Saadet Partisi (SP) İl Başkanı Ünal Yurtbay, &8220;Türkiye´de 1982 Anayasası ile gerçekleştirilen sistem demokrasi değil, bürokratik oligarşidir. Ülkeyi millet yönetmelidir. Ülke millet iradesine bırakılmalıdır&8221; dedi. Anayasal kurumların milletin denetiminden uzak olduğunu kaydeden Yurtbay dün yaptığı açıklamada; &8220;Ekonomi ve siyaset dünyanın her döneminde her yerde iç içe olmuş iki alan olmuştur. Siyaset, her dönemde ekonomiyi etkilemiştir. Bir ülkenin siyasal sisteminin en temel yapısını dört temel hukuk metni belirlemektedir. Herhangi bir ülkeyi çok tanımasanız bile o ülkenin bu dört temel hukuk metnini araştırdığınızda ülkenin ne kadar demokrat, ne kadar otokrat bir ülke olduğu anlaşılacaktır. Bu metinlerden bir tanesi anayasa, diğeri meclis iç tüzüğü, üçüncüsü siyasal partiler yasası ve sonuncusu da seçim sistemidir&8221; diye konuştu.


Demokrasi tam uygulanamıyor


İl Başkanı Ünal Yurtbay; &8220;Türkiye´deki hali hazırda uygulanmakta olan bu dört temel metinin niteliği ve ortaya koyduğu hükümler 12 Eylül askeri darbesinin otokritik niteliğini taşımaktadır. Bu gün baktığımız zaman bu dört temel hukuk metninde Türkiye´nin tam manasıyla ileri bir demokrasiye sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Her ne kadar Türkiye´de adı demokratik bir sistem olsa da bu metinlerin içerisine serpiştirilmiş olan hukuk nosyonuyla birlikte siyasal sistemin asıl adı bürokratik oligarşidir. Türkiye bu anlamda özellikle 1960 darbesinden sonra 61 Anayasası ve ardından gelen 1982 Anayasasıyla Türkiye aslında çoğulcu yapısını kurum ve kuruluşların egemen olduğu bir siyasal sisteme terk etmiştir&8221; şeklinde konuştu.


Millet by-pass edildi


Denetimlerin milletin elinden alındığını ifade eden Yurtbay; &8220;Bürokratik Oligarşi, Türkiye´de 3 aşamada ilerlemektedir. 1960 darbesiyle birlikte Türkiye´de hukuk ve askeri kararlar ve Türkiye´nin genel güvenlik kararları bütünüyle devlet denetiminin, millet egemenliğinin dışına çıkarılmıştır. Yine ardından YÖK vasıtasıyla üniversite sistemi millet egemenliğinin dışına çıkarılmıştır. Üçüncü halka ise 2000 yılının başından itibaren uygulamaya konulan 17. IMF protokolü ve bu protokolle birlikte Türkiye´ye getirilmiş olan Derviş-Fisher modelidir. Türkiye bu modele birlikte ekonomik kararları da millet denetiminden çıkartarak bütünüyle üst kurullar marifetiyle kararlarını milletten by-pass eden bir ülke haline gelmiştir. Türkiye´de millet sadece 4 yıldan 4 yıla oy veren bir mekanizmadan ibarettir&8221; ifadesini kullandı.


Reform süreci başlatılmalı


Saadet Partisi İl Başkanı Ünal Yurtbay sözlerini şöyle sürdürdü: &8220;Oy vermekten sonraki süreç içerisinde millet bu kararlar içerisinde de denetiminde de yoktur. Türkiye´nin bunu aşabilmesinin yolu da, sadece laf, siyasi kavga üretmek değil. Gerçekten siyasi ve hukuki reform sürecini başlatmaktan geçer. Türkiye´nin yeni ve bütüncül bir Anayasa´ya ihtiyacı vardır ve milletin büyük bir kesimi de bunda ittifaktır. Sadece Anayasa´nın üzerinde, zaten şimdiye kadar yamalı bohçaya dönen 12 Eylül Anayasası üzerinde birkaç tane yama yapmak değil, bütünüyle millet egemenliğinin tesis edileceği bir yapıyı tesis etmek için önce yeni bir Anayasa ile yola çıkmak zorundadır. Türkiye´de 2007 yılından sonra 411 milletvekilinin oylarıyla yapılan Anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptali ortaya yeni bir kördüğüm koymaktadır.


Anayasa mahkemesi senato konumunda


Zaten sistemin yapısı bürokratik oligarşidir, buna ilaveten bir kördüğüm çıkmıştır. Yani artık Anayasa Mahkemesi sadece kendisine 184. Madde de bırakılan, Anayasa´yı şekil yönünden değil esas yönünden denetleyerek Türkiye´nin 411 milletvekilin yapmış olduğu Anayasa değişikliğini iptal etmiştir. Bunun hukukta bir adı vardır. Anayasa Mahkemesi Parlamento´nun üstünde bir senato konumundadır. Bu gün değil 411, mevcut yapı içerisinde 511 milletvekili de bir Anayasa değişikliği yapsa bu değişikliği Anayasa Mahkemesi toptan değiştirebilir, iptal edebilir. Bu kördüğümü çözmenin yolu dönüp millete, ´buyur gel kendi anayasanı yap´ demektir. 1921 Anayasası, niteliği itibariyle Türkiye Cumhuriyeti´nin en demokratik, en çoğulcu metnidir. 1921 Anayasası´nın bu özelliği halkın temsilcilerinin oluşturduğu meclis tarafından oluşturulmuş olmasıdır.


Kurullar millet denetimine kapalı
1921 Anayasası´nın ruhu 1982 Anayasası´nda değiştirilmiştir. Türkiye´de var olan sistemde bazı Anayasal kurumların hiçbiri denetime tabi değildir. Milli Güvenlik Kurulu´nu, Yargıtay´ı, Danıştay´ı, Anayasa Mahkemesi´ni, Danıştay´ı kim denetleyecek. Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi var. Niye çift başlı bir hukuk sistemi var. Niye Türkiye´de Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası millet denetimine kapalıdır. Neden Türkiye´de Askeri Yargıtay, İdare Mahkemesi var. Neden Türkiye´de çift başlı yargı var. Neden Merkez Bankası millet denetimine kapalıdır. Neden üst kurullar millet denetimine kapalıdır. Türkiye´de bu konu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kriziyle ortaya çıktı. Eğer birileri bu kurum ve kuruluşların başındaki Ahmet´i gönderip yerine kendi Mehmet´lerini koyarak sistemi demokratikleştireceklerini zannediyorlarsa fevkalade yanılgı içindedirler.


Mesele isim meselesi değil


Mesele HSYK´nın başından Ahmet´in alınması oraya Mehmet´i konması, YÖK´ün başındaki Mehmet´ alıp oraya Ahmet´i koymak değildir. Mesele bütün kurumu ve kuruluşların sizin denetiminize, milletin denetimine açılmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde vesayet dediğimiz şeyde sadece vesayet sahiplerinin isimleri değişir o kadar. Türkiye´nin temel meselesi budur. Hükümeti geçen seneden itibaren yeni IMF anlaşması yapmaması konusunda uyarıyoruz. Yapılan görüşmelerin ve hangi konuların gündeme geldiğini de biliyoruz. IMF, Gelirler İdaresi´nin özerkleştirilmesini istemektedir. Yani nasıl para basma işini millet denetiminden aldıysak, şimdi IMF diyor ki ´bu kadar borcunuz var. Bu gelirleri de ben kontrol altına alacağım.´ Bunun Türkçesi ´Duyun-u Umumiye İdaresi´nin kurulması demektir. Türkiye bunu asla kaldıramaz&8221;



Editör: Pusula Gazetesi