Üzülmez maden ocağı sabah vardiyası bir saat önce başlamıştır. Genç adam hayatında ilk defa maden ocağına inmeye hazırlanır. Bir elinde lamba, omzunda nevalesini koyduğu bir lacivert torba. Torbada peynir, zeytin, haşlanmış yumurta ve ekmek. Bir anda ocak tünelinin önü işçilerle ana baba günü olur. Sabaha karşı bir göçük oluşmuştur madende. İki işçi göçük altında ezilmiş birinin kaburga kemikleri ve bacakları kırılmıştır. İçi ürperir bir anda, tir tir titrer genç adam gördüğü manzara karşısında. Derken şefin kendisini çağıran sesi duyulur:

• Gel bakalım delikanlı! Bak bizim işimiz tehlikeli ve zordur ama madenciliği sever ve güçlüklerine katlanırsan çıkan kömürü görür, keyif bile alırsın. Şimdi bu gördüklerini unut bakalım. Osman Usta göz kulak olsun sana. Vardiyadan sonra bana gel etraflıca konuşalım...

Tünel soğuk ve uçsuz bucaksızdır. Zaman durur, lambalar elde taşınırken. Sular içinde yürür genç adam bilinmeyene... Osman Ustasının izinde, dayanamaz sorar çaresizce...

• Ustam daha ne kadar yolumuz var?

• Yoruldun mu bey? Daha çok var daha kırkbeş dakika yolumuz var.

Zonguldak'ta kaç dernek var: Hangisinin yardım izni var? Zonguldak'ta kaç dernek var: Hangisinin yardım izni var?

Karanlık, rutubet, havasızlık ve korku... Titretir içini genç adamın.

• Hem korkma hemşerim! Ölüm alın yazınsa Allah korur seni... Tünel daralırken tavan bu sözcüklerle gitgide alçalır. İlk gün öyle geçmek bilmez karanlık dehlizlerinde madenin...

Ustasına lamba tutar genç adam. Vagonlara kömür doldurur iki ölü bir ağır yaralının çıktığı ocağın kabusunda. Öğlen lacivert bohça açılır kömür üzerinde yenir haşlanmış yumurta, zeytin, ekmek. Günler günleri öylece kovalar karanlık dehlizlerinde madenin. Osman ustası ile iyice anlaşır genç madenci.

• Delikanlı anlaşıldı, galiba sen bu işi başaracaksın, diye sırtını sıvazlar şefi.

Derken bir gün gazetelerde bir haber: İstanbul Şehir Tiyatrosu turnede. İlk gösteri Zonguldak'ta. Osman Usta kömürden kararmış gözleriyle bakar genç adama.

• Evlat! Sen bu işi çok seviyorsun, ben anladım gözlerinden. Çık bu madenden, git tiyatroya.

Genç adam yaşlı gözlerle sarılır ustasına. Oracıkta çizmelerini çıkarır, lambasını bırakır. Ustası uğurlar onu sahne ışıklarına umutla... Genç madenci Mücap Ofluoğlu, Cyrano De Bergarac'la selam durur her oyun finalinde madenin karanlığından kendisine el sallayan Osman Ustasına sahne ışıkları ve alkışlar arasında...

MÜCAP OFLUOĞLU KİMDİR?

4 Kasım 1923’te İstanbul'da doğan Mücap Ofluoğlu Fenerbahçe Spor Kulübü'nde futbol ve tenis oynadı. Haydarpaşa Lisesi'nden mezun oldu. İki kez konservatuvar sınavında başarısız olunca eğitimine Zonguldak Maden Mühendisliği Mektebi'ne devam etti. Üzülmez maden ocağında staj yaptı. Madencilik hayatı maden çavuşu Osman ustanın tavsiyesiyle son buldu…

Zonguldak’tan ayrıldıktan sonra dört yıl süren askerlik görevi ve devamında Canlı Hayvan Borsası'nda memurluğa başladı. Ofluoğlu, annesinin Muhsin Ertuğrul'a yazdığı bir mektup üzerine sanat yaşamına İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Çocuk Bölümü'nde atıldı. 1946'da Jül Sezar oyunu ile figüran olarak İstanbul Şehir Tiyatroları büyük oyunlarına geçti. 1960’ta Muhsin Ertuğrul'un çağrısı ile yeniden İstanbul Şehir Tiyatrosu'na dönen Ofluoğlu, bu kurumda altı yıl daha görev yaptı. O dönemde birlikte çalıştığı oyuncu Şirin Devrim ile kısa süreli bir evliliğinin ardından 1962'de çevirmen Filiz Karabey ile evlendi 1966’da istifa ederek ayrıldığı İstanbul Şehir Tiyatroları’na 1974 yılında yeniden döndü; Tiyatro oyuncusu olarak şöhretini, Şehir Tiyatrolarında oynadığı Cyrano de Bergerac rolü ile yaptı. Son olarak 1979 yılında Moliere'in Hastalık Hastası adlı oyununu sahneleyen Ofluoğlu, bu oyunu Türkiye'de ilk kez sahneye koyan kişi olarak Türk tiyatro tarihine geçti. 1980’de emekli oldu. 1981'de Küçük Sahne'de Eski Moda Komedya oyununu yönetip oynadı. 1983 yılında Tiyatroda 40. Yıl jübilesini yaptı. Ofluoğlu Sabahattin Ali’nin 25 Kasım 1946 tarihinde yayına başlayan siyasi mizah gazetesi Marko Paşa'nın yazar kadrosunda yer almıştır. 17 Mart 1947 tarihli 16. ve 17.sayılarda (1. seri) Marko Paşa’nın sahibi ve yazı işleri müdürü oldu. Yazarlığı, yaşamının daha sonraki yıllarında çeşitli gazete ve dergide yazarak sürdürdü. Şiir, anı, söyleşi türlerinde dokuz kitabı yayımlandı. Sinema oyunculuğuna 1943 yılında Dertli Pınar filmiyle başladı. Bu ilk filmden sonra aralarında “Vatan İçin” (1951), “Kaldırım Çiçeği”(1953), “Biri ve Diğerleri”(1987)'nin de olduğu otuza yakın filmde rol aldı. Oyuncu, “Kurtuluş” ve “Süper Baba” gibi ünlü televizyon dizilerinde de rol almıştır. Mücap Ofluoğlu ayrıca usta bir dublaj sanatçısıydı. Öztürk Serengil’i oynadığı filmlerin çoğunda seslendirdi. Başka birinin Öztürk Serengil’i seslendirmesi seyirci tarafından iyi karşılanmıyordu. “Temem, bilakis, yeşee, şepkem, bebe bittabi” gibi birçok replik halkın diline pelesenk oldu. Kimileri Türkçeyi bozduğunu düşünüyordu ama İsmet İnönü bile “yeşee” lafını kullanmıştı. Mücap Ofluoğlu’nun seslendirmesi Öztürk Serengil’in ününe ün kattı. Ayrıca üstadımızın sesini Kapıcılar Kralı’ndaki Bilge Zobu seslendirmesinden hatırlarız. Güler Misin Ağlar Mısın’da Turgut Boralı seslendirmesi de önemlidir. Cevat Kurtuluş ve Süleyman Turan’’ı da sıkça seslendiren ustamız Sevgili Öğretmenim (1965) filminde Süleyman Turan ve Öztürk Serengil’i seslendirmiştir. 11 Aralık 2012’de İstanbul’da böbrek yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Cenazesi Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

Yüksel Yıldırım-27 Mart 2021

Zonguldak Nostalji

Yardımcı kaynaklar

Erdem Topuz (Tiyatrocu-yazar)

Kaynak: Haber Merkezi