Her gün yorucu.
Her gün zor.
Tatil nedir?
Bilen yok.
Büyükler böyle.
Tatili biz bilirdik.
Çocuklar.
Daha doğrusu öğrenciler.
On beş tatil.
Yaz tatili.
Hafta sonu tatili.
Okula gitmediğimiz günler tatil.
Ne yapardık tatillerde.
Yaşımıza göre...
İş becerimize göre.
Mevsime göre.
Çobanlık yapardık.
Mısır otu kazardık.
Ekin biçerdik.
Dağda odun hazırlayıp, katır ile odun taşırdık.
Ekin taşırdık.
Harman döverdik.
Değirmene mısır-buğday öğütmeye giderdik.
Kısacası...
Büyüklerin meslek gerektiren işler haricinde kalan tüm işlerini yapardık.
Hatta mesleki beceri gerektiren işlere de çıraklık yapardık.
Kısacası.
Tatil diye bir olgudan haberimiz yok.
Dünyamız küçüktü.
Hayallerimiz küçüktü.
Biz küçük şeylerden mutlu olurduk.
[*][*][*]
Biz demişken.
Hep bizdik.
Bireyler yoktu.
Büyüklerin işleri daha ağır.
Bir kadın düşünün.
Sabah gün ışığıyla kalkar.
Gece karanlığında bitkin düşünceye kadar karınca gibi çalışır.
Sabah kalkar.
Önce ateşi yakar.
Kahvaltı hazırlar.
Öğle yemeğini hazırlar.
Ekmeği pişirir.
Gün ışıdığı zaman çocukları uyandırır.
Ahırdaki hayvanlara yem verilir.
İşe gidecekler uğurlanır.
Çobanların azığı hazırlanır.
Herkes evden gider.
Kadın yemekleri çite doldurur.
Sırtlanır.
Tarlaya gider.
Hele hele birkaç çocuk varsa.
Kiminin elinden tutar.
Kimini kucağına alır.
Ağlayan, sızlayan...
Üste yok, başta yok, ayakta yok...
Çilenin fotoğrafı çekilecek olsa.
Tek kareye böyle sığar.
Gün boyu tarlada çalış.
Akşam eve dön.
Yine yoğunluk.
Süt verenler elle sağılır.
Dağdan, yaylımdan gelenler ahıra bağlanır.
Akşam yemeği.
Derken ilk fırsatta komşuya gidilir.
Çat kapı.
Eline bir parça ekmek alırsın.
Çocukların elinden tutarsın.
Komşuya gidersin.
Onlarda da durum aynı.
Misafirlik.
Bir saati geçmez.
İnsanların yorgunluktan canı çıkar.
Ama yine de birliktelikten ayrılmazlardı.
Şimdilerde aynı evde çocukların yüzünü göremiyoruz.
Herkes rahatından bayılıyor.
Bir masada yemek yenmiyor.
Aile fertleri sanal dünya ile tanıştığından buyana herkes kendi dünyasında...
İhtiyaç molaları hariç görüşemiyoruz.