Ormandan kırma.
Atadan kalma.
Birkaç dönüm arazi.
Çocukları böl.
En az beşte bir.
Torunlara böl.
En az üçte bir...
Yüz dönüm arazi bir anda 7 dönüme düşüyor.
Sonra sorun...
Eskilerin tabiriyle...
Avuç içi kadar toprak.
Kim ekip-biçecek?
Ne ekip-biçecek?
İlk bölünmeden sonra göç başladı.
- Hadi şehre gidelim.
- Ne yer ne içeriz?
- Boğulacaksak da büyük denizde boğulalım.
- Biz çektik, çocuklar çekmesin.
- Çocuklar okusun.
Vesaire...
Köyden umut kesildi.
Daha doğrusu...
Köy artık yetmez oldu.
Hayde bakalım şehre göçüyoruz.
Göçtük.
İş yok.
Meslek yok.
Kalacak ev yok.
Yiyecek ekmek yok.
İş öğrendik.
Meslek edindik.
Kiralık ev bulduk.
Çocukları okula gönderdik.
Kimi okudu.
Kimi köyden gelenlerin kalfası oldu.
Velhasılı...
Köye sığmadık.
Köy yetmedi.
Şehre göçtük.
Şimdi de şehir yetmiyor.
[*][*][*]
Bu arada köyler ne oldu?
Torunlar da böldü.
Sonrası bölemedi.
Bilmem kaç yüz hisseli tarlalar orman oldu.
Eken yok.
Ekmek isteyene izin veren yok.
[*][*][*]
Ne olacak?
Öncelikle tarım arazilerindeki hisse sorunu çözülmeli.
İşlenecek araziye dönmek isteyene teşvik verilmeli.
Her türlü teşvik.
Eğitim...
Para.
Hibe...
Pazar...
Velhasılı...
Köyüne dönmek isteyenin arazisi olmalı.
O araziyi işleyecek donanıma sahip olmalı.
Çok değil...
Yeni hayatlar kurtulur.
Çok değil.
Birazcık üretim olur.
Çok değil.
Fiyatlar biraz aşağı iner.
Olur...
Ancak biraz zaman alır.
Bugünden yarına olmaz.
Biliyoruz.
En azından adım atılmalı.
Yaşadığımız sorunlar da dünden bugüne ortaya çıkmadı.
Görmezden geldik.
Gözlerimizi kapadık.
Beni sokmayan yılan bin yaşasın dedik.
Aynı gemide olduğumuzu unuttuk.
Şimdi gemi su alıyor.
Hep birlikte ağlıyoruz.
[*][*][*]
Bir sorun yaşıyorsak.
Kimse dışarıdan gelip çözmeyecek.
Biz çözeceğiz.
Üreterek, çalışarak çözeceğiz.
Herkesi olması gereken yerde tutarak çözeceğiz.
Her yeri...
Her makamı liyakat sahibi insanlara teslim etmeliyiz.
Sonra taşlar yerine oturur.