18. yüzyılda Avrupa'da meydana gelen önemli teknolojik ve askeri gelişmeler ile beraber Osmanlı Devleti'nin çöküşü hızlanırken Batı Bloğunun ezici kuvveti katlanarak artmaya devam ediyordu.

18. yüzyılla beraber dünyanın sanayi ve teknoloji kıtası Avrupa olmuştu. Her türlü ürün en kısa sürede üreticiye ulaşabilmekte ve diğer ülkeler, bu ticaret savaşlarında haliyle mağlup olmaktaydılar. El emeğinin makineye mağlup olmaya başladığı o günlerde Avrupa, zenginliğini katlayabilmek için sadece üretim yapmakla yetinmiyordu.

Üretimin olabilmesi için enerjiyi de kullanmak gerekiyordu. 18.yy da ise enerji kelimesinin karşılığı petrol değildi.

Kömür, tüm dünyanın en değerli enerji üreten madeni olarak emperyalist ülkeleri büyülemeye devam ediyordu.

Sanayi Devrimi'nin başladığı ülke olan İngiltere, Osmanlı Devletinin sınırlarında olan Zonguldak'ın kıymetini anlayan ilk emperyal devletti.

İngiltere, sanayinin ortaya çıkardığı temel sorunu yani enerji ihtiyacını karşılayamaya çalışmakta, bununla beraber ürettiği sınırsız ürünü satacak bir pazara da sahip olmak için çabalamaktaydı. Bunun için sömürdüğü ülkelerdeki ticari pazarları elinde tutmak 'üzerinde güneşin batmadığı imparatorluk' için elzemdi.

Dünyanın her tarafında elde edilen hammaddeye ihtiyacı olan İngiltere tabii ki Osmanlı'yla da masaya oturacaktı. Osmanlı Devleti'nin mevzuat ve kanunlarındaki engelden dolayı devlet içerisinden bir yerli ortak bulmak için arayışa geçen İngiltere, paranın merkezinde oturan Osmanlı tebaası ile karşılaşacaktı: Galata Sarrafları

Gerekli yasal düzenlemelerle ve Osmanlıdaki İngiliz ve gayrimüslim tacirler vasıtasıyla Sultan Abdülmecid'ten gerekli izni alan İngiltere, 1849 yılında 30 bin kuruş gibi o dönem cüzzi olan bir miktara, Zonguldak ve havzasının işletme hakkını kiraladılar.

Hemen işe koyulan şirket, yerli halkı madende çalışmaya ikna edemedi. Başka bir çare düşünüldü ve madenlerde tecrübe sahibi olan Balkan devletlerinden maden işçisi ithal edildi.

İlkel yöntemlerle işletilen maden havzasından yeterli üretimi yapamayan İngiltere, Kırım Savaşı ile daha da çıkmaza girdi. Savaş esnasında Zonguldak kömürlerinden faydalanan ülke, yeterli yatırımı yapamadan 1856 yılında işletme hakkını Osmanlı Devleti'ne geri vermek durumunda kaldı.

1859 yılında ise işletme hakkı Rum tacir Zafirapulas'a verildi ama kısa süre sonra yapılan yolsuzluktan dolayı havza işletme hakkı ilinden alındı.

Havza'da üretilen kömürün ihracatı genel olarak yasaktı. Yıllar geçip 1882 yılında Sultan Abdülhamit tarafından Zonguldak kömürünün ihracına onay verilince(yüzde 40) Fransa'nın Zonguldak'a ilgisi bir anda arttı.

Osmanlı'nın mali durumundaki vahim göstergeler, Zonguldak kömürünün ihracına kapı aralamıştı.

1892 yılında, tüm şartlar oluşunca ve Osmanlı, emperyalizme karşı ekonomik olarak muhtaç olunca Zonguldak'ta Ereğli Şirket-i Osmaniyesi adlı yerli gözüken bir Fransız şirketi kuruldu. Bu şirketin görünür işletme sahipleri ise gayrimüslim azınlıktı. Yabancı ülkelerin direkt iş yapma hakkı olmadığından, Fransa da gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarını paravan yaparak kömür işletmesine devam etti.

Şirket, kısa bir süre sonra ürettiği kömürü ihraç etmek için bir limana ihtiyaç duydu. Kozlu'ya yapılması planlanan limanda değişiklik oldu ve liman çalışması Zonguldak'ta yapılmaya başlandı.

Anlaşma gereği, taş çıkarmak için yapılan kazılarda, kömürle karşılaşılırsa, çıkan kömürün işletmesi ve satılması hakkı şirkete bırakılıyordu. Zaten, şirketin adının Ereğli olması ve fakat limanı Zonguldak ve Kozlu civarında inşa etme isteği de bu bölgedeki zengin taşkömürü yataklarından haberdar olduklarını gösteriyordu.

Kısa bir süre sonra kömüre ulaşan şirketin bir diğer hedefi ise demir yoluydu. Osmanlı Bahriye İdaresi ile yapılan anlaşma gereği Kilimli ve Çatalağzı'na yapılacak olan demir yolu bağlantılarını Bahriye idaresi iki yıl içerisinde yapmaz ise Şirket, bu görevi de yapmaya hak kazanıyordu ve tahmin ettiğiniz üzere 1897 yılında demir yollarını işletme hakkı Fransız Şirkete verildi.

Peki, bölgede yerli şirketler yok muydu?

Tabii ki vardı ama demir yollarını ve limanı işleten bir Şirkete karşı ayakta durmaları zordu. Günümüzde de uygulanan bir yöntemle Şirket, Osmanlı Devleti'ne daha ucuz kömür satınca diğer şirketlerin havlu atmaktan başka çaresi kalmamıştı.

Ereğli Şirketi 1914 yılına kadar Zonguldak kömürü üzerinde söz sahibi olmaya devam etti. Ara ara maddi sıkıntıya düştüğünde bankaların ve hükümetin yardımıyla tekrar ayağa kalkan Fransız şirket, tekel olmaya uzun bir müddet devam etti.

1914 yılında Ereğli Şirketi'nin çalıştırdığı işçi sayısı 4500'e, mühendis ve tekniker sayısı ise 700'e çıkmıştı.

Kısa bir süre sonra Fransa'nın kömür sahasına duyduğu ilgi saldırgan Almanya sayesinde törpülenmeye başlar. 1919 yılında ocakları muhafaza etmek maksadıyla Zonguldak'ı işgale kalkan Fransa'nın bölgede ömrü tükenmeye başlamıştır artık.

Zonguldak'ın kömür madenlerine ilgi duyan diğer devletler ise Almanya, Rusya, İtalya ve Yunanistan olmuştur. Bu devletler Fransa kadar hak elde edememişler, Milli Mücadele ile beraber birçok kurum gibi Zonguldak madenleri de kısa bir süre sonra millileştirilmiştir. Fransa'nın teknoloji ve mühendis katkısı Cumhuriyet döneminde de devam etmiş ve en nihayetinde Karaelmas, her şeyiyle bu memleketin evlatlarına ait olmuştur.

Ne var ki, yıllar geçtikçe kömüre duyulan ilginin azalması, Zonguldak halkının hakkını ve emeğini savunmak için Ankara'ya karşı başlarını biraz kaldırmaları, TTK'nın ipinin çekilmesine neden olmuş ve devamlı zarar eden bir şirket haline getirilmiştir.

Peki, şu an TTK ne durumdadır?

Bu sorunun cevabını saygıdeğer Zonguldak Halkı zaten bilmektedir.

Kaynakça:

Tevfik Çandar, Osmanlıların yarı Sömürge Oluşu

Ömer Celal Sarç- Tanzimat ve Sanayimiz

Orhan Kurmuş- Emperyalizmin Türkiye'ye Girişi

Doç. Dr. Ali Sarıkoyuncu- Emperyalizm ve Zonguldak Kömürü