. Neden bunu söylüyorum çünkü biz bir hesaplama yaptık: Üç öğrenci bir işçiye bedeldir, bir akademisyen üç işçiye bedeldir, bir devlet memuru 2 işçiye bedeldir. 2 bin öğrenciyi bölelim üçe, 700 işçilik fabrika demektir. Yani Çaycuma ekonomisine 700 işçilik fabrikanın sağladığı katkıyı sağlar buradaki okul. Hoca sayısı ne kadar bunu bilemiyorum diyelim ki 60 tane hoca var, üç ile çarpalım 180 işçi demektir. Diyelim 50 tane memur var, iki ile çarpalım, o da 100 işçi demektir. 180 artı 100 ne yapıyor 280. Üzerine de 700 ekleyelim, ne yapıyor yaklaşık 1000 kişi. 1000 kişilik fabrikanın yarattığı ekonomik katkıyı yaratıyor buradaki meslek yüksekokulu ve diğer birimler. Buranın gerçekten desteklenmesi lazım. Buranın iş insanlarının bir araya gelmesi lazım. Kaymakamlığın, belediyenin ve diğer kanaat önderlerinin buraya öncülük yapması lazım ve buraya hem kaliteli öğrenci çekelim hem buranın potansiyeline uygun öğrenci çekelim hem de buranın eğitim kalitesini de arttıralım, Çaycuma Yükseköğretim Vakfı. Türkiye için de örnek olur. Bir ilçede böyle bir vakıf kurmak herkesin haddi değildir, herkesin harcı da değildir. Bir örnek vereceğim mesela benim kendi doğduğum ilçe Kayseri’nin Develi ilçesi aynı burası gibi iş insanları çoktur oranın bürokratı çoktur, siyasette kuvvetlidir. Sadece İstanbul’daki Develiler derneğinin burs verdiği öğrenci sayısı 600’den fazla ve verdikleri burs bazı illerin verdikleri burstan daha fazla. Bakın öğrenci başına verdikleri burs bir ilçenin verdiği burstan daha fazla ve 600’den fazla öğrenciye burs veriyorlar hem İstanbul’da hem Develi’de. Develide ’de iki tane fakülte bir tane meslek yüksek okulu. Hemen vakfı kurdular orada ve kampüsün ihtiyaçlarını onlar kendilerini karşılıyorlar böyle olunca rektör daha fazla onları dikkate almaya başlıyor, hatta üniversitenin bazı ihtiyaçlarını da o vakfa karşılatmaya çalışıyorlar orada. Dolayısıyla böyle bir vakıf Çaycuma’da olursa çok çok daha iyi olur diye düşünüyorum.” diyerek tamamladı.

Muhabir: Alev Kök