Bugün size, 4 Ocak 2017 tarihinde yitirdiğimiz, Zonguldak'ın ilginç ve çok değerli insanlarından biri olan Avukat Kaya Taşçakmak ile yaptığım bir söyleşiden bazı bölümler aktaracağım. Sanırım anlattıkları şeyler, çok ilgilinizi çekecek.
O; 68 kuşağının süreçte bizzat yer almış tanıklarından biriydi. Baro Başkanlığı ve Zonguldak Demokrasi Platformu Dönem Sözcülüğü'nün yanı sıra, Genel Maden İşçileri Sendikası'nın (GMİS) 1991'li yıllarda gerçekleştirmiş olduğu eylemlerde Genel Başkan Şemsi Denizer'in danışmanlığını da yapmıştı. Bir avukat olmasının yanında şair, öykü yazarı ve bağlama sevdalısı, çok okuyan bir sanat sevdalısıydı aynı zamanda. https://youtu.be/oAurPV6TlUs adresinden, bu uzun söyleşinin bütününü izleyebilirsiniz.

[*] [*] [*] [*]

Ali Kaya: Sevgili Kaya abi, önce seni bir tanıyalım. Senden kısa bir özgeçmiş rica etsem?

Kaya Taşçakmak: Ben 10 Ağustos 1939'da, hasta arabasında ya da hastanede doğmuşum, Aziz Çavuş'un bahçesinin yan tarafındaki evimizde. 1943 yılına kadar oradaydık. Daha sonra 1943'te İnağzı'na, 1947'de Kilimli'ye taşındık. İlköğretimimi Kilimli'de tamamladıktan sonra 1950-51'de orta kısmına girdiğim Mehmet Çelikel Lisesi'ni bitirdim. Sonra da hukuk fakültesi var, sonrasında askerlik, staj ve avukatlık var.

Ali Kaya: Ben seni 1971 yılında İstanbul Fındıkzade'deki Zonguldak Öğrenci Yurdu'nda tanıdım. Biz geldiğimizde siz mezun olmuş ve gitmek üzereydiniz. Yanlış hatırlamıyorsam, o sene mezun oldunuz. Buradan yola çıkarak, İ. Ü. Hukuk Fakültesi yıllarından biraz bahsedelim. Siz, çok önemli bir dönemde öğrencilik yaptınız. Siyasi alanda hareketli, gençlik hareketlerinin çok yukarılarda olduğu, yaygınlaştırıldığı, işçi eylemlerinin de çok yaygın olduğu, kültür sanat hareketlerinin, entelektüel, çalışmaların çok yoğun olduğu bir dönemde üniversite öğrenciliği yaptınız. Bize o dönemden kabataslak bahseder misin?

Kaya Taşçakmak: Çok doğru diyorsun. Yani o dönem tarihsel kayıtlara farklı geçtiyse, doğru özellikleri taşıdığı için geçmiştir. Biz o dönemde İstanbul'da bir süre Zonguldak Öğrenci Yurdu açılmadan önce farkı yerlerde kaldık. Örneğin Çorum Yurdu'nda kaldık. Örneğin özel pansiyonlarda kaldık. Ta ki 1965 yılında Zonguldak Yüksek Öğrenim Derneği tarafından Zonguldak Öğrenci Yurdu'nun açılmasına kadar. Şimdi o yıllar, biliyorsunuz; 68 kuşağının kendine özgün nitelikleri var. Ne mutlu bize ki o dönemi yaşadık. Ben hayatımın tüm evresinde 68'li olmaktan onur duydum. Niye onur duydum? O dönem, biliyorsun; öğrenci hareketleri çok farklıydı, yürürken ayağımızın altı delikti ama kafamızın içi delik falan değildi. Ne istediğimizi, neleri talep ettiğimizi çok iyi biliyorduk. Hatta toplum polisinin ilk kuruluşu, yanılmıyorsam o yıllara aittir. Toplum polisi, çevik kuvvet, "Fruko" denilen güçler o yıllarda kuruldu. İktidarlar, öğrencilerin kendi taleplerini engellemesinden çekindikleri için Toplum Polisi'ne çok özel yetkiler verdiler. Zonguldak Öğrenci Yurdu da o zamanın nitelik ve özelliklerine koşut olarak, kendince yadsınmaz yerini almış, devrimci çizgisini muhafaza etmiştir. O dönemlerde Zonguldak Öğrenci Yurdu'nun açılışında Yüksek Öğrenim Derneği'nin çok büyük payı var. İstersen bu konuyu biraz açalım.

Ali Kaya: Evet açalım.

Kaya Taşçakmak: Biz liseden mezun olurken, benim rahmetli, çok değerli arkadaşım Selçuk Coşkun; o zaman Zonguldak Yüksek Öğrenim Derneği yönetim kurulu üyesiydi. Bana; "Sizin Kilimli' de Yüksek Öğrenim Derneği'niz var, onu Derneğimize katalım" dedi. Ben de bir şaka yaptım; "Biz gelirsek, dernek elinizden gider" dedim, gülüştük. Daha sonra genel kurulu yaptık, katıldık. Dernek o tarihte, anlatmaktan onur duyduğum çok değerli bir abimiz Kamil Papila başkanlığında yapılan çalışma ile yurdu açtı. Bu çalışmada birçok avukat da yer aldı. Örneğin Satılmış Bayraklı, Azmi Karadeniz vardı. Satılmış abi, başkan yardımcısıydı. Zonguldak'taki gözle görülür, bilebildiğimiz birçok dernek yardımcı oldu. Ama Kamil abinin çalışmasına ayrı bir paragraf ayırmak gerekir. Daha sonra Vali Tevfik Başakar zamanında maalesef, yurdu yaymadan, basında teşhir etmeden, gizli kapaklı gibi sattılar, yazık ettiler.

Ali Kaya: Ben de o yurtta 1971-1975 arası, 5 yıl kaldım. İlginç bir yurttu. Hatta bir arkadaşla birlikte orada Duvar gazetesi çıkardık. Kantinde kızlar ve erkekler arasındaki duvarı yıktırdık. Kantine günlük gazete aldık. Satranç yarışmaları düzenledik. Kantin ve etüt salonunda iyileştirici düzenlemeler yaptık. Böylece, öğrenciler arasındaki başarı oranını arttırdık. Bizden sonra acılı bir kuşak, 78 kuşağı geldi. Çok acı çektiler. 1980 darbesi yapıldığı ve Yüksek Tahsil Derneği kapatıldığı gibi; Zonguldak Öğrenci Yurdu binası da altın hisse nedeniyle Özel İdare'ye devredildi. Vali Tevfik Başakar tarafından önce kiraya verildi, sonra da yakın arkadaşı olduğu söylenilen bir kişiye gizli kapaklı satıldı.

Kaya Taşçakmak: Biraz araya gireyim istersen; Zonguldak Öğrenci Yurdu'nun mülkiyeti ile ilgili ben biraz ilgilendim. Orada İstanbul'da Tapu'ya gittim, kayıtları inceledim. Ama vilayetle olan ilişkiyi çözemedim. Vilayet de bize bu konuda hiç yardımcı olmadı. Sendika devreye girdi. O da "Yüzde elli kontenjan verirseniz, yurdu satın alabiliriz" dedi. Biz o zaman onu kabul edemezdik ve de etmedik. Çünkü 68 kuşağının 1963-1970 yılları arası olan öğrenci hareketleri oldukça hareketliydi ve onlarla yüksek düzeyde ilişkilerimiz çok fazlaydı. Örneğin, yine saygı ile anıyorum; Deniz Gezmiş ile birebir ilişkilerimiz vardı.

Ali Kaya: Onları dinlemek isterim.

Kaya Taşçakmak: Örneğin Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği'nin kongresi yapılacak. Yer bulamadılar. Attila vardı. Bana; "Kongreyi yurtta yapalım" dedi. "Yapalım" dedik. Deniz de geldi. O ara sohbet ederken; Deniz'in, şikayetçi olduğu bir komiser vardı. Yanlış hatırlamıyorsam, Deniz bana adını Mehmet olarak söyledi. "Ya beni çok takip ediyor, takılıyor, canımı sıkıyor. Kafamı bozuyor" dedi. Ben de Deniz'e; "Ya boş ver. Adam polis, görev almış seni takip etmek için. Sen de onu bilmiyormuş gibi davranırsın olur biter. Sakın ters bir hareket yapma, aleyhine olur, zaten onlar da böyle bir fırsat arıyor" dedim. Biliyorsun; fakültede ilk işgal olunca, Deniz o komitenin başındaydı. Komite fakültede işgali başlattığı zaman, biz hukuk fakültesine girerken "işgal var!" diye bağıranlar 5 kişiydi. Birisi Deniz, birisi Gaziantep belediye başkanlığı yapan Celal Doğan, birisi bizim Azmi Bostancı ve 2 kişi daha vardı. Bu beş kişi, o zaman, kollarını uzatarak fakültenin önünü kapattılar. "Boykot var, fakülteye giriş yok!" dediler. O zaman, yani ilk boykot bu 5 kişinin ilan etmesi ve kollarını birbirine bağlayarak açması ile başladı. Onu da not düşmekte yarar var.

Ali Kaya: Yurdun ilginç insanları vardı. Bunlardan biri de az önce bahsettiğin Azmi Bostancı idi. Yurt müdürlüğü yaptı uzun süre. Bana da çok ters gelmişti baştan. Sert bir insan gibi gözüküyordu, ama onu "Karaelmas Karasevdam" kitabımda da yazdım. Müdürlüğü bıraktığında bir de baktık ki, bizim içimizden, parası pulu olmayan birçok öğrenciyi bedava yurtta barındırmış. Yani aslında pamuk gibi yumuşak bir kalbi olan abimizdi. Onu da burada saygıyla yad edelim. Onunla ilgili bir şey soracağım. Azmi abinin Cağaloğlu'nda polislerle bir kavgası var...

Kaya Taşçakmak: O kavganın hemen öncesinde, biliyorsun; Milli Türk Talebe Federasyonu'na el koyma olayı var. Tuna Öztamur vardı, Yıldız Öğrenci Derneği'nin başkanı. Tuna bize telefon etti; "Federasyona el koyacağız, oraya gelin" dedi. Yurttan ben, Aydın Papila, Azmi Bostancı, Orhan Papila, herhalde 10 kişi kadar arkadaş grubu oraya gittik, o gece federasyona el konuldu. Tuna, basına beyanat verdi. Aradan üç beş gün geçtikten sonra, yine Cağaloğlu'nda bir eylem yapıldı. Biz aşağı yukarı kalabalığın en önündeydik. Toplum polisi, o zamanın çevik kuvveti önümüzü kesti. Karşılıklı sertleştik. Azmi'yi, çok güçlü kuvvetli olmasına rağmen aramızdan aldılar. Bütün çabamıza rağmen geri alamadık. Kulakları çınlasın; Celal abi vardı, Yarbay Celal Küçük. Kurtuluş'ta inzibat amiri. Telefonla Celal abiyi buldum, "Polisler bir kaç arkadaşla birlikte Azmi'yi aldılar, ne yap ne et, onların elinden Azmi'yi kurtar" dedim. Celal abi o akşam Azmi'yi polislerin elinden karakoldan almış. Ama Azmi'yi alana kadar epey benzetmişlerdi. Hayatımda bu konularda pek az ağladım. Ertesi gün inan, şimdi aynı şeyleri, aynı duyguları hissediyorum; mahkeme salonunda duruşmaya çıkacak. Yani yüzü gözü o kadar şişti ki ağladım. Azmi'yi polisler jipte götürürken, kaskları ile dirsekleri ile vurarak; yüzünü, yanaklarını şişirmişler. Şimdi nerelerden nerelere geldik. O günün senin bahsettiğin; yurttaki öğrencilerinin çoğunluğu avukat. Azmi avukatlık falan yapmıyor ama İstanbul'da. Buradaki arkadaşlardan Aydın Papila burada. İdris Bahadır rahmetli oldu. Erol Mekik burada. Ali Turan Başar burada ve daha birçok arkadaşımız vardı. Yurt müdürlüğü yapan "Emice" dediğimiz Necdet abimiz vardı. Şimdilerde muhasebecilik yapan Işık Barkan, kulakları çınlasın; bizim Yeraltı Maden İş başkanı Çetin Uygur vardı.

Ali Kaya: Ahmet İnce de vardı değil mi?

Kaya Taşçakmak: Evet, Ahmet İnce de vardı. Keşke o talihsiz olay neticesinde vurulup ölmeseydi. Bu arada; Ahmet Aşık ve elektrik mühendisi Orhan Papila arkadaşlarımızı da sevgi ile anıyorum.

Ali Kaya: Şimdi senin meslek yaşamına gelelim: Avukatlığa kaç yılında başladın?

Kaya Taşçakmak: 1972 yılında staja başladım. Stajın yarısında askere gittim. Yani yanlış yaptım, avukatlığa başlayıp gitmek gerekiyordu. Yani 1972'de avukat oluyordum, 1974'te bitti askerliğim. O zaman avukat olabildim. 1974'ten bu yana da 41 sene avukatlık yaptım. Yönetim kurulu üyeliği ve yönetimin tüm kademelerinde görev yaptım, daha sonra 1994 - 1996 yılları arasında Baro Başkanlığı yaptım. Yaptığım tüm görevlerden ve Zonguldak Barosu'nun bir üyesi olmaktan hep onur duydum. Zonguldak Barosu, Türkiye'nin sayılı barolarından biriydi. Çok değerli başkanlar gördü. Burada Kamil abiye ayrı bir parantez açmamız gerekiyor, çok değerli bir abimizdi, erdemli bir insandı.

Ali Kaya: Yıllar önce seninle İstanbul'da, İstiklal Caddesi'nde karşılaştık. Daha sonra Kemal Özel de geldi. Birlikte Çiçek Pasajı'nda "Entel Ziya"nın yerine gittik. Hatta masamıza geldi, sohbet ettik. Onu anlatır mısın?

Kaya Taşçakmak: Entel Ziya ilginç bir insandı. O zamanki öğrencilerin çoğunu tanırdı, yardımcı olurdu. Birinin yolu pasaja düşüp de "Param yok, sonra hallederiz "dediğinde; Ziya, "Hayır" diyen bir adam değildi. Ziya, tam eski dilde denildiği gibi; "nevi şahsına münhasır" bir vatandaştı.

Ali Kaya: Sen onca sene avukatlık, baro başkanlığı ve yöneticilik yaptın. Bu süreçte Zonguldak'a önemli siyaset ve düşünce insanlarını getirdiniz. Bildiğim kadarıyla, senin onlarla iyi ilişkilerin vardı.

Kaya Taşçakmak: Evet, doğru; ama bunları Baro adına yaptık. İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Aziz Nesin geldi. Uğur Mumcu buraya ilk geldiğinde, Mehmet Bahadır'a rica ettik. Ankara'dan Uğur Mumcu'yu sendikanın arabasıyla Mehmet Bahadır alıp geldi. Uğur Mumcu'yu yemeğe götürdük. Sonra akşam, konferansta, çarşaflı türbanlı bazı bayanlar görüşmek istedi. Engellemek istedim önce, ama bırakın gelsinler dedi ve onlarla konuştu. Hiç unutmam; onlar Uğur Mumcu'ya teşekkür edip gittiler. Örneğin Bahriye Üçok bizim davetlimiz olarak konferansa geldi. Aziz Nesin'i; kulakları çınlasın, Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Karaçam ile birlikte getirmiştik.

Ali Kaya: Şimdi işin başka bir yönüne gelelim: Karşıda bir saz asılı. Duvarlarda özdeyişler var, şiirler var. Şiirlerin bir kısmında senin imzan var. Bildiğim kadarıyla şiir, öykü yazıyorsun. Biraz da sanat yaşamından bahsedelim mi?

Kaya Taşçakmak: Kilimli'yi yazıyorum. Şiirler, öyküler yazıyorum. Anılar var bunları öyküleştiriyorum. Arkadaşlar ve evdekiler, bunları kitaplaştırmamı istiyorlar.

Ali Kaya: Doğru, değerlendirmek gerekir.

Kaya Taşçakmak: Aliciğim; benim iki oğlum var. Biri turizmci, diğeri Yüksek Maden Mühendisi. Onların da birer kızı var. Bizim tüm çabamız; onların iyiliği ve var olması için. Ne yaparsın; bir şiirimde dediğim gibi; "Var olurken, varlıklı olunmuyor."

Ali Kaya: Kaya Abi senin şiirlerini çok seviyorum. Bir şiirini de ben okuyabilir miyim? Bir şiir verebilir misin?

Kaya Taşçakmak: Buyur. Fena şiir değildir...


TUTANAK

Şimdi iki, bilemedin üç kadehte
tamam işin
Oysa bir ufaktan sonra
ağzını elinin
tersiyle silerdin

Onlar geride kaldı
"Kalama" ver belki
Bir şeyler yakalarsın düne değin
Sen ki yarım saatlik muhabbette
İki fıkra
Bir-iki güzel şiirden sonra
Mutluluğu resmederdin

Onlara "nostalji" diyorlar şimdi
Haydi, bırakma ipi
Fotoğraflarda netlik yoksa
"Flu" ise de görüntüler
Ne derlerse desinler
aldırma
İrdelenecek, incelenecek
Hiçbir soru yok ardında
Sen hazırlamadın koşulları da
Var olmaya uğraşırken
Varlıklı olunamazdı ya...
Uzatma!

Bıraktığın "cebi delik" de olsa
Fotoğraflarına bakılabilecek
bir yaşam
Hem de onurla!...

Ali Kaya: Valla abi, bence bu şiirde sen varsın. Söylemek istediğin başka bir şey var mı?

Kaya Taşçakmak: Bugüne gelene kadar hep yanımda olan, her şeyime katlanan, fedakarlık eden eşim Türkan Taşçakmak'a, oğullarım Taşcan ve Okan'a, torunlarım Aslı Can ve Yağmur Ekin'e çok teşekkürler. Dilerim ki; biz yokken, peşimden "Dedemiz, babamız iyi insandı" diye yolculasınlar.


Sonraki yazı: Taşçakmak'ın Kilimli Anıları