Değerli okurlarım; 1990'lı yılların başlarında, Ankara'da öğrenciliğe başlayan oğlumuz, bir yıl bir arkadaşı ile kaldıkları evde sorunlarla savaştıktan sonra, ikinci yılda onun için bir öğrenci evi almaya karar vermiştik. Bu arada, Gazi Mahallesi'nde, caminin karşısındaki yamaçta bulunan bloklardan birinden bir daireye talip olmuştuk.

Emlakçı, aynı katta olan, aynı nitelikteki dairenin bazıları için oldukça farklı fiyatlar söyleyince, sebebini sormuştuk. O da, pahalı olanların yeşil alana baktığını söylemişti. Yerine gittiğimizde, "yeşil alan" dediği yerin, iki blok arasında kalan, üzerinde üç-beş ağaç bulunan, 150-200 metrekare büyüklüğündeki bloklar arası boşluk olduğunu gördüğümüzde şaşırmıştık.

Emlakçıya, "Yeşil alan dediğiniz yer, o aradaki üzerinde üç-beş ağaç olan yer midir?" diye sorduğumuzda, "Evet, o yerdir. Henüz düzenlemesi tam yapılmadı" dediğinde, kendisine, "Ya bizim Zonguldak'ta yeşil olmayan, yeşile bakmayan yer bulunmaz. Üstelik denize de bakar. Ancak hiç para da etmiyor" dediğimde, "Sen onları buraya getir, birlikte köşeyi döneriz!" sözlerini unutamam. (Biz de, dairelerin, ne yeşil alana bakanını, ne de bakmayanını alamamıştık.)

Zonguldak'ın yeşilini, denizini, deresini, havasını, akarsuyunu başka yerlere taşıyıp değerlendirmek mümkün olamayacağına göre, bu ve diğer taşınması mümkün olmayan değerlerinin yerinde değerlendirmesinden başka çarenin olmadığı ortada.

Gerçekten de, denize bakan, yeşil ile iç içe olan bir sitenin, site içindeki bir bloğun, bloktaki bir dairenin, bakmayanlarına, ya da uzağında olanlarına göre daha değerli olduğunu söylemek için emlakçı veya gayrimenkul yatırım uzmanı olmaya gerek yoktur. Büyük otellerde de denize, yeşil alana bakan odaların fiyatlarının farklı olduğunu da biliyoruz. Bu farkın, (Zonguldak bölgesi istisna!) beldeler, bölgeler, ülkeler için de geçerli olduğuna kuşku yoktur.

Bölgemiz, yeşilin en yeşiline, denizin, suyun en güzeline; kışının üşütmediği, yazlarının yakmadığı bir iklime sahip iken; yöre insanı, bu nimetleri bırakıp da, kışlarının dondurduğu, yazlarının kavurduğu, denizinin serinletmediği; insanların üst üste yaşadığı; trafiğin çile, her şeyin hormonlu olduğu kentlere, bozkırlara, neden göç ediyorlar; buralarda, asgari ücretle çalışmaya, beğenilmesi zor işleri yapmaya razı oluyorlar? Kendilerine bu durumun nedeni sorulduğunda, yanıtları da, "O dedikleriniz karın doyurmuyor ki" oluyor.

Zonguldak coğrafyasının; ülkemizde, yılda 250 mm dolayında yağış alan Iğdır gibi illerin beş-altı katı yağış aldığı biliniyor. Sadece bu durumun bile, bir bölge için ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlayabilmek için, insanın uzman olmasına da gerek yoktur. Okullarımızda, bu nimetlerin, okulları biter bitmez, Zonguldak'tan ayrılması muhtemel olan çocuklarımıza neden anlatılamadığını anlamak da zordur.

[*] [*] [*] [*]

Değerli okurlarım; çok güvendiğim bir-iki kaynaktan (!), bu çarkı tersine döndürmek için, Zonguldak ile ilgili mega gelişmelerin gündemde olduğunu öğrendim. Bu güzel gelişmelerin öğrenebildiğim kadarını burada sizlerle paylaşmak istiyorum!

Devletimiz, sonunda, denizin 650 metre altında, omuzda taşınan maden direğinden domuzdamı yapılarak; sarma, boyunduruk atılarak, grizuyla, göçükle savaşılarak çıkarılacak kömürle, Zonguldak coğrafyasında yaşayanların ve yaşayacak olanların refah içinde yaşatılmasının mümkün olamayacağına inanmış.

[*] [*] [*] [*]

İLİN SEÇİLMİŞ VE ATANMIŞLARININ, STK'LARININ BAŞARISI!

İlin, özellikle iktidar partisi seçilmişlerinin, atanmışların ve sivil toplum örgütlerinin birlikte sürdürdükleri, uzun, canhıraş uğraşları, sonunda sonuç vermiş. Vatandaşın, "Karın doyurmuyor ki!" dediği nimetlerin karın doyurur hale dönüştürülmesi için çılgın projeler olarak nitelendirilebilecek yasal düzenlemelerin; plan ve projelerin hayata geçirilmesine karar verilmiş!

Sayın Cumhurbaşkanımızın özel ilgi ve talimatları ile bir uzmanlar heyeti oluşturulmuş. Bu heyetin, aylar alan çalışmaları sonucunda, bölge coğrafyasının bugünlere kadar değerlendirilmeyen ekonomik potansiyelinin, devrim niteliğinde bir yaklaşımla değerlendirilmesi; işe-aşa dönüştürülmesi seferberliğinin yol haritası ortaya çıkmış. Ortaya çıkan bu harita, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın beğenisini de kazanmış.

Bu düzenleme ve planlamalarda, devlet (minyatür bir GAP yaklaşımı ile), gerekli organizasyonu, altyapıyı yapan; yöre insanını ve yerel oluşumları, özel sektörü destekleyen bir konumda olacakmış.

Bu yol haritasında, mevcutları şimdiden bölgemizi yaşanamaz hale getirme aşamasında olan termik santrallere; tamamen ithal kömürle çalışacak olan 7-8 yeni dev santral ekleme başvurularının gündemden çıkması da söz konusuymuş. Bu sayede de, bu santrallerin, bölgemizi yaşanacak bir coğrafya olmaktan çıkarması kaçınılmaz olan zehirli gaz, kül, atık su zararlarından; üretilecek elektrik enerjisini taşıyacak olan yüksek gerilim otoyollarının zararlı etkilerinden kurtuluşu da sağlanmış olacakmış.

Öğrenebildiğim kadarıyla, bu yasal ve yönetimsel düzenlemeler, projeler kapsamında çıkarılacak olan "Zonguldak Kanunu" ile madenciliğin daralmasından kaynaklanan ekonomik kayıpların ve ülke genelinden farklı olarak 90 yıl süren yasaklama sonucu oluşan mülkiyet hakkı gaspının neden olduğu ekonomik ve sosyal içerikli faturanın karşılanması; ilin sahip olduğu doğal kaynakların, değerlendirilmesinde etkin devlet desteğinin sağlanması gibi temel hususlar yer alacakmış.

Zonguldak Mastır Planı ve Bölgesel Projeler kapsamında da;

[*] Kırsal kesimde, ekonomik değeri olmayan küçük ve dağınık tarım arazilerinin, köyler bazında, bölgeye özel arazi toplulaştırması yolu ile birleştirilerek ve toplulaştırma alanları içinde kalan hazine ve orman arazileri, mera alanları da katılarak, 500-1000 dönüm gibi büyüklüklerde, köy halkının hissedarı olduğu tek parsellere dönüştürülmesi,

[*] Benzer şekilde, il coğrafyasındaki verimsiz ormanlar ve orman arazileri, meralar ve hazine arazileri üzerinde de, 1000-1500 dönüm gibi büyüklüklerde müstakil arazi parçaları oluşturulması ve her iki yolla oluşturulan bu geniş arazi parçalarının, konumuna ve durumuna uygun olarak; kestane, ıhlamur, defne ormanı; ceviz, (Dr. Tomris Hanımın başlangıcını yaptığı) mavi yemiş, dut, fındık çiftliği gibi tarımsal faaliyetler; hayvancılık, tarım, orman ve diğer amaçlı endüstriyel faaliyetler gibi amaçlar için değerlendirilmek üzere yöre halkına, halkın oluşturduğu tüzel kişilere ve de özel sektör kuruluşlarına tahsis, kiralama gibi yollarla kazandırılması sağlanacakmış.

[*] Arazi eğimlerinin yerleşime uygun olduğu, özellikle 150-300 metre yükselti kuşağındaki deniz gören, yeşil ile iç içe olan (Sücüllü, Aşağı Çayır gibi) büyük köy yerleşim alanları mücavirinde, dere ağızlarında, planlı yeni yerleşim ve turizm faaliyet alanları oluşturulacakmış,

[*] Her türlü alt yapı hizmetleri devlet tarafından gerçekleştirilecek olan bu yerleşim alanları, şimdilerde sit alanı olarak korunmakta olan (Fransızların eseri!) Fener Mahallesi gibi emekliler, öğretim üyeleri ve tüm doğa ile iç içe yaşamayı sevenler için çok çekici yaşam alanları olacakmış.

[*] Ülkenin fazla yağış alan bölgesi olmasının bir nimeti olan su varlığının değerlendirilmesi kapsamında; Değirmenağzı, Kocaman Dereleri gibi su ve havza durumu uygun olan ve suları boşa akan akarsu varlıklarının; içme suyu, enerji üretimi, balıkçılık, turizm ve rekreasyon alanı gibi amaçlar için değerlendirilmek üzere, gölet ve barajlarda depolanması ve işleticiler eliyle değerlendirilmesi gibi projeler yer alıyormuş.

Yine bu projeler içinde;

[*] Bakacakkadı Yüzüncü Yıl Tesis alanında, (tercihen, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği gibi) güçlü bir devlet dışı kurum tarafından, butik bir teknoloji üniversitesinin (uygulama ağırlıklı teknik üniversitenin) kurulması,

[*] Zonguldak Limanı'nın doldurulması ve kazanılacak alana, TIR Parkı ve lavuar alanlarının da katılması ile oluşacak geniş alanın, il merkezinin ticaret, turizm ve kültürel faaliyetlerin merkez alanı olarak değerlendirilmesi,

[*] İl karayolu ulaşım ağının, bu yeni stratejiye uygun olarak revize edilmesi; Zonguldak, Kozlu, Çaycuma, Ereğli şehir geçişlerinin biran önce gerçekleştirilmesi gibi konular da gündemdeymiş.

Bu arada, bölgenin, madencilik kültürü ve geçmişi göz önünde bulundurularak, kömür ve diğer maden varlıklarının değerlendirilmesine yönelik; özellikle de toprak-kil endüstrisi girişimleri, devletten en çok teşvik görecek faaliyetler arasında olacakmış.

Tüm bu atılımların, Filyos Projesi ile de entegrasyon içinde ve büyükşehir belediyesi statüsünde olacağı da ifade ediliyormuş.

[*] [*] [*] [*]

Değerli okurlarım; "Ölme eşeğim ölme, otlar yeşerince ye!" demeyiniz. Olmaz olmaz; böyle bir Zonguldak'ta kim yaşamak istemez?

Durum, Zonguldak'tan gitme ve Zonguldak'ta kalma niyetinde olanlara saygı ile duyurulur.

(!): Güvenilir haber kaynağım, görmüş olduğum bir rüyadır.

[*] [*] [*] [*]

Not: Aynı rüyada, Zonguldak-Çaycuma yolunu 25 kilometreye düşüren ve Zonguldaklıların, sabah kahvaltılarını yol üzerindeki Ören Köyü'nde ya da Çaycuma'da, Filyos kenarında yapmalarını sağlayacak olan "Yoğurt Yolu"nun ve 1900 model "Zonguldak-Beycuma- Devrek Nostalji Yolu"nun Karayolları ağına dahil edildiğini de gördüm.

[*] [*] [*] [*]

Hepinize güzel rüyalar dileği ile...