Zonguldak´ta, 18 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye Taşkömürü Kurumu´na bağlı Karadon Müessesesi´nde meydana gelen patlamada 30 taşeron firma çalışanı yer altında kalmıştı. Aradan geçen dört gün sonunda umutlar tükenmiş ve 28 madencinin cenazesi yeryüzüne çıkarılmıştı. Aradan 6 ay geçmesine rağmen Engin Düzcük ve Dursun Kartal´a hâla ulaşılamadı. Olaydan sonra inceleme yapan bilirkişi heyeti, kazanın ihmal nedeniyle meydana geldiğini belirlemişti.
Kuyunun tamiri için uluslararası ihaleye çıkan TTK yetkilileri, ihaleyi Çin´li firmaya verdi. Firma yetkililerinin kuyu çalışmalarını tamamlamasıyla iki işçiye ulaşılacak.
Maden Mühendisi Ekrem Murat Zaman, metanın hangi seviyede patladığının bilgilerini verdi. Araştırmacı ve eğitimci olan Zonguldaklı maden mühendisi Zaman, gaz seviyesinin yüzde 2´lere geldiğinde ocak içindeki çalışma hayatının durduğunu söyledi.
EN ŞİDDETLİSİ YÜZDE 9 DA OLUR
Ocak içerisinde kullanılan sistemlerin anti grizu özelliklerde olduğunu belirten Ekrem Murat Zaman, metan seviyeleri arttıkça tedbirlerin de arttığını dile getirdi. Madenciliğin en önemli sorunu olan metan gazı hakkında açıklamalarını sürdüren Zaman, şöyle dedi: "Dünyanın her yerinde evrensel ve bilimsel kurallarla bütün amaç bu ortamları ortaya çıkartmamaktır. Tabii ki konumuz patlayıcı ortam ve patlayıcı havadır. Ne oluyor, patlayıcı ortam nasıl oluyor ve nasıl patlıyor? Biliyoruz ki bizim sorunumuz
olan metan gazı, yüzde 5 ila 15 arasında patlıyor. Genel tabi kabaca bu tanımları yapıyorum. Oysa biz yeraltında bu seviyeye gelmemek için önlem alıyoruz."
Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizim de yapmak zorunda olduğumuz önlemler olduğunu anlatan Zaman, şunları söyledi: "Kullanılan her türlü ateşleme kaynağının ortamı patlatmaması üzerine kurulmuştur sistemlerimiz. Patlayıcı madde kullanıyoruz ama yüzde 1´in üzerine çıktığında patlayıcı madde kullanılamaz diyoruz. Elektrik kullanıyoruz ama elektrik mutlaka alev sızdırmaz ve anti grizu özellikler de olması koşuluyla kullanıyoruz. Elektriğin yeraltına girmesi, kurulduğu günden bu yana hiç tereddütsüz anti
grizu ve alev sızdırmazdır. Ortamı patlatmaz olarak kullanıyoruz."
SEVİYE ARTTIKÇA ÇALIŞMA DURUR
Maden sektöründe bu tür olayların meydana gelmemesi ve işçilerin güvenli şekilde çalışmalarını sağlamak için belirli çalışmalar yapıldığını anlatan Zaman, açıklamasına şöyle devam etti: "Metan gazı seviyesi yüzde 1´de olduğunda ateşleme yapmıyoruz. Yüzde 1,5´da anti grizu önlemlerimize rağmen elektriği kesiyoruz. Metan yüzde 2 seviyesine ulaştığında daha patlamaya karesi kadar mesafe varken yeraltındaki işçileri o patlayıcı ortamın ötesine veya dışına çıkartıyoruz. Ve ondan sonraki çalışmamız ortamı,
patlayıcı olma niteliğinde kurtarmaktır. Yüzde 2´den sonra patlayıcı ortamın oluşmasına daha mesafe var kaldı ki metanın en şiddetli patlamasının yüzde 9 seviyesinde 650 santigrat derece ısı kaynağıyla olduğunu da bilimsel tanımlarla biliyoruz. Bütün bunlara rağmen dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de patlamalar oldu, olacaktır belki ama hiçbir zaman olmasını istemiyoruz."
Çalışanlarımızı en iyi ortamlarda çalıştırmak mecburiyetinde olduğumuzu anlatan Zaman, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bütün mücadelemiz metanı patlayacak seviyeye getirmemek ve farz edelim ki oldu olduğu yerde kalması da bir hedeftir. Eğer bir patlama, o patladığı noktadan başka açıklıklara gidip yeni patlamalara sebebiyet veriyorsa o, alınması gereken önlemlerin alınmadığının, yapılması gerekenlerin yapılmadığının artık o noktada patlamanın kaçınılmaz olduğunun bir habercisidir. Bütün sorun, suçlu ayağa
kalk sorunudur. O sorun, dünyanın hiçbir yerinde çözülemediği gibi bizde de çözülememiştir. Amaç suçluyu ayağa kaldırmak değil, bu tür olaylara sebebiyet vermemektir."
Yeryüzünde teneffüs edilen temiz havanın mekanik sistemler yardımı ile yeraltına indirildiğini dile getiren Murat Zaman, temiz havanın üretim evrelerinde kullanıldığını söyledi. Yeraltında birkaç çeşit havanın olduğunu anlatan Zaman, şöyle konuştu: "Yeryüzünde teneffüs ettiğimiz, içinde yüzde 21 oksijen, yüzde 78 azot ve yüzde 1 asal gazlar bulunan havaya biz temiz hava diyoruz. Çevre kirliliği açısından içinde bulunan gazları hesaba katmaksızın temiz hava olarak kabul edip, dünyanın her yerinde olduğu
gibi mekanik yöntemlerle alçak basınç oluşturuyoruz. Kuyu ve baca ağızlarından temiz hava yeraltına girerken mekanik yöntemle yer üstüne kirlenmiş olarak çıkıyor. Yeraltına giren temiz hava ne oluyor da kirleniyor. Temiz hava, üretim faaliyetinin birçok safhasında ocak ortamında kirli havanın oluşmasına sebebiyet veriyor. Bu kirli havayı biz, öncelikli konumuz olan patlayıcı hava, burada belirleyici gaz metan gazı, boğucu hava burada belirleyici gaz karbondioksit gazı ve metan gibi oksijeni azaltan gazların
varlığı da bir boğucu hava sebebidir. Zehirli hava da özellikle açık veya gizli yangınlar sonrasında özellikle karbon monoksit gazının ortama karıştığı havaya zehirli hava diyoruz. Üretim faaliyetlerinin birçoğunda toz açığa çıkıyor. Bu tozları insan sağlığına zararlı boyuta getirmemek için mücadele ediyoruz."
ŞİLİ´DE KAZA
Şili´de bakır madeninde meydana gelen kazada 30 madencinin enjektör ile yeryüzüne çekilmesine bütün dünyanın şahit olduğunu belirten Murat Zaman, şunları söyledi: "Biz de gördük ki Şili´de bir teknoloji ile bir sığınma odasından 30 madenci adeta şırınga ile yukarıya çekilerek alındı. Buna hep birlikte tanık olduk. Bu bir teknolojik olay. Bu tür durumları kömür madenlerinde anında beklemek çok kolay değil. Ancak şöyle bir olay var ki, o da şudur. Biz de bu tür olaylar olmaması için bütün çalışmamıza
rağmen kaçış planlarımızı, sığınma odalarımızı, olağanüstü durumlarda kurtulabilen insanların nasıl daha sonra talisiye kurtarma sistemleri ile kurtarılacağının da önceden planlarını yapmak zorundayız. Bu planlama Yeni Zelanda´da olmalıydı. Türkiye´de de olmalıdır. Bütün çabamız bence bu olmalıdır. Tabi bunlar bir maden mühendisi olarak tek başına beni aşan konulardır. Bunlar bilim konularıdır. İş kazaları, kurtarma çalışmaları, önceden yapılacak çalışmalar, hazırlıktan başlayıp üretim seviyesine kadar
hiç aksatmadan, küçümsemeden yapılması gereken çalışmalardır. Bunlar, boyutları çok büyük çalışmalardır. Bunların her biri saatlerce konuşulması gereken konulardır."
Yeni Zelanda´daki kazada madencilerin yakınlarına geçmiş olsun dileğini yineleyen Zaman, sözlerini şöyle tamamladı:"Alınacak önlemlerin mutlaka, ekonomik kaygıların ötesinde çıkar-kar düşüncesinin ötesinde yerinde harfiyen, bilimsel kurallarla alınmasıdır. Bunun ötesinde başka bir yol yoktur. Dünyanın her yerinde de bu olay böyledir."
YENİ ZELANDA´DAKİ KAZA
19 Kasım 2010 Cuma günü, Yeni Zelanda´daki Pike River Coal şirketine ait kömür ocağında patlama meydana gelmiş ve 29 madenci mahsur kalmıştı. Madendeki gaz durumunu belirlemek için yapılan çalışmada, karbonmonoksit ve metan değerlerinin yeni patlamalara neden olabilecek risk düzeyinde olduğu saptanmıştı. Bu yüzden herhangi bir arama kurtarma çalışması yapılamamıştı. Kazada 29 madencinin, 24´ü Yeni Zelandalı, 2´si Avustralyalı, 1´i Britanyalı, 1´i İskoç ve 1´i Güney Afrikalıydı. Kömür madeninde 24 Kasım
2010 Çarşamba günü, madende ikinci patlama meydana geldi. Bu şiddetli patlama sonucu madencilerin yaşadığına dair bütün umutlar kesildi. Maden ocağında kalan işçilerden 12´sinin yerel taşerona bağlı çalıştığı öne sürüldü. Yeni Zelanda´da en büyük maden felaketi 1967´de yaşanmış, Strongman madeninde yaşanan patlamada 19 işçi ölmüştü.
Editör: Pusula Gazetesi