Dün gece yarısından sonra tam yatmak üzereyken sevgili Engin Çöl'den bir mesaj geldi. "Yanan hep bizdik/Sizler kömür sandınız" şiirimi istiyor. "Ne zamana..." diye sordum. On-onbeş dakika kadar bekledim, cevap gelmeyince yattım. Çünkü bir önceki gece ağrıdan sızıdan hemen hiç uyuyamamıştım.
Engin'in "Yarına" diyen cevabını sabah okudum. Bu şiirin öyküsü epey uzun... Kısaca şöyle... Aslında Armutçuk grizu faciasının (1983) acısıyla sadece "Yanan hep bizdik/Sizler kömür sandınız" şeklinde sözlü olarak söylenmişti. Dizelerin yazıya dökülmesi ise 1992 Kozlu faciası sonrasına dayanır. "Dizeler"in dediğime bakmayın, o sözlerin bu kadar derin etkisi olacağını hiç düşünmemiştim. Şiir yazma gibi bir iddiam da hiç olmadığı için bunları bir yerlerde yayınlamak da aklımdan hiç geçmedi. Ta ki eşim (Dilek) Ankara Siyasal'da yüksek lisans yaparken, Mülkiyeliler Birliği Dergisi'nin editörlüğünü yapan Oktay Etiman'ın (Merhum) eşimden Kozlu grizu faciasıyla ilgili fotoğraf istemesine kadar. Fotoğrafla birlikte bu dizeleri göndermiştim. Gönderdiğim fotoğrafla birlikte bu dizeler de Dergi'ye kapak olmuştu. Fakat kendi ifadesiyle "yoğunluktan", Oktay Etiman, derginin hiç bir yerinde adımı yazmamış. Daha sonra Mehmet Özer'in bir şiir kitabında bu dizeleri kendi yazmış gibi kullanması üzerine Etiman ile yazışmalarımız olmuştu. (Oktay Etiman ve şahsen tanımadığım bir iki kişiyle yazışmalarımıza ait e-postalar hesabımda kayıtları duruyor.)
"Ben şiir yazdım" demeye cidden utanıyorum. (Şair dostlarım lütfen affetsin.) Ancak bu dizeleri şiir formunda yazmam ise 2000 ya da 2001 yılına dayanıyor. O güne kadar orda-burda, kağıt parçalarına, defter köşelerine yazdığım ne varsa bilgisayara kaydetmiştim. Bunları noterde tescilletmek istedim fakat ciddi bir para tuttuğu için vazgeçtim. Az para tutsun diye bir sayfaya birden çok şiirimsi sığdırmıştım (uyanığız ya...) ama meğer noterde sayfa denince belli bir sözcük sayısı esasmış. Yüz küsur sayfa dosya bilgisayarımda onyedi yıldır duruyor. Bu arada e-posta gruplarında, eski/yeni Facebook hesabımda yazdıklarım hariç... Düz yazı hariç, sadece şiir formunda yazdıklarımı toplasam onlar da bir otuz kırk sayfayı bulur.
Tanıdık tanımadık pek çok kişi, arkadaş, dost benden kitap beklediğini söylüyor/yazıyor. Doğrusu bu gururumu okşamıyor değil. Ancak kitap yazmak, "Tamam bunun işi bitti. Bu oldu" demek gibi bir şey. Ben hiç bir şeyi sonlandıramam ki... Hala bu "Yanan Hep Bizdik" şiir denemesini okuduğumda bile bazı yerlerini değiştirebilirim. Yani bende "plastik sanatlar" yerine "elastik sanatlar" var. Bereket bu denememi Gülden Hanım Halkın Sesi gazetesindeki şiir sayfasında yayınladı. Onunla, bulup Engin'e gönderdiğim aynı mıdır? Yoksa değiştirilmiş midir onu bilemiyorum. Çünkü elli yerde kayıt var. Şu an bulabildiğim bu.
Sürç-ü lisan etti isek affola. Günler hayr, şerler defola...
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Eyriboyun
Bülent Ecevit Üniversitesi
Mühendik Fakültesi
Makine Mühendisliği Bölümü
[*] [*] [*] [*]
YANAN HEP BİZDİK
Çelik kafeslerle her gün
Mezarımıza gönüllü indik
Derin mi derin
Beş yüz altmış metre altında
Deniz yüzeyinin
Ocaklarda ciğerlerimizi tükettik
Evlerinizi ısıttık, sobalarınızda alevdik
Bir grizu patlamasıyla sarsıldık
Lime lime olduk, parçalandık
Siz şöyle bir kımıldadınız
Öyle derindi ki uykunuz
Yeniden daldınız
Bu hiç değişmedi tarihte
Yanan hep bizdik
Sizler kömür sandınız.
Mustafa EYRİBOYUN/Zonguldak