Saygıdeğer Pusula Gazetesi okuyucuları;

Yoğunluğum nedeniyle uzun zamandır yazmaya fırsat bulamadım. Ama Corona; ihmal ettiklerimizi, unuttuklarımızı hatırlama konusunda fırsat verdi. Bir durup neyim, kimim, ne yapıyorum, gerçekten istediğim ne, düşünme fırsatımız oldu. Tüm dünya bu işten doğru dersleri alırsa, daha güzel günlere elbette yelken açabiliriz. İşin felsefik yanı günlerce konuşulabilir. Ama bizim bu köşede işimiz sağlık.

Covit-19 pandemisinde ülkemiz ve şehrimizde sağlık çalışanları olağanüstü bir özveri ve çalışma ile başarılı sonuçlar almakta, dünya ortalamalarının çok üstünde bir hizmeti halkımıza ulaştırmaktalar. Hepsine minnettarız. Ben bugün bu tedavilere destek olarak ya da hiç hastalığa yakalanmamış kişilere dirençlerini artırma amacıyla neler yapabiliriz, yapıyoruz, dünyada neler yapılıyor; biraz bunlardan bahsetmek istiyorum. Zira Covit-19 gider 20 gelir, virüslerin değişimleri bir şekilde tüm tarih boyu olduğu gibi devam eder. Mühim olan; onu hangi bedenle, nasıl bir savunma sistemiyle karşıladığımızdır. Zira kimi geçirdiğini bile farketmiyor, kimi yoğun bakımda can çekişiyor.

Öncelikle her zaman yazdığım gibi, ruh ve bağırsak sağlığımıza dikkat etmek en büyük önceliğimiz olmalı. Sürekli başıma bir şeyler gelecek endişesi, anksiyetesi ile yaşayan bir kişinin bağışıklık sistemi, gücünün yarısını neredeyse kaybetmiştir. O zaman önlemlerimizi almalı ama mutlu, huzurlu, sevgi dolu yaşamaya devam etmeliyiz. Boşuna dememişler; sevgi en büyük ilaçtır diye. Bağırsaklarımıza gelince; doğru bakteriyel flora, doğru beslenme, yine bağışıklık sistemimizin en büyük desteği. Onun için basit şekerleri, unları azaltıp; sebzeleri, meyveleri, otları, baharatları, fermente gıdaları arttırmalı ve düşük insülin, alkali vücut yapısı dediğimiz hedefe odaklanmalıyız.

Daha somut destekler neler, sen ne kullanıyorsun derseniz; en kolayıyla başlayayım: D vitamini. Zaten şeker hastalığından, enfeksiyona D vitamini eksikliğinin ne çok zararı olduğundan Pusula gazetesinde daha önce yazdığım yazılardan birinde detaylı bahsetmiştim, ama şimdi konumuz olan Covit-19 pandemisinde etkisi ne? Yapılan çalışmada görülmüş ki; kritik, yüksek riskli hastaların yüzde 93'ünde D vitamini düzeyleri 29'un altında. Değerler yükseldikçe hastalığın şiddeti azalıyor. Aynı bulgular iyot için de geçerli. Onunla ilgili daha önce de Pusula gazetesinde bir yazım var, dönüp lütfen okuyun. Çinkonun, magnezyumun, B vitaminlerinin, propolisin eklenmesi, elbette vücudun gücünü arttıracaktır.

Adaçayı, ıhlamur, kekik çaylarını sık sık içmek de sadece Covit-19 değil; tüm gripal, viral enfeksiyonlarda belli ölçüde destek olur. Aslında günlerce anlatsak da bitiremeyeceğimiz hazinelerle dolu doğanın eczanesi ve gerçek iyileşme, sağlık; insanın kendi yaşam gücünü, bağışıklık gücünü aktive etmesinde yatıyor.

Benim bağışıklık sistemi aktivasyonunda kendimde kullandığım en önemli yöntem ozon terapi. Bağışıklık sistemini aktive eder, tüm vücutta oksijenizasyonu arttırır, inflamasyonu ve ağrıyı azaltır. Bu, ozon terapinin koruyucu yönüdür. Covit-19 enfeksiyonu geçirmekte olanlarda ise antiviral etki gösterir. Amerika, İtalya ve Çin'de yapılmış çalışmalarda, aktif hastalıkta da ozon tedavisinin, prognozu daha iyiye götürdüğüne dair sonuçlar var. Covit-19 geçirmiş, atlatmış olan kişilerde ise fibrosis nedeniyle akciğer kapasitesinde azalma olduğu bütün dünyada bildirilmektedir. Özellikle Hongkong'da yapılan bir çalışmada Covit-19 geçirmiş hastalarda yüzde 30 oranında akciğer kapasitesi azalışı olduğu bildirilmiş. Bu etkiyi azaltmak için de ozon tedavisi ve tecarterapiyi birlikte kullanıyorum. Ozon terapi ve tecarterapi iklisi, KOAH'lılarda, geçirilmiş tekrarlayan akciğer enfeksiyonu hikayesinde, astım ve Covit enfeksiyonu sonrası oluşan buzlu cam gibi görünen fibrosisis durumlarında oldukça iyi sonuçlar veriyor. Tecarterapi ne ola ki derseniz; basitçe, yüksek frekanslı akımlar kullanılarak biyolojik dokularda elektromanyetik enerji ve ısı yaratımına dair bir tedavi diyebilirim. Eskiden ağrı tedavisinden doku gençleştirmeye, yağ yıkımından prostat tedavisine kadar birçok farklı alanda kullandığımız bu tedavi; Covit-19 pandemisi esnasında İspanya'da yaygın olarak kullanılıp, akciğer tedavileri arasında yerini aldı. Kendimde de ne yazık ki, 24 yıl sigara içimi (5 yıldır bıraktım) sonrası KOAH başlangıcı ve hafif bronşektazi durumu mevcut olduğundan, düzenli tecarterapi uygulaması yapıyorum, şükürler olsun çok rahatladım.

Gelelim bizde yeni, ama Avrupa'da yıllardır moda olan bir tedaviye, damardan yüksek doz C vitaminine. C vitamini düşük tozlarda antioksidan, yüksek dozlara çıkıldığında ise oksidan bir tedavi ajanıdır. Almanya'da damar içi yüksek toz C vitamini kullanımı yıllardır kanser hastalarına uygulanmakta ve çok da iyi sonuçlar vermekteydi. Bunun üzerine Türkiye'de de son birkaç yıldır TÜBİTAK denetiminde damar içi C vitamini üretimi ve benim de dahil olduğum araştırmaları başlamıştı. Bu uygulamayı kanser, kansere karşı koruma, bağışıklık sistemi aktivasyonu, anti-aging gibi uygulamalarda zaten kulanmaktaydık. Ama Covit salgını Çin'de baş gösterince, Amerika'da C vitamini üzerine çalışmaları olan iki Çinli profesör, bu tedaviyi ciddi sayıda hastaya uyguladı ve bu tedaviyi kullanan hastalarda solunum desteğine ihtiyaç gösterecek ölçüde ciddi tablo hemen hemen hiç olmadı. Bunun üzerine dünyada ve Türkiye'de kullanımı yaygınlaştı. Ama benim tavsiyem ve kendime yaptığım uygulama, hasta olmadan yüksek doz C vitamini, B vitaminleri, Glutatyon uygulamasını periyodik olarak yapmaktır. Böylece Covitinden influenzasına, kanserinden prostatına kadar vücudu korumak ve olası bir tutulumda gücünü artırmak kesinlikle mümkündür.

Şimdi bu glutatyon nereden çıktı derseniz, buna herkesin tanıdığı Prof Dr. Osman Müftüoğlu'nun bir cümlesi ile cevap vereyim: "Glutatyon bedenimizin temizlik işleri şefi, detoks süreçlerinin ustası, bağışıklık süreçlerinin patronu; paslanma ve iltihaplanmayı önleyen antioksidan orkestrasının da fedaisi yine o."

Vallaha hocanın bu kadar iltifatı boşa olmasa gerek, ama asıl işi, kısaca enerji organellerimiz mitokondrilerin sağlıklı çalışmasını sağlamaktır. Mitokondri lafını artık sıkça duyacaksınız, zira tedavilerin pek çoğu hücre içindeki bu sevimli organele kayıyor. İnşallah mitokondri tıbbı konusunda ileride detaylı yazarım.

Bu arada; tedavi dozunda olmasa bile, Glutatyon doğal olarak vişnede mevcut.

Müjdeli bir bilgi ile yazımızı bitirelim:

Arizona State Üniversitesi'nin yaptığı Journal Of Virology'de yayımlanan bir makaleye göre, Covit-19 hastalığına yol açan virüs genomunun 81 noktasında silinme meydana geldiği ve 2003 SARS salgınında yaşanan mutasyonda olduğu gibi, hastalığın daha hafif geçirilebileceği belirtildi.

Özet olarak, virüs zayıflıyor olabilir. Gevşemeyelim, ama doğru olmasını ümit edelim.

Zaten hangi virüs nasıl, nerden gelirse gelsin; mühim olan bizim savunma sistemimizin gücü. Yıllar önce hava durumu sunan bir spiker hanımefendinin dediği gibi; "Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun."

Bu konular, bağışıklık destekleri, daha çok su kaldırır. Şöyle yazdıklarıma bakınca, daha yeni başladık diyorum, ama sizi de sıkmayayım.

Haftaya görüşmek üzere.

Sevgi, sağlık ve huzurla kalın.