Ankara’daki bürokratlar boşuna Zonguldak’tan bıkmamış…

Proje istiyoruz, istenen proje hakkında en az 10 ayrı fikir ortaya çıkıyor.

Biz gazeteciler başka tarafa, siyasilerin her biri başka tarafa, mahalleliler başka tarafa…

Malumunuz, 400 yataklı yeni Atatürk Devlet Hastanesi’nin yapımı “müteahhit faciası” sonucu durunca, eski hayaller yine gündeme geldi.

Bu hayallere, tabii ki yenileri de eklenince, gündem hastane yeri oldu…

Ben ve birçok kişi, özellikle ulaşım ve kent merkezi trafiğini düşünerek, en makul yerin 69 Ambarları olacağını düşünürken, alanın resmi kurumlara tahsis edilmesi nedeniyle bunun mümkün olmayacağı iddia ediliyor.

Ben yine de oranın hayalini kurmaya devam ediyorum.

Zira 69 Ambarlarını bu noktaya getirebilen irade, bir çırpıda işi hastaneye de çevirebilir.

Yinelemek gerekirse, başlayan inşaat alanına ise, en az 3 sağlık kurumunun idari binası yapılarak, devletin aylık en az 80 bin lira ödemekten kurtulabileceğini savunuyorum.

İnağzı Mahallesi’ne ve mevcut yere yapılması gerektiğini savunanlar da az değil.

Bütün bu gündemde yepyeni bir açılım sağlayacak yeni yer üzerinde durulduğu konuşuluyor.

Bu yer, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Merkez Atölyesi’nin bulunduğu alan…

Ankara’da dahi burası gündeme gelmiş…

“Merkez Atölyesi” denilince, GMİS’ten Ahmet Akgün Ağabeyimiz hemen tavır yapacaktır. Ama artık buranın taliplileri de artıyor.
Malumunuz; bir dönem Merkez Atölyesi’nin Karadon veya başka bir Müesseseye daha modern yapıyla taşınıp 4 bin 500 öğrencinin okuduğu Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Mühendislik Fakültesi’nin buraya yapılması gündeme gelmişti.

Sonuç; kent merkezine sinerji katacak Mühendislik Fakültesi taşınamamış, yeni bina, kampüsün içine yapılmak durumunda kalmıştı.

Merkez Atölyesi’ndeki çok yetenekli ustalarımız da, yeni imkanlar sunulmadığından körelmeye devam etmişti.

Yeni hastane yeri için Merkez Atölyesi’nin bulunduğu alan…

Ne dersiniz?

Olur mu?

[*] [*] [*] [*]

Balığa uçmayı öğretmek!

Bir eğitimci ağabeyimizle sohbet ediyoruz. “Eğitimde yıllarca, ‘balığa uçmayı, kuşa yüzmeyi’ öğretmeye çalışıyoruz” diyerek, bunun yanlışlığına dikkat çekip, herkesin yeteneğine göre küçük yaşta mesleğe yönelmesi gerektiğinin üzerinde durdu.

Düşününce, gerçekten öyle yapıyoruz…

Her anne-baba, aslında iyi niyetinden de olsa gerek, “Benim çocuğum doktor, avukat, mühendis olsun” gibi şartlanmış şekilde en yüksek ve prestijli meslek sahibi olmasını istiyor.

Bu istek, liseyi bitirinceye kadar devam ediyor.

Hatta lisede sayısal veya sözel bölümler, arkadaş çevresine veya ailenin zorladığı mesleğe göre belirleniyor.

Genelde “Türk her şeyi yapabilir”, özelinde ise, “Benim çocuğum yapar”, “Komşunun çocuğundan neyi eksik?” gazı ile eğitimde çocuklarımıza eziyet, geleceğimize ise adeta pranga vuruyoruz.

Bu konuda belki de devletin inisiyatif kullanıp yönlendirmeyi çocukların becerisine, ihtiyaç duyulacak mesleklere göre yapması gerekir.

Sözün Özü;

Balığa uçmayı, kuşa yüzmeyi öğretmektense…

Bırakalım; balık yüzsün, kuş uçsun…

GÜNÜN SÖZÜ:

“Şehrin ve BEܒnün gelişmesi için işbirliği yapmamız şart…”

BEÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Özer


SÖZÜN ÖZÜ:

“Eğer planınız bir yıllıksa, pirinç ekin... Eğer planınız on yıllıksa, ağaç dikin... Eğer planınız yüz yıllıksa, çocukları eğitin...”

Konfüçyüs