'Bu kentte ölünce, maden sahibi olursun...'
Zonguldak'ta acı ama gerçek bir cümle bu.
Ahmet Şen...
22 yaşından beri özel, kaçak demeden maden ocaklarında çalıştı.
Songül Şen ile evlendi, 3 çocukları oldu.
Özel maden ocağında çalışıyordu Ahmet...
Bir süre sonra anlaşamadılar işten ayrıldı.
Kaçak bir ocakta 60 TL günlüğe çalışmaya başladı.
Yaşı 34 olmuştu.
Para yetmediği gibi Kaymakamlık yardımlarıyla geçiniyorlardı.
Kömür yardımı bile alıyorlardı.
Yoktu kömür alacak durumları.
2 yıldır köyünden arabayla 45 dakika uzaktaki kaçak ocağa gidip geliyordu Ahmet.
2015 yılı Ağustos ayıydı.
Ahmet'in evine telefon geldi.
Arayan kaçak ocağın patronu...
-Songül hanım Ahmet hayatını kaybetti. Kimseye bir şey söyleme ben senin arkandayım...
Yığıldı kaldı Songül...
Çocuklar anladı durumu, evde bir çığlık...
-Babamız öldü...
Madene oksijen girmesini sağlayan kompresör arızalanmış, temiz hava basamadığı için Ahmet ve arkadaşı karbonmonoksitten zehirlenmişlerdi.
Oracıkta can vermişler garipler.
Kaçak ocağa gitme demişlerdi Ahmet'e...
Çaresizim demişti.
Eşi öyle anlatıyordu onun çaresizliğini;
"Nerede çalışayım, iş mi var diyordu. Çok söyledik, çok söyleyen oldu, başka çalışacak yeri yoktu.
Çalıştığı yerin kaçak olduğunu biliyordu.
İki yıldır oraya gidip geliyordu.
Günlük 60 lira alıyordu."
Aradan 3 ay geçti, ocak sahibi olduğu iddia edilen bir kişi tutuklu yargılandı.
İlk mahkemede beraber çalıştığı arkadaşlarından yaşayanlar ifade verdi.
"Ocak Ahmet'indi...
Bizi işe o aldı..."
Öyle ya...
Onların adı 'yaşar' karakolda doğru söyler mahkemede şaşar...
Ölselerdi onlar da ocak sahibi olacaklardı kim bilir?
Her şeyi Ahmet'in üzerine yıkmaya çalıştılar.
Sosyal yardım kömürü ile ısınan Ahmet, bir anda kömür madeni sahibi oldu.
Peki ya o 'Yaşar'lar...
Yaşar'lar asla bitmedi bu memlekette.
Neler yaşanmadı ki...
Yaşı tutmayan çocuklar, evine ekmeği zor götüren babalar bu ocaklarda yitip gitti.
Ocak sahibi oldu çoğu...
Ne dosyalar kapandı mahkemelerde.
Kimse de demedi...
'Kaymakamlık yardımı alan insan maden sahibi nasıl olur?'
Çoğu yalancı şahitlik yaptı.
Çoğu zulme sessiz kaldı.
Çoğu korktu konuşamadı.
'Yaşar'lar yaşadıklarına şükretti, ölene dua...
Mahkemede şaştılar...
Olan Ahmet'lere, Mehmet'lere oldu.
Ne avukat tutabildi ailesi, ne de derdini anlatabildi.
Mahkeme ne oldu bilinmez.
Ama vicdanlar rahat mı?
Bir insanın çaresizliği üzerine kazanılan özgürlük, para, hayat neye yarar?
Öksüz çocuklar hiç mi aklına gelmez ah be Yaşar...
Barış Erdoğan'ın da şiirinde söylediği gibi;
"Yer üstü yar üstüdür madenciye
Arzın merkezine kazma sallarız aşımız diye
Çığlık atmayın, kazma sallamayın derler derin
Gaz kaçakları, bizleri pusularda bekleyen hain...
Hepimiz ölürüz, ardımızdan göğüs yırtan bir ağıt
Kiraz yarası değil bilesiniz, ölümler ekmek arası
En uzun musalla taşı bize kurulur ocaklarda
Başucumuzda kader, ayak ucumuzda keder
Bakmayın çiçeklerin siyah açtığına, böceklerin feryadına
Cennetin her köşesi madencilerimize ayrılmıştır
Ölüm varken hafıza kaybı yaşarım, sayı bilmem
Tanrım nasıl da sıkıştırırsın "kömür" sözüne koskoca 'ömür'ü..."