Çelik çomak.
Körebe.
Saklambaç.
Çukur.
Tek kale veya çift kale maç.
Çocukluğumuzun oyunları.
Hepsi rakip isteyen.
Hepsi ekip isteyen.
Hepsi birliktelik ve kalabalık isteyen oyunlar.
Bizi bulunduğumuz yere bağlayan.
Köklerimiz.
Onun için ayrılamıyoruz köyümüzden.
Mahallemizden.
Kısacası Zonguldak'tan.
Gidenler var.
İstatistikler her yıl yayımlanıyor.
Sayımız azalıyor.
İçlerinde tanıdıklarımız var.
Çoğu mutsuz.
Mutlu olanlar da var.
Hepsi bıraktığı yeri özlüyor.
Bazen aş...
Bazen iş...
Bazen eğitim...
Kısacası...
Hayatının ilerleyen kısmını daha müreffeh yaşayabilmek için terk etmek zorunda kaldığı yeri özlüyor.
O günleri özlüyor.
[*] [*] [*] [*]
Hayatın son merhalesinde geri dönenler var.
Onlar da geri dönünce aradığını bulamıyor.
Başlıyorlar anlatmaya...
- Biz eskiden...
Çocukluk arkadaşlıkları.
Komşuluklar.
Yardımlaşma.
İmece.
Küçüklerin sokak oyunları.
Büyüklerin kahvehane muhabbetleri.
Avcılık anıları.
Bitmiyor.
Yeri de doldurulamıyor.
[*] [*] [*] [*]
Eskiye dönülmüyor.
Yeniler, eskilerin yerini tutmuyor.
İki arada.
Bir derede.
İnsan öylece kalıyor.
[*] [*] [*] [*]
Tıpkı dünya gibi...
Ne dünyaya yerleşebiliyoruz.
Gurbetimiz.
Ne ahirete hazırlanabiliyoruz.
Asıl vatanımız.
Gideceğimiz sonsuzluk.
Dengeyi bir kurabilsek.
Dünya bir gurbet.
Dünyanın da gurbetinde var olmak için kendimizi heder etmeyeceğiz.
Ahiret asıl vatan.
Sonsuzluk.
Hem orası için hazırlanacağız.
Hem de dünyadaki sılamızı terk etmeyeceğiz.
Maalesef dengeyi kuramıyoruz.
Bazen bizden kaynaklanıyor.
Bazen şartlar öyle oluşuyor.
Nihayetinde...
Hayat akıp gidiyor.
Iskalıyoruz.
[*] [*] [*] [*]
"Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur..."
Yunus Emre böyle diyor.
Bizim de dünyalığımız olacak.
Olmalı da.
Müslüman güçlü olmalı.
Ama bu durum dert edecek kadar ileri derece olmamalı.
Bu dünyada kalacak halimiz yok.
Bulunduğumuz yerden başka yerlere de gidecek halimiz yok.
Zonguldak hassasiyetimiz bunun için.
Gelip geçiciler, çoluk çocuğumuzun geleceğini heder etmesin.