Ekmeğin alın teriyle kazanıldığı, emeğin yüceldiği, acıların tarifsiz olduğu bu kent insanının hayat hikayeleri yazmakla anlatılmaz.
Ezildiler, emekleri hiç edildi, hep bir kenara itildiler, yetmedi dövüldüler...
Hep korktu bu kentin insanı...
Ocaklara girip ölüp kalmaktan korktu en çok.
Mükellefiyet dönemi olan 1940'lı yıllar.
İnsanlar köylerden zorla ocaklara sokuluyor.
Ali amca, babasının 2 parmağını nasıl kaybettiğini anlatıyor o dönemde.
Babası Dursun'un aile içinde sır olan hikayesi bu...
"30 yaşında o zamanlar babam, benle birlikte 4 çocuğu var.
Jandarma gelecekmiş köye...
Köydeki eli kürek tutan delikanlıları ocağa götürecekmişler.
Ben daha 7-8 yaşında filanım.
Herkesi bir telaş sardı hatırlıyorum.
Kimse ocaklara gitmek istemiyor.
Gidip gelenler 'Gelmeyin' diyor, tehlike çok diyor.
Gazlardan, göçüklerden bahsediyorlar.
Çoğu da zaten ya ölüyor ya da sakat kalıyor madende.
Babamın amcası Selim amca geldi gece yarısı eve.
Bir kaç haftaya jandarma gelir dedi.
Selim amca babama 'Sakat olanları ocaklara almıyorlar ona göre' demiş.
Annemle babam o sabah sayata indi.
Hayvanlara bakacaklar sandım ben o zaman.
Sayat evin altı, tahta aralıklarından gözüküyor.
Babam anneme 'Hanım korkma bişey olmaz' filan diyordu.
Annem ise, 'Nasıl yapayım, olmaz, yapamam...'
Merak ettim baktım aralık tahtalardan aşağıya.
Bir kütük, üzerinde hayvanlara yaprak götürmek için dalları kestiğimiz bıçak...
Babam elini kütüğe koydu...
'Bak şu ikisini kesecen, korkma bişey olmaz' dedi.
Bir süre daha konuştular hatırlamıyorum ama annem babamı ikna etti.
Babam ağzına bir ağaç parçası koydu ısırdı onu.
Az görüyordum zaten, korkudan ses de edemiyorum...
Bakamadım oraya o an.
Babamdan bir inilti koptu sorma...
Biraz zaman geçti aradan, eve geldiler.
Babamın sol eli sargılı.
Sırf jandarma alıp götürecek diye kestirdi parmaklarını anneme.
Ocak zor, ücret az, ölüm kol geziyor.
Soranlara 'Çift sürerken pulluğun arasına sıkıştı' diyordular.
Köyde çoğu genç bir yerlerini kesmiş babam gibi.
Jandarma köye geldi, muhtar gençleri topladı.
Babamı da çağırdılar.
Babam anlatırdı rahmetli, komutan demiş 'Bilerek kesmişsin parmaklarını belli. Şimdi seni tutuklayayım mı?'
Babam da; 'Komutanım takdir senin, durum bu. İnsan kendi parmaklarını keser mi hiç?' Diye cevap vermiş.
Keser kardeşim keser...
Ölüm korkusu neler yaptırdı benim güzel yürekli babama, anneme gördüm.
Sırf rahat bırakılma pahasına parmaklarını kesen benim garip babam...
Çiftçilikle geçindi hep babam.
Aradan yıllar geçti, biz girdik madene.
Belki ayıplıyordur bazı insanlar şimdi babamın parmaklarını kesmesini.
Her sabah kapımızdan geçen Raşit amca babamın can dostuydu.
Onu aldılar ocağa.
Kesememiş parmaklarını o...
Ölüsü geldi ocaklardan.
Eşi, 2 çocuğuyla tek başına kaldı.
O zaman anladım babamın parmaklarını neden kestiğini.
Ailesi için, bizim için kesmişti parmaklarını.
Ölüp yitip gitmekten değil, öldüğünde bizim ortada yapayalnız kalacağımızdan korkmuştu.
Ocak dediğin nedir ki...
Zonguldak'ta yerin altı o zamanlar,
Kocaman tahta bir tabut...