Yargıtay 11&[#]8217;inci Ceza Dairesi eski Başkanı, 1&[#]8217;inci Dairesi Üyesi Filyoslu Ersan Ülker, Yargıtay´da düzenlenen tören ile emekli oldu. Törene, Yargıtay Başkanı Ali Alkan ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil´in katılmaması dikkati çekti. Ülker´e konuşmasının ardından onur belgesini Yargıtay 1&[#]8217;inci Başkan Vekili Mahmut Bilgen verdi. Ülker, "Bu belgeyi törene gelmeyen Sayın Başkan&[#]8217;ın geçerli mazereti olduğu kabulüyle alıyorum" dedi. Ülker&[#]8217;in eşi Mürvet Ülker, oğlu Avukat A. Gerçek Ülker, Cihan Özçelik, DSP Bartın eski Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Spor Toto eski Genel Müdürü Erdenay Oflaz, gazetemiz imtiyaz sahibi Ali Rıza Tığ da törene katılanlar arasındaydı.

CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner´i yargılandığı Ergenekon davasından tahliye eden Yargıtay 11&[#]8217;inci Ceza Dairesi eski Başkanı Ersan Ülker, AK Parti´nin kapatma davasında vurgulanan, demokratik ve laik cumhuriyete aykırılığın odağı olma kimliğinin sürdüğünü öne sürerek, "Anayasa Mahkemesi&[#]8217;nin varlık nedenini gözetmesi gerekmektedir" dedi.

Veda konuşmasında çarpıcı açıklamalar yapan Ülker, şunları söyledi:

&[#]8220;TERÖR MAHKEMELERİ KAPATILMALI&[#]8221;

"1982 Anayasası demokratik olmayan bir ortamda hazırlanmış, demokratik olmayan bir ortamda halk oylamasına sunulmuş, sonuçta yüzde 92 oyla da kabul edilmiştir. Bu durumun ortaya koyduğu bir başka gerçek demokrasinin sadece sandık olmadığı, demokrasi için sandık yanında demokratik ortamın da varlığı olmuştur. 12 Eylül´ün ardından kurulan DGM´ler, 2004´te terör mahkemeleri adı altında görev alanı genişleyerek faaliyetlerini sürdürmektedirler. 12 Eylül´de güvenlik unsunu gibi görülen bu mahkemeler, şimdi ise terörle mücadele eden değil, adeta hukuk terörü yaratan mahkeme kimliğine bürünmüşler, adil yargılamadan uzaklaşmışlardır. Türkiye, hukuk devleti ile bağdaşmayan ve bu çağa yakışmayan bu mahkemelerden bir an önce kurtulmalıdır. İktidar partisi hakkında açılan kapatma davasında Anayasa Mahkemesi, demokratik ve laik cumhuriyete aykırılığın odağı olarak nitelediği iktidar partisinin eylemlerini ağır bulmayarak, hükümet görevini yürüten bu partiyi hazine yardımından yoksun bırakmış, laik ve demokratik cumhuriyet niteliğine aykırı demesine rağmen, bu partinin iktidar görevini yürütmesinde aykırılık görmemiş, demokratik olmayan partiye demokratik hükümet, laik olmayan partiye laik hükümet görevi yüklemiştir. Sadece sandıkla demokrasinin olmayacağı 12 Eylül´de görülmesine rağmen şimdi üstelik Anayasa Mahkemesi kararıyla aynı tablo yaşanır olmuştur. İktidar partisi, Anayasa Mahkemesi kararı aleyhine AİHM´ne başvurmamıştır. Refah Partisi kararı gözetildiğinde, Türkiye için Refah Partisi kararında vurgulanan hususların çok daha fazlasının iktidar partisi hakkındaki kararda mevcut olduğu görülmektedir. İktidar partisi, ben bu kimliğimi değiştirdim, bu kararı kaldırın diye Anayasa Mahkemesi´ne başvurmamıştır. Bu tabloda Anayasa Mahkemesi&[#]8217;nin kararında vurgulanan kimliği sürmekte, kararda sayılan ve gösterilen aynı eylemler tekrarlanmakta ve daha da artmakta, sandık süreci de o kimliğini aklamaya yetmemektedir. Aynen 1982 yılındaki halkoylamasının Anayasayı demokratik kılmadığı gibi.&[#]8221;

&[#]8220;ANAYASA MAHKEMESİ VARLIK NEDENİNİ GÖZETMELİ&[#]8221;

&[#]8220;İktidarın kendisi bir yana, iktidarın yasama organına hakim olarak yaptığı yasalar bile artık Anayasa Mahkemesi tarafından etkin denetlenmek bir yana neredeyse denetlenemez olmuştur. 2010 değişikliğiyle neredeyse Anayasa Mahkemesi varlık nedenini kaybetmek üzeredir. Anayasa Mahkemesi Başkanı&[#]8217;nın bir konuşmasında &[#]8216;evlenme vaadiyle kandırıldık&[#]8217; söylemi çok manidardır. Anayasa Mahkemesi&[#]8217;nin yokluğu Türkiye´de neleri yaşatmıştır? Türkiye artık aynı şeyleri yaşamamalıdır, yaşamayacaktır. O nedenle Anayasa Mahkemesi&[#]8217;nin varlık nedenini gözetmesi gerekmektedir.&[#]8221;

&[#]8220;YARGIÇ GÜVENCESİ YOK&[#]8221;

&[#]8220;2010 halkoylamasıyla öyle bir yargı modeli yaratılmıştır ki, seçimli seçimsiz HSYK tamamen yürütmenin kontrolüne geçmiş durumdadır. HSYK yeni yapısıyla üç yıl içinde yargıç ve savcıların çok büyük bölümünün görev yerini değiştirmiştir. Görev yeri değişmeyen yargıç ve savcının neredeyse kalmadığı bir ortamda yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesinin varlığından söz edilemez. İş yükü altında boğulan yargı ve Yargıtay için ayrıca yeni iş yükü ve sorunlar yaratmıştır. Ancak bu anlayış çözüm sağlamamış, aksine Yargıtay&[#]8217;ın yapısına siyasi irade tarafından müdahalede bulunmasına fırsat olarak kullanıldığı yolunda kamuoyunda ciddi biçimde yer işgal etmiş, bu konuda Yargıtay&[#]8217;ın yıpratılmasına neden olmuştur. Yüksek yargıçların evrensel niteliklere uygun olmaları, bu çerçevede özlük haklarının sağlanması hususları da tartışmasızdır. Ancak yargı hep hak ettiğiyle değil, hak etmediği olan verilen ile yetinmek zorunda bırakılmaktadır. Yargıçlar adaleti dağıtırken, kendi mesleki yaşamlarında kendi haklarını arayamamaktadırlar. Kendi hakkını arayamayan, hak arama özgürlüğü elinden alınan bir yargıçtan hak dağıtması, adaleti sağlaması istenilmektedir. Bu tam bir çelişkidir. Buna rağmen yargıçlar özveriyle görevlerini yerine getirmektedirler. Artık geç kalınmış olsa bile 2000&[#]8217;li yıllarda Yargıtay&[#]8217;da örgütlenmenin yaşanması ve bu adımın atılmasını olumluyor, kendimin de bu bağlamda Yargıtay&[#]8217;da sendikalı yüksek yargıç olduğumu gururla ifade etmek istiyorum. Görevimiz hukukun üstünlüğünü yaşatmak, bunun için de adaleti sağlamaktır.&[#]8221;

&[#]8220;ADALET TANRIÇASI´NIN YANINDAN GEÇİLMEZ OLDU&[#]8221;

&[#]8220;Adaleti sağlama konusunda hepimiz vicdanımızla baş başayız ve böyle de kalacağız. Bir yargıcı vicdanından kopartacak bir ortam yargının da, hukukun da, adaletin de sonu demektir. Yargıtay&[#]8217;ımızın önünde, ana kapıda adalet tanrıçası heykeli durmaktadır. Bu heykelin konulmasının amacı manevi yönde hukukun üstünlüğüne olan bağı da ayrıca sergilemektedir. Ancak binada öyle bir konumlandırma yaratılmıştır ki bu heykelin neredeyse yanından geçilmez olmuştur. Oysa adalete, adalet tanrıçasına sahip çıkacak olan bizleriz. Maksat bu olmasa da, adeta bir tavır alırcasına ortaya çıkan bu tablonun aksini yansıtmak için hepimizin bir davranış modeli olarak adalete sahip çıktığını göstermek için adalet tanrıçasından kaçmadan o kapıdan binaya girip çıkmamız gerektiğini de düşünüyoruz. Hepimiz görev yapıyoruz, hangi konumda bulunursak bulunalım hukukun üstünlüğü için adalet için çalışmaya devam edeceğiz. Ülkenin devletin ayakta kalabilmesi için adalet ve hukuk olmazsa olmazıdır. Ulu Önder Atatürk, cumhuriyeti kurarken, buna dikkat çekmiş, bizleri aydınlık yarınlar için çağdaş bir dünyada yer alabilmek, varlığımızı sürdürebilmek, kul olmadan, kişi olarak yaşayabilmek için hukukun üstünlüğüne sahip çıkmamız gerektiğini ifade etmiştir. Bu vesileyle Ulu Önder Atatürk&[#]8217;ü ve hukukun üstünlüğü için gayret sarf eden herkesi saygıyla anıyorum. Bir Yargıtay mensubu olarak emekliye ayrılmanın huzur ve mutluluğunu yaşarken, bu zorlu süreçte destek ve yardımlarını esirgemeyen sevgili eşime, hoşgörü ve anlayışı için çok teşekkür ediyorum.&[#]8221;

31 yıl Yargıtay çatısı altında çalışan, 10 yıl da Türkiye&[#]8217;nin çeşitli illerinde görev yaparak 41 yıllık memuriyet hayatını noktalayan Ersan Ülker, Ankara&[#]8217;da avukatlık yapan oğlu Avukat A. Gerçek Ülker ile birlikte çalışma hayatını sürdürecek.


Editör: Pusula Gazetesi