1923 yılından önce Nazım Hikmet , Kurtuluş Savaşı sırasında Bolu`da öğretmenlik yaptığı günlerde, Zonguldak`a gelmişti. Çok sonraları; bu ziyarette aklında kalanları, düz bir yazı ile anlatmıştı. Nazım Hikmet deyince akla şiir gelir.
Düz yazısına alışık değiliz. Bende buradan yola çıkarak, düz yazısını şiire çevirdim.
Zaten ,çok da fazla uğraşmaya gerek yoktu.
Hiç bir kelime dahi eklemeden, sadece kelimelerin yerlerini değiştirdiğimde, şiir haline geliverdi.
Tabi ki de yazının en çarpıcı tarafı ,Nazım Hikmet`in Zonguldak`taki sınıfsal farklılığı ve yabancıların sefasını, maden işçisinin cefasını anlatırken tanımladığı mancar yemeği olmuştu.
Nazım Hikmet bu düz yazısında, Zonguldak`ta önde gelen aydınların, şehirdeki yabancı ve zenginlerin sofrasına oturmasını yadırgıyordu. Bugünden farksızmış, bunu Nazım Hikmet'te anlamış.
Kara Mancar yemeği Zonguldak`ta geleneksel yemek olsa da, aynı zamanda fakirliği anlatmak için de kullanılan bir yemektir. Çünkü "Kara" kelimesi bu şehirde zaten fakirliktir. O yüzden, şiirin adı, tabi ki de "Kara Mancar" olacaktı.
Dağ dediği yer ise , eskiden Fransız Mahallesi olarak bilinen Zonguldak Fener Semtti.
İşte Nazım`ın "Kara Mancar" Şiiri

KARA MANCAR!

Deniz kıyısında bir dağ,

dağın güzel sırtlarında villalar.

Eteklerinde mağaralar.

Villalarda patronlar,

mağaralarda, madenci adamlar.

Patronlar ama ne patron!

Çoğu ecnebiler, kravat-papyon,

içlerinde Rumlar,

maden içerisinde kader-daşlar.

Soydaşlarıyla cephede boğuşanlar

"Rafine" Greklerin muhteşem villasında

Zonguldaklı aydınlar.

Her ne münasebetle, bizi davet ettiler.

Sofrada kuş sütünden başka her şey var.

Havyarından, şampanyasına kadar...

Bey kıyafetli uşaklar,

prostela hizmetçiler,

görülmemiş yemekler,

içilmemiş içkiler...

Şehrin alt kısmında, madenci işçiler,

taş devrinde gibiler.

O zamandan aklımda kaldı:

Sabah akşam ha babam tok,

Kara mancar yiyoruz.

Sebze denemez, deve dikeninden

kömür kadar kara bir ot.

Dekorlar ve insanlar karşısında utanıyoruz.

Nazım Hikmet Ran