Zafer Partisi Zonguldak İl Başkanı Oğuzhan Turhan, 3 Mayıs Türkçüler Günü ile ilgili Defterdarlık önünde basın açıklaması yaptı.
Turhan, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"3 Mayıs 1944 Irkçılık ve Turancılık Davası olarak geçen bu olayların başlangıcına baktığımızda tıpkı günümüzde Türkçüler üzerine uygulandığı gibi farklı sebeplerle başlayıp, daha başka mecralara bilinçli şekilde kanalize edilen hukuksuz tutukluluklar ve yargılamalarla benzer bir süreç yaşandığını gördüklerini ifade etti. Turhan açıklamasında şunları söyledi: "Büyük Türk milleti; Bundan 81 yıl önce bu ülkede Türk milliyetçileri çok büyük zulümler gördü. Tarihe 3 Mayıs Olayları, 1944 Irkçılık ve Turancılık Davası olarak geçen bu olayların başlangıcına baktığımızda tıpkı günümüzde Türkçüler üzerine uygulandığı gibi farklı sebeplerle başlayıp, daha başka mecralara bilinçli şekilde kanalize edilen hukuksuz tutukluluklar ve yargılamalarla benzer bir süreç yaşandığını görüyoruz. Aslında 1944'te de Sabahattin Ali ile Hüseyin Nihal Atsız arasında basit bir hakaret davası ile başlayan süreç, daha sonra devlet içerisinde yapılanan komünist kadrolaşmanın sahipleri tarafından Irkçılık Turancılık Davası'na dönüştürülmüştür. Böylece Nihal Atsız ve onun gibi birçok Türkçü bu süreçte hukuksuzca tutuklu kalmış, cezalar almış, mesleklerinden atılmış, akla gelmedik zulümlerle hayatları zindan edilmiştir.
1944'te Sovyet Rusya yanlısı hükümetin Moskova merkezli uygulamalarıyla Türk milliyetçilerine yönelik başlatılan yok etme operasyonları, bugün de ABD merkezli uygulamalarla ancak yine Türk milliyetçilerine yönelik operasyonlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradan da anlaşıldığı gibi Türkçüler ABD ve Rusya merkezli politikalar için her zaman tehdit olarak görülmüştür. Atsız, o dönem devletin çeşitli kademelerinde sinsice yerleşmeye başlayan komünizm tehlikesini erkenden fark eder, devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na birkaç mektup yazıp bunları dergisinde de yayımlar. 1944’lerdeki bu mektuplarda komünizm tehlikesinden, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in gafletinden, öğretmen Sabahattin Ali gibi komünist isimlerin, önceden komünist olduğu yönündeki savunmalarını da kabul etmeyip, “Tövbekar olmuş bir fahişe, artık namuslu sayıldığı halde nasıl namuslu ailelerin harimine alınmazsa, eski düşüncelerinden dönmüş olan komünistlerin de devlet harimine alınmamaları gerekir.” demiş ve son olarak bu gafletin içindeki Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in de bu görevden çekilmesi gerektiğini ifade etmişti.
Tüm bu gelişmeler üzerine Sabahattin Ali, kendisine bu mektuplarda hakaret edildiği gerekçesiyle Atsız’a 1944 Nisan ayında dava açar. Davanın 3 Mayıs 1944’teki ikinci duruşmasında da tıpkı ilk duruşmada olduğu gibi mahkeme önü Türkçü gençlerle doludur ancak ilk duruşmada salonu dolduran gençleri bu sefer salona almazlar. Gençler iyice bilenir. Ulus Meydanı’na doğru yürüyüşe geçer, komünizm aleyhine sloganlar atılıp tekrar adliye binasına doğru yürüyüşe geçtiklerinde polis karşılarına çıkar. Atsız bu hakaret davasında 4 ay hapis ve 66 lira para cezası alır ancak ceza ertelenir. Ancak 3 Mayıs’ta meydana gelen olaylar yeni bir dava sürecini başlatmıştır; Irkçılık ve Turancılık Davası. Bu nedenle Atsız, 9 Mayıs’ın ertesi günü kaldığı otelde tutuklanır. Devamında neredeyse Atsız’a merhaba diyenler dahi tutuklanmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1944 nutku ise davaya siyasi müdahale olarak görülebilecek açıklamalar içerir. Bu yönüyle yaklaşık 15 yıl önceki Ergenekon ve Balyoz kumpasları sürecinde "Milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" diyen, günümüzde de başta genel başkanımız Ümit ÖZDAĞ olmak üzere Türk milliyetçilerine her türlü baskıyı uygulayan, muhaliflerine karşı yargıyı bir sopa gibi kullanmaya çalışan siyasi iktidarın tutumuna da benzerlik gösterir. İnönü 1944'teki nutkunda ırkçılığa ve turancılığa karşı olduklarını ifade eden sert cümleler sarf eder. Turancılığı fesat olarak gösterip, buna karşı Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağını ifade eden İnönü tarafından okunan 19 Mayıs nutku ile henüz yargılanması yapılmamış, hüküm giymemiş Türkçülerin hepsi kamuoyu önünde suçlu ilan edilmiştir. Bugün de Türk milliyetçileri siyasi güç sahipleri tarafından sanki terör yanlısı gibi hedef gösterilmekte, terör örgütü ile masaya oturanlar ise kendilerini yerli ve milli olarak Türk milletine lanse etmektedir. Irkçılık Turancılık davasının ilk duruşması 7 Eylül 1944’te yapılmış ve 23 ismin yargılanmasına karar verilmiştir. Bu isimler; Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Hasan Ferit Cansever, Nejdet Sançar, Orhan Şaik Gökyay, Fethi Tevetoğlu, Reha Oğuz Türkkan, Hüseyin Namık Orkun, Sait Bilgiç, M. Zeki Özgür, İsmet Tümtürk, Hikmet Tanyu, H. Sadi Özbek, Muzaffer Eriş, Cebbar Şenel, Nurulah Barıman, Cihat Savaşfer, Fazıl Hisarcıklı, O. Yusuf Kadıgil, Fehiman Altan, Cemal Oğuz Öcal ve Saim Bayrak’tı. Dönemin Türk düşmanı savcısı Kazım Alöç ile Atsız’ın mahkemedeki diyalogları dikkate değerdir. Sanıklar gizli örgüt kurarak hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle yani darbeyle suçlanmışlardır. Tutuklu kaldıkları süreçte tabutluk denilen hücrelerde, çeşitli işkencelere tabi tutulan Türkçülerin çok eziyet çektikleri bu dava 29 Mart 1945’te sonuçlanmış, 23 sanıktan 13’ü beraat ederken Atsız, Z. Velidi Togan, R. Oğuz Türkkan, Alparslan Türkeş’in de içinde olduğu 10 kişi çeşitli cezalara çarptırılmıştır. 31 Mart 1947’de ise sanıkların tamamı beraat etmiştir. Irkçılık/Turancılık davası da tıpkı yakın dönemde yaşadığımız hukuksuz tutuklamalar ve uygulanan düşman ceza hukuku gibi birçok adaletsizliği, hukuksuzluğu içeren bir süreç yaşatmıştır Türk Milliyetçilerine… Dönemin gazetelerinin neredeyse tamamına yakını tıpkı bugünkü havuz medyasının yaptığı gibi bu davalarda sanıkları linç etmek üzere haberler yapmışlardır. Sıradan bir hakaret davasıyla başlayan süreç darbe ithamlarına kadar varan ikinci dava süreciyle bambaşka bir şekle bürünmüştür. Bildiğiniz gibi genel başkanımız Sayın Ümit ÖZDAĞ da önce uydurma bir Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla gözaltına alınıp, daha sonra tutukluluğunu uzatmak ve hapse tıkmak için üretilen sığınmacılarla ilgili paylaşımları gerekçe gösterilerek halkı kin ve nefretle düşmanlığa tahrik etmek gibi zorlama suçlamalarla bugün Silivri'de tutulmaktadır.
3 Mayıs 1944 davaları, Türk gençliğinin siyasi otoriteye ihtarı, haksızlığa, hukuksuzluğa baş kaldırışıdır. Bugün de bizler Zafer Partisi ve Türk milliyetçileri olarak bu hukuksuz tutuklamalara, suç icat etmeye yönelik sipariş suçlamalara karşı siyasi otoriteye uyarıda bulunuyoruz; bu hukuksuz uygulamalara artık bir son verin!
Selam olsun 3 Mayıs 1944’ü bize hatıra bırakan o isimsiz kahraman gençlerimize. Selam olsun bu davanın tarihten bugüne bedel ödeyenlerine 3 Mayıs Türkçüler günümüz kutlu olsun."