Zonguldakspor'un efsane futbolcusu Zarko Vukçevik Kırmızı-lacivertl Dergi'den Koray Atalı'ya çok değerli bir röportaj verdi. Tüyleri diken diken eden röportaja Zonguldakspor tarafarları büyük ilgil gösterdi.

İŞTE KORAY ATALI'NIN VUKÇEVİÇ RÖPÖRTAJI

Kırmızı Lacivert Dergi'ye tekrar hoşgeldiniz. Çok özel bir söyleşi bölümünde sizlerleyiz. Bugünkü yazımız, Koray Atalı'nın kaleminden Zonguldakspor'un Efsane Forveti Zarko Vukçeviç!
Bilmeyenler için Zarko Vukçeviç'in kısa özgeçmişi;

20 Aralık 1957'de Herceg Novi/Yugoslavya'da doğdu. 1975-1988 yılları arasında aktif futbol yaşantısını sürdürdü. 1975-1985 yılları arası Buducnost Titograd takımında oynadıktan sonra 1985 yılında Zonguldakspor'a transfer oldu.

Vukçeviç iki sezon formasını giydiği Zonguldakspor'da toplam 72 maça çıktı ve 24 gol attı.

Çayınız, kahveniz hazırsa başlayalım...

Dergimizin editörü Muzaffer Dağlıoğlu'nun 2014 yılı Nisan ayının başlarında Vukçeviç'le iletişim kurmanın yollarını aramasıyla başladı her şey. Sadece birkaç resmini ve kötü kalite videosunu gördüğü bu adamın hayatta olup olmadığını, eğer hayattaysa şimdilerde nerede yaşadığını, çalışıp çalışmadığını merak etti durdu hep.

İlk önce hayatta olduğunu öğrendi. Sonra Vukçeviç'e ulaşacağı bir yol aradı. İnternette biraz araştırdıktan sonra nerede yaşadığını, ne iş yaptığını ve nasıl iletişim kuracağını buldu. İnternet üzerinden ulaşmak yetmezdi Vukçeviç'e. Aklında sormak istediği onca soruyu bu samimiyetsiz internet ortamında nasıl sorabilirdi ki?

İşte tam bu sıralarda kendisinin ve tribünlerin abisi, dergimiz yazarlarından Koray Atalı'nın yaz tatili için Bosna Hersek, Arnavutluk ve Karadağ'a gideceği aklına geldi. Hemen durumu anlattı ve Vukçeviç'le görüşmesini rica etti. Vukçeviç'in orijinal lisansını uzun yıllardır saklayan ve aynı zamanda Zonguldakspor tarihi araştırmacısı ve arşivcisi olan Koray Atalı bu ricaya hayır diyemezdi tabii ki de. Bavulunu aldığı gibi Muzaffer Dağlıoğlu'nun isteğini yerine getirmek için Karadağ'ın Podgoritsa şehrine de gitmeye karar verdi.

Sonrasını Koray Atalı'dan dinleyelim:

"...ve sonra Zarko Vukçeviç'i görmek umudu ile Budva'dan Podgoritsa'ya hareket ediyorum. Merkezdeki otelime yerleşir yerleşmez bir şeyler yemek için kendimi dışarıya atıyor ve kısa bir yemek molasından sonra doğruca Zarko'yu bulma ihtimalimin olduğu Karadağ Futbol Federasyonu'na yöneliyorum.

Şehir merkezinde bulunan stadyumun bir bölümünde yer alan federasyon binasına giriyorum. Danışmadaki görevliye Zarko Vukçeviç'in burada olup olmadığını, buradaysa kendisi ile görüşmek istediğimi ve Zonguldak/Türkiye'den geldiğimi söylüyorum. Çok kısa bir süre içerisinde, yüzü şaşkın bir gülümseme ile dolu bir adam geliyor.

Evet diyorum bu Zarko. İyi diyebileceğim Türkçesi ile merhaba, "Hoş geldiniz." diyor. "Buyrun ofisime gidelim." derken, herhalde bildiği kelimeler de bununla sınırlı olacak diye düşünüyorum. Genel Sekreter Yardımcısı olduğu Karadağ Futbol Federasyonu binasındaki odasında sohbete başlıyoruz.

Öncelikle kendimi tanıtıyorum. Küçük yaşından beri Zonguldakspor maçlarına giden, yıllardır tribünlerde olan, iyi bir Zonguldakspor taraftarı ve Zonguldakspor arşivcisi olduğumdan bahsediyorum. Karşılıklı tanışma merasiminden sonra hemen sohbete giriyoruz.

Öncelikle çok mutlu olduğunu, yıllar sonra bile unutulmamasının kendini mutlu ettiğini söylüyor. Sonrasında 4 yıldır Karadağ Futbol Federasyonu'nda bu görevi yaptığını, yoğun bir çalışma temposu olduğunu ama işini çok sevdiğini söylüyor ve ben de merak ettiklerimi sormaya başlıyorum.

  • Zonguldakspor'a gelişiniz nasıl oldu?

Eskiden burada bir menajer vardı. Bir gün beni çağırdı. Elinde 4-5 adet resim vardı. Teker teker eledi resimleri, sonunda işte bu, buraya göndereceğim seni dedi. Kısa bir süre içerisinde hazırlanıp uçakla Ankara'ya gittik. Burada Zonguldakspor'lu yöneticiler ve şuan ismini hatırlayamadığım teknik direktör ile buluştuk ve mukavele imzaladık.

O zamanlar Türkiye'ye birçok Yugoslav futbolcu geliyordu. Yugoslav futbolu çok etkili ve başarılıydı. Sonraları bazı şeyler değişti. Türk futbolu hızlı gelişmeler kaydetti.

  • Zonguldakspor'a gelirken tereddüt etmeniz mi? Başka ülke, başka kültür?

Ettim tabii ki ama her şey çok hızlı gelişti. Birden kendimi Türkiye'de ve Zonguldak'ta buldum.

  • Zonguldakspor'da kaç sezon oynadınız, kaç kez forma giydiniz ve kaç gol attınız?

Zonguldakspor'da iki sezon oynadım. Bu iki sezonda toplam 72 maça çıktım, 23-24 gol kaydettim.

Bu performansının çok iyi olduğundan, Zonguldakspor'da futbol oynarken eşinin Yugoslavya'da çalıştığından, daha sonra da çocuğunun dünyaya geldiğinden, uzun bir süre çocuğunu göremediğinden, ikinci sene eşini ve çocuğunu Zonguldak'a getirdiğinden ama eşinin fazla kaldığı takdirde Yugoslavya'daki işini kaybetme durumlarından dolayı bir türlü kafasının rahat olmadığından bahsediyor.

"Takımda beraber oynadığım bir diğer Yugoslav futbolcu Tupajiç kulüp tarafından gözden çıkarıldı ve Rizespor'a gitti. Bana iki sezonun sonrasında çok ısrar ettiler. Teknik direktör ''Kal Zarko. Kal.'' dedi. Ama anlattığım nedenlerden dolayı kalamadım ve ülkeme döndüm. Türkiye'den sonra tekrar Buducnost'a geldim ama oynamadım. Takıma abilik yap dediler ben de yardımcı oldum. Sadece 2.Lig'de bir takımda hatır gönül için 7-8 maç oynadım."

  • Yaşınız çok genç olmasına rağmen futbolu niye erken bıraktınız? Bir sakatlığınız mı vardı?

Sakatlığım ya da herhangi bir rahatsızlığım yoktu, yalnız Zonguldakspor'da oynarken sorun olmayan hafif bir ağrım vardı dizimde. Oradakiler "Bir sorun yok, oyna oyna." dediler. Bende bilemedim, üstüne üstüne gittim. Sonrasında Yugoslavya'ya döndüm. Burada doktorlar bana "Ne yaptın sen! Bu çok ciddi bir durum!" diyerek fırça attılar. (Gülüyor)

  • Zonguldakspor'dan ayrıldıktan sonra bir daha Türkiye'ye geldiniz mi?

Karadağ genç ve ümit milli takım teknik sorumlusu görevini yaptığım sırada bir kere Türkiye'ye geldim ama çok sınırlı bir zaman dilimi içerisindeydi.

  • Zonguldakspor'da oynadığınız zamanlara ait anılarınız var mı? Örneğin hatırladığınız bir maç ya da en iyi oynadığım maç diyebileceğiniz bir anı?

Elbette var. İstanbul'da oynadığımız Galatasaray maçı. 1-0 kaybetmiştik ama çok iyi oynamıştık. Simoviç ile 3 defa karşı karşıya kaldık ama gol atamadık. Hatta bir tanesini ben kaçırmıştım.

Sonrasında konuyu Zonguldakspor'a ve taraftarlarına getiriyorum. Geçen sene Amatör Lig'de olduğumuzu anlatıyorum. (Ben amatör derken 3.Lig mi diye sordu.)

Hayır dedim bildiğimiz Amatör Lig, 3.Lig'in de bir altı dediğimde derin bir of çekiyor ve üzülüyor.

Sonrasında Mayıs ayında, Ankara'da, 15 bin kişinin önünde final maçında şampiyon olduğumuzu söylüyorum. Seyirci sayısı ve benim anlatırken ki heyecanım karşısında o da mutluluğunu gizleyemiyor.

Bir sene öncesinde de kendi sahamızda 20 bin kişi önünde final maçında Amatör Lig şampiyonluğunu kaybettiğimizden, oluşan yıkım atmosferinin şehrin üzerinden uzun bir süre atılamadığından, bu sene bunun yaşanmadığından bahsediyorum. Kulübün sportif başarı anlamında çok gerilerde olmasına karşın taraftarın etkinliğinin tam tersine çok yüksek olduğuna değiniyorum.

Şehirden bahsediyorum, kendisinin futbol oynadığı zamanlardan bu yana gelişmenin ve büyümenin olmadığından, kulübün fakirleştiğinden, Zonguldak'ın göç veren bir şehir haline geldiğinden bahsediyorum. Şaşırıyor "Nasıl olur? Zonguldak çok büyük ve güzel bir şehirdi. Takımın da maddi yönden sıkıntısı yoktu" diyor.

Kendisinin Zonguldakspor taraftarlarınca, özellikle orta yaş ve üstünün en bilinen sporcularından biri olduğundan ve çok sevildiğinden bahsediyorum. Biraz mahcup ama mutlu bir ifadeyle kafasını sallıyor. Zaten Zonguldakspor'da fazla yabancı futbolcu oynamadığından konu açılınca; "Benimle beraber Tupajic vardı, bir de şimdi ismini hatırlamadığım bir kişi daha vardı yanılmıyorsam" diyor.

Daha sonra arşivsel anlamda o zamana ait çok fazla bir şey olmadığını, ara sıra sosyal medyada yayınlanan videolarda attığı gollerin gösterildiğini, o zamanlar kendisini canlı seyredemeyenlerin de kendisini bu şekilde tanığını söylüyorum.

O zamanki futbol lisansının bende olduğunu söylüyorum. Gözleri parlıyor...

Çayınız, kahveniz hazırsa başlayalım...

Dergimizin editörü Muzaffer Dağlıoğlu'nun 2014 yılı Nisan ayının başlarında Vukçeviç'le iletişim kurmanın yollarını aramasıyla başladı her şey. Sadece birkaç resmini ve kötü kalite videosunu gördüğü bu adamın hayatta olup olmadığını, eğer hayattaysa şimdilerde nerede yaşadığını, çalışıp çalışmadığını merak etti durdu hep.

İlk önce hayatta olduğunu öğrendi. Sonra Vukçeviç'e ulaşacağı bir yol aradı. İnternette biraz araştırdıktan sonra nerede yaşadığını, ne iş yaptığını ve nasıl iletişim kuracağını buldu. İnternet üzerinden ulaşmak yetmezdi Vukçeviç'e. Aklında sormak istediği onca soruyu bu samimiyetsiz internet ortamında nasıl sorabilirdi ki?

İşte tam bu sıralarda kendisinin ve tribünlerin abisi, dergimiz yazarlarından Koray Atalı'nın yaz tatili için Bosna Hersek, Arnavutluk ve Karadağ'a gideceği aklına geldi. Hemen durumu anlattı ve Vukçeviç'le görüşmesini rica etti. Vukçeviç'in orijinal lisansını uzun yıllardır saklayan ve aynı zamanda Zonguldakspor tarihi araştırmacısı ve arşivcisi olan Koray Atalı bu ricaya hayır diyemezdi tabii ki de. Bavulunu aldığı gibi Muzaffer Dağlıoğlu'nun isteğini yerine getirmek için Karadağ'ın Podgoritsa şehrine de gitmeye karar verdi.

Sonrasını Koray Atalı'dan dinleyelim:

"...ve sonra Zarko Vukçeviç'i görmek umudu ile Budva'dan Podgoritsa'ya hareket ediyorum. Merkezdeki otelime yerleşir yerleşmez bir şeyler yemek için kendimi dışarıya atıyor ve kısa bir yemek molasından sonra doğruca Zarko'yu bulma ihtimalimin olduğu Karadağ Futbol Federasyonu'na yöneliyorum.

Şehir merkezinde bulunan stadyumun bir bölümünde yer alan federasyon binasına giriyorum. Danışmadaki görevliye Zarko Vukçeviç'in burada olup olmadığını, buradaysa kendisi ile görüşmek istediğimi ve Zonguldak/Türkiye'den geldiğimi söylüyorum. Çok kısa bir süre içerisinde, yüzü şaşkın bir gülümseme ile dolu bir adam geliyor.

Evet diyorum bu Zarko. İyi diyebileceğim Türkçesi ile merhaba, "Hoş geldiniz." diyor. "Buyrun ofisime gidelim." derken, herhalde bildiği kelimeler de bununla sınırlı olacak diye düşünüyorum. Genel Sekreter Yardımcısı olduğu Karadağ Futbol Federasyonu binasındaki odasında sohbete başlıyoruz.

Öncelikle kendimi tanıtıyorum. Küçük yaşından beri Zonguldakspor maçlarına giden, yıllardır tribünlerde olan, iyi bir Zonguldakspor taraftarı ve Zonguldakspor arşivcisi olduğumdan bahsediyorum. Karşılıklı tanışma merasiminden sonra hemen sohbete giriyoruz.

Öncelikle çok mutlu olduğunu, yıllar sonra bile unutulmamasının kendini mutlu ettiğini söylüyor. Sonrasında 4 yıldır Karadağ Futbol Federasyonu'nda bu görevi yaptığını, yoğun bir çalışma temposu olduğunu ama işini çok sevdiğini söylüyor ve ben de merak ettiklerimi sormaya başlıyorum.

  • Zonguldakspor'a gelişiniz nasıl oldu?

Eskiden burada bir menajer vardı. Bir gün beni çağırdı. Elinde 4-5 adet resim vardı. Teker teker eledi resimleri, sonunda işte bu, buraya göndereceğim seni dedi. Kısa bir süre içerisinde hazırlanıp uçakla Ankara'ya gittik. Burada Zonguldakspor'lu yöneticiler ve şuan ismini hatırlayamadığım teknik direktör ile buluştuk ve mukavele imzaladık.

O zamanlar Türkiye'ye birçok Yugoslav futbolcu geliyordu. Yugoslav futbolu çok etkili ve başarılıydı. Sonraları bazı şeyler değişti. Türk futbolu hızlı gelişmeler kaydetti.

  • Zonguldakspor'a gelirken tereddüt etmeniz mi? Başka ülke, başka kültür?

Ettim tabii ki ama her şey çok hızlı gelişti. Birden kendimi Türkiye'de ve Zonguldak'ta buldum.

  • Zonguldakspor'da kaç sezon oynadınız, kaç kez forma giydiniz ve kaç gol attınız?

Zonguldakspor'da iki sezon oynadım. Bu iki sezonda toplam 72 maça çıktım, 23-24 gol kaydettim.

Bu performansının çok iyi olduğundan, Zonguldakspor'da futbol oynarken eşinin Yugoslavya'da çalıştığından, daha sonra da çocuğunun dünyaya geldiğinden, uzun bir süre çocuğunu göremediğinden, ikinci sene eşini ve çocuğunu Zonguldak'a getirdiğinden ama eşinin fazla kaldığı takdirde Yugoslavya'daki işini kaybetme durumlarından dolayı bir türlü kafasının rahat olmadığından bahsediyor.

"Takımda beraber oynadığım bir diğer Yugoslav futbolcu Tupajiç kulüp tarafından gözden çıkarıldı ve Rizespor'a gitti. Bana iki sezonun sonrasında çok ısrar ettiler. Teknik direktör ''Kal Zarko. Kal.'' dedi. Ama anlattığım nedenlerden dolayı kalamadım ve ülkeme döndüm. Türkiye'den sonra tekrar Buducnost'a geldim ama oynamadım. Takıma abilik yap dediler ben de yardımcı oldum. Sadece 2.Lig'de bir takımda hatır gönül için 7-8 maç oynadım."

  • Yaşınız çok genç olmasına rağmen futbolu niye erken bıraktınız? Bir sakatlığınız mı vardı?

Sakatlığım ya da herhangi bir rahatsızlığım yoktu, yalnız Zonguldakspor'da oynarken sorun olmayan hafif bir ağrım vardı dizimde. Oradakiler "Bir sorun yok, oyna oyna." dediler. Bende bilemedim, üstüne üstüne gittim. Sonrasında Yugoslavya'ya döndüm. Burada doktorlar bana "Ne yaptın sen! Bu çok ciddi bir durum!" diyerek fırça attılar. (Gülüyor)

  • Zonguldakspor'dan ayrıldıktan sonra bir daha Türkiye'ye geldiniz mi?

Karadağ genç ve ümit milli takım teknik sorumlusu görevini yaptığım sırada bir kere Türkiye'ye geldim ama çok sınırlı bir zaman dilimi içerisindeydi.

  • Zonguldakspor'da oynadığınız zamanlara ait anılarınız var mı? Örneğin hatırladığınız bir maç ya da en iyi oynadığım maç diyebileceğiniz bir anı?

Elbette var. İstanbul'da oynadığımız Galatasaray maçı. 1-0 kaybetmiştik ama çok iyi oynamıştık. Simoviç ile 3 defa karşı karşıya kaldık ama gol atamadık. Hatta bir tanesini ben kaçırmıştım.

Sonrasında konuyu Zonguldakspor'a ve taraftarlarına getiriyorum. Geçen sene Amatör Lig'de olduğumuzu anlatıyorum. (Ben amatör derken 3.Lig mi diye sordu.)

Hayır dedim bildiğimiz Amatör Lig, 3.Lig'in de bir altı dediğimde derin bir of çekiyor ve üzülüyor.

Sonrasında Mayıs ayında, Ankara'da, 15 bin kişinin önünde final maçında şampiyon olduğumuzu söylüyorum. Seyirci sayısı ve benim anlatırken ki heyecanım karşısında o da mutluluğunu gizleyemiyor.

Bir sene öncesinde de kendi sahamızda 20 bin kişi önünde final maçında Amatör Lig şampiyonluğunu kaybettiğimizden, oluşan yıkım atmosferinin şehrin üzerinden uzun bir süre atılamadığından, bu sene bunun yaşanmadığından bahsediyorum. Kulübün sportif başarı anlamında çok gerilerde olmasına karşın taraftarın etkinliğinin tam tersine çok yüksek olduğuna değiniyorum.

Şehirden bahsediyorum, kendisinin futbol oynadığı zamanlardan bu yana gelişmenin ve büyümenin olmadığından, kulübün fakirleştiğinden, Zonguldak'ın göç veren bir şehir haline geldiğinden bahsediyorum. Şaşırıyor "Nasıl olur? Zonguldak çok büyük ve güzel bir şehirdi. Takımın da maddi yönden sıkıntısı yoktu" diyor.

Kendisinin Zonguldakspor taraftarlarınca, özellikle orta yaş ve üstünün en bilinen sporcularından biri olduğundan ve çok sevildiğinden bahsediyorum. Biraz mahcup ama mutlu bir ifadeyle kafasını sallıyor. Zaten Zonguldakspor'da fazla yabancı futbolcu oynamadığından konu açılınca; "Benimle beraber Tupajic vardı, bir de şimdi ismini hatırlamadığım bir kişi daha vardı yanılmıyorsam" diyor.

Daha sonra arşivsel anlamda o zamana ait çok fazla bir şey olmadığını, ara sıra sosyal medyada yayınlanan videolarda attığı gollerin gösterildiğini, o zamanlar kendisini canlı seyredemeyenlerin de kendisini bu şekilde tanığını söylüyorum.

O zamanki futbol lisansının bende olduğunu söylüyorum. Gözleri parlıyor...

Fener'de toprak sahadaki antrenman...

Yine bir kupür; "Vukçeviç sezon sonunda futbolu bırakıyor."

Vukçeviç ben kupürü gördükten sonra, "29 yaşında futbolu bıraktım. Aslında Zonguldak'a ilk geldiğim sene futbolu bıraktım ama direktörler 'Devam et, devam et, kal bir sene daha' diye ısrar edince kaldım" diyor.

Yine bir kupür: "G.Saray kalecisi Simoviç'e bir sürprizim var"

Gerçekten söylediniz mi diye soruyorum. "Evet söyledim. Maçtan bir gün önce." diyor.
Tanışıyor muydunuz o zamanlar diye soruyorum. "Evet tabii ki, o Hajduk da oynardı, ben de Buducnost'ta" diyor.

Sonrasında küçük kızı bizi izlerken, babanız Sıkı Zonguldakspor taraftarlarınca çok sevilir diyorum. "Siz gazeteci misiniz?" diye bir soru yöneltiyor.

Taraftar ve arşivciyim dediğimde şaşırıyor.

Bir sonraki kupür, "13. hafta sonunda ligdeki en iyi yabancı Vukçeviç"

Vukçeviç o zamanlar gerçekten çok formda olduğunu söylüyor.

Resimlere bakmaya devam ederken unutamadığı başka maç olup olmadığını soruyorum.

Düşünüyor. "Evet Trabzon maçı. İlk 5 hafta gol atamamıştım. Kafam hep Yugoslavya'da, evde idi. Trabzonspor maçı beni kendime getirmişti" diyor.

  • Gol atamadığınız ilk dönemlerde bu yabancı kötü çıktı dedikleri oluyor muydu?

Oldukça hoşuna gidiyor ve gülüyor...

Yine bir kupür, "Zonguldakspor'un Yugoslav futbolcusu Yugoslavya'dan dönüşte eşini ve kızını getirdi."

"Ailemi beraberimde getirmemle çoğu şey daha iyi oldu, konsantremi direkt kulübe verebildim" diyor.

Başka bir kupür daha, "İki kale arasında bıkmadan koşan Vukçeviç"

"Çok koşar mıydınız?" diye soruyorum. Gülmeye başlıyor. "Tabii. Gol atmadığım zaman sürekli koşuyordum" diyor.

Yine bir kupür, "Zonguldak'ta aşk başkadır. Kırmızı Lacivertlilerin Yugoslav futbolcusu bekarlık canına tak deyince eşini Türkiye'ye getirdi."

Evet diyor eşimi ve kızımı getirince her şey daha güzel oldu.

"Sert bir futbolcu muydunuz, kırmızı kart gördünüz mü hiç?" diye soruyorum.

Yok. Sakin bir futbolcuydum. Kariyerim boyunca sadece bir kere kırmızı kart gördüm.

Konuşmamızın bir yerinden sonra eşi ve kızları da sohbete dahil oluyor.

Bayan Mira, Podgoritsa'da ne kadar kalacağımı sorduğunda, sadece bir gece kalacağımı, Vukçeviç için geldiğimi, buradan da Saraybosna'ya geçeceğimi söyleyince şaşırıyor. Kendilerini Türkiye'ye geldikleri takdirde, misafir etmek istediğimi belirttiğimde, memnuniyet duyacaklarını söylüyor. Bunun üzerine Türkiye'ye geldiklerinde görüşmek üzere sözleşiyoruz.

Bayan Mira, Zonguldak'ta yaşadığı zamanlarda komşuluk yaptığı aile için onları çok özlediğini ve görmek istediğini sürekli dile getiriyor. Komşu ailenin hanımının isminin Sevinç olduğunu, Tuncay, Turgay, Olcay adında 3 çocuklarının olduğunu ama soyadlarını hatırlamadığını söyledi. Hatırladığı kadarı ile ailenin babasının Emral Çarşısı içinde peynir, süt ve süt ürünleri satan küçük bir dükkanlarının olduğunu söylüyor. Eğer isterse kendileri ile irtibat kurabileceğimi belirttiğimde, çok sevineceğini bunun harika olacağını söylüyor.

Bayan Mira ve Zarko, "Yöneticilerimizi, takım arkadaşlarımızı ve komşularımızı çok severdik. Onlar da bizi severlerdi. Çok güzel dostluklarımız oldu. Geçmişe dönme şansımız olsa yine Zonguldak'a geliriz" dediler.

Sonrasında Zarko tekrar bir dolaba yöneliyor ve oradan küçük bir dosya daha getiriyor.

Bunlar transfer dokümanları.

Mukaveledeki rakamların (para) doğruluğunu ve o dönem için nasıl bir ücret olduğunu sorduğumda, "Evet, bu paralara anlaşma yaptım. O zamanlar için güzel bir paraydı." diyor.

Anlaşmada o yılların kulüp başkanı Ertuğrul Emral'in ismi geçiyor.

Çok kısa bir sessizlik oluyor sonrasında, "Benim için Zonguldak süperdi" diyor. İşaret parmağını başına değdirerek, "2-3 yıl sonra kafama dank etti. Niye bıraktım Zonguldakspor'u ve Türkiye'yi. 2-3 sene daha rahat futbol oynardım" diyerek iç çekiyor.

"Keşke oynasaydınız." diyorum. "Nasıl güzel bir iz bırakmışsınız ki ben kalkıp Türkiye'den gelip sizi ziyaret ediyorum." Yine mahcup ama mutlu bir ifade ile konuşmaya devam ediyor.

Eşinin sürekli iş dolayısı ile Türkiye'ye üniversitelere geldiğinden bahsediyor. Geçen sene İzmir'e gittiğinde Zonguldaklı bir genç ile tanıştığını, konuştuklarını, ama genç futbol ile ilgili olmadığından konunun bir yerden sonra kilitlendiğini söylüyor. Gülerek "Adam her şeyi biliyor ama top bilmiyormuş" diyor.

Kendisine Zonguldak'ta herkesin bir futbol birikimi olduğundan, herkesin futbol hakkında bir şeyler söyleyebileceğinden bahsediyorum. "O zamanlar da öyleydi. Özellikle büyük maçlarda insanlar stadyumlarda yatardı" diyor gülerek.

Son olarak Türkiye'ye gelmeyi düşünür müsünüz diye soruyorum.

"Neden olmasın ama zaman büyük bir sorun" diyor. İyi arkadaşı olan, yine Türkiye'de futbol oynamış Simoviç'in Türkiye'de iş bağlantılarının olduğunu, kendisine "Hadi beraber Türkiye'ye gidelim. Önce İstanbul, sonra Zonguldak'ı gezeriz." dediğini ama bunun gerçekleşmediğini belirtiyor. "Umarım olur" diyor. Son cümlesi de "Bir daha Zonguldak'a gelebilirim" oluyor.

Bundan sonra maça gitmesi gerektiği için toparlanıyoruz. Bizi arabasıyla otelimize kadar bırakıyor. Tekrar görüşmek dilekleriyle ayrılıyoruz...

Bu özel söyleşinin üzerinden yaklaşık 8 yıl geçti. Zarko ile hala görüşüyor ve konuşuyoruz. Zonguldakspor'un efsane forveti bu günlerde Karadağ Futbol Federasyonu'nda Gençlik Futbol Komisyonu Başkanlığı ve Karadağ Futbol Federasyonu Antrenörler ve Yetkililer için Lisans Komisyonu üyeliği yapıyor. Zarko'nun Zonguldak ve Zonguldakspor ile olan bağları 37 yıldır kopmadı."

Söyleşiler köşesinde bu hafta Zarko Vukçeviç ile sizlerleydik. Müjdemizi verelim ki, sonraki yazılarımızda Zarko ile aynı dönem Zonguldakspor'da forma giyen bir diğer efsane Milijan Tupajic ve diğer efsane futbolcularımızın söyleşileri de sadece Kırmızı Lacivert Dergi'de olacak. Takipte kalın. Sevgilerle... (Kaynak: Kırmızı-lacivert Dergi)