1 Mayıs'ın anlamı:

Amerika işçilerinin; 8 saatlik iş günü için mücadeleleri 1884'te başlar.

Amerika İşçi Birliği Kongresi, 1 Mayıs 1886'dan itibaren, normal iş gününün 8 saat olarak kabul edilmesi için 5 binin üzerinde işyerinde grev başlatır.

Polisle grevciler arasında çıkan çatışmalarda bir işçi ölür, çok sayıda işçi yaralanır.

Gösteriler sonrasında sendikacılardan dördü idam, dördü ağır hapis cezasına çarptırılır.

Milletlerarası İşçi Kardeşliği Teşkilatı'nın 1889 Paris Kongresi'nde, işçilerin dayanışmaları amacıyla, yılda bir günün ortak bayram ilan edilmesi kararlaştırılır.

Amerikalı sendikacıların önerisi üzerine de o gün ''1 Mayıs'' olarak belirlenir.

O günden bu yana 1 Mayıs, İşçi Bayramı olarak kutlanır.

Her ne kadar adı "İşçi Bayramı" olsa da; tüm dünyada düzenin ezdiği, sömürdüğü, ötekileştirdiği, baskı yaptığı tüm kesimler, kadınlar, beyaz yakalılar, gençler, köylüler, etnik gruplar, siyasi partiler, meslek odaları 1 Mayıslarda yerlerini aldılar.

Bizde de en son "Antikapitalist Müslümanlar Grubu" 1 Mayıs'ta alana çıktı.

Bugünden sonra cephe daha da genişleyecek gibi görünüyor.

Çünkü kapitalizm, yeni ve derin bir krize doğru hızla yuvarlanıyor.

Aslında bu gidiş daha önce belli oldu.

Sosyalist sistemin sahneden çekilmesinden sonraki sürecin tek aktörü olarak kalan kapitalizm, hiçbir sorunu çözemedi.

Aksine insanlık alemi savaş, sömürü, yoksulluklarla daha fazla bunaldı.

Asıl tehlikeli olansa, gelir dağılımındaki adaletsizliğin önlenemez şekilde artmasıydı.

Kendisi de kapitalizmden yana olan Fransız iktisatçı Thomas Piketty, 'Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital' isimli kitabında; bu sorunu çözemezse, kapitalizmin kendi kuyusunu kazacağını anlattı.

Bu sorunun ne kadar vahim boyuta ulaştığını, bu virüs salgını sayesinde gömüş olduk.

Biraz ironi olacak ama virüsün insanlık alemine yaptığı, büyük bir iyilik...

Virüs salgını sonrasında sadece Amerika'da, altı haftada 30 milyondan fazla kişi işsiz kaldı.

Dünyaya nizam veren kapitalizmin armada gemisi A.B.D., bırakın diğer insanlara yardımı, kendi vatandaşlarına bile solunum cihazı veremedi, maske bulamadı.

Halkının büyük çoğunluğunun sosyal güvenlikten yoksun olduğu ortaya çıktı.

Bir önceki armada, İngiltere ve bazı Avrupa ülkeleri adeta havlu attılar.

Öyle ki Türkiye, A.B.D. dahil birçok ülkeye tıbbi malzeme yardımında bulundu.

Ve de insanlık adına çok doğru bir şey yaptı.

Şu anda başta A.B.D.'de - biz de dahil - banknot matbaaları fazla mesai yapıyor.

Karşılıksız para basıyorlar.

Önümüzdeki kısa sürede enflasyon ve yoksulluğun derinleşmesi kaçınılmaz olacak.

Yani gelir dağılımındaki adaletsizlik, daha da artacak.

Kapitalizm, bu sorunu aşmak zorunda.

Bunu yoksullara acıdıklarından değil, ürettikleri malları satacak pazar kalmayacağından yapmak zorunda.

Çünkü bu sistem, pazar olmadan yaşayamaz.

Yani kötülüğe devam edecek.

Aslolan ise bu kötülükleri yapanların ve uzun vadede durumdan kötü anlamda etkilenecek olanların, bu gezegenin sakinleri olması.

Öte yandan, güzel ve insanlık yararına olan şeyler de; sanat, iyilik, insan hakları, toplum düzeni ve benzeri de insanlığın eseri.

Buna; insanın yapısı ya da yarası diyelim...

Asıl olan da insanlığın, bu yarasının farkında olması.

Bu yarayı sağaltmak, insanı arındırmak için, neredeyse insanın varoluşundan bu yana kimler, neler söylemedi ki?

Felsefeciler, dinler, siyasetçiler, uzak doğu inanç öğretileri; hiçbiri bu sorunu çözemedi.

Sosyalizm de bu projelerden biri idi...

En iddialı yapılanmalardan biri de çok ya da tek tanrılı dinler oldu.

Bu alanda da sonuç ortada.

Bütün kutsal metinler, 'öldürme', 'çalma', 'bencil olma', 'paylaş' demesine rağmen; en fazla öldürme/zulmetme, dinler adına yapıldı.

Yani eksiklik dinlerde değil, insanda.

Zaten ilk çağlardan bu yana hükmedenler, dine uyarak değil, dini kullanarak iktidarlarını sürdürdüler.

Din adamlarının çoğu da şefkatli görünürken, muktedirlerin zulmüne göz yumdular.

Allah'ın emrine uymadılar.

Bir tek örnek vereyim:

Siz dünyanın hiçbir yerinde bir papaz, haham, hoca veya tarikat şeyhinin, bir grev çadırını ziyaret ettiğini gördünüz mü?

Veya grev komitesine para yardımında bulunduğunu duydunuz mu?

Hani haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandı?

Ama ben yine de insandan umudumu kesmiş değilim.

Bir yolunu bulacak...

Önümüzdeki süreçte, insanlığı ve gezegenimizi korumak adına yeni düşüncelerin söyleneceğine, örgütleneceğine inanıyorum.

Tam da bu nedenle, artık önümüzdeki 1 Mayıslarda farklı pankartlar taşıyan insanlar göreceğiz.

Ben de ölmeden önce, Taksim alanına; "BÜTÜN DÜNYA İNSANLARI - İNSAN KALANLARI BİRLEŞİN" yazan bir pankartın altında girmek isterim.