Bu kadar gazetecinin bizim karşımızda "birlik" olması tesadüf olabilir mi?
Ama hepsinin ortak bir noktası var... Anlamıyorlar!
Mesela, diyorlar ki,:
"Abin 'ihale alsın' diye bürokratları yıpratmaya çalışan sen değil misin?"
Böyle zeka yoksunu bir yaklaşım olabilir mi?
Diyelim ki, ben yazılarımla bürokratları yıprattım.
Ağabeyimin şirketinin yeterliliği yoksa teminatı yoksa ihale edilen konuda iş bitirmesi yoksa ve ihaleye giren diğer şahıslardan daha uygun teklif vermemişse, ihaleyi nasıl alacak?
Zonguldak'ta ihaleler davetiye usulü yapılmıyor ki...
Bu arada, bir şey söyleyeyim...
Ağabeyimin şirketi, Zonguldak'taki en yüksek müteahhitlik karnesine sahip iki-üç şirketten biri...
O nedenle büyük iş olduğunda iki-üç şirket giriyor.
Bunlardan biri de ağabeyimin şirketi oluyor.
Ağabeyim, benim işime asla karışmaz, ben de ağabeyimin işine karışmam.
Ağabeyim siyasete girdiğinde zaman zaman oturduk, konuştuk.
Ağabeyim dedi ki:
"Senin işin gazetecilik... Sen bu işten geçiniyorsun. Bense, siyaseti hizmet için yapıyorum. Asla karşı karşıya gelmeyiz. Biri bırakacaksa, ben bırakırım. Sen işine bak."
Ağabeyim üzerinden beni, benim üzerimden ağabeyimi yıpratmaya çalışanlar; avuçlarını, yetişebilirlerse, başka yerlerini yalasınlar!
Ağabeyimin şirketi, bir yıl ihaleye katılma yasağı almıştı. Mahkemeye başvurdular. Mahkeme, onları haklı buldu ve ihale yasağı 6 ay sürmeden kalktı.
Nitelikli dolandırıcının yazdığı yalanları tekrar tekrar yazmak, sizi "nitelikli" yapmaz!
Niteliksiz yapar!
Bu arada, böyle eleştirdiğiniz şirketten para almayın, istemeyin. Almışsanız, geri ödeyin.
Siz, namuslu insanlarsınız!

Dünya kadar malın olacağına
fındık kadar memen olsun!
Sözün orijinalini biliyorsunuzdur!
Ama ben böylesini uygun gördüm! Lastik kafalı anlamamış olabilir! Ona biriniz anlatsın!
"Dünya kadar malın olacağına fındık kadar memen olsun yeter."
Bu sözün muhatabı, oyuna yeni bir oyuncu daha soktu!
O günden bu yana kaçıncı oyuncu bu?
Bizim, bel altı, imalı yazılar yazdığımızı ima edenlerin yazılarının içinde; işadamlarına, politikacılara yönelik bel altı imaları siz de okuyorsunuz!
Hz. İsa'nın İncil'de geçen kıssasını hatırlatalım... "Zina yaptığı iddia edilen bir kadını taşlamak için can atan topluluğa Hz. İsa şöyle der:
'İlk taşı, günahsız olan atsın.'
Kimse taş atamaz. Kadın da affedilir."
Benim hatam, o "taş"ı atmaktı!
O akşam, o aleme gelmese, orada içkiyi fazla kaçırmasa ve kocasını arayıp, "Ben bu akşam eve gelmiyorum. Annemde kalacağım" deyip işadamının evinde kalmasa, hiç sorun olmayacaktı!
Ama ben o akşam masadaki tüm erkeklerle dolaylı-dolaysız görüştüm.
"Masaya sarhoş geldi. İçmeye devam etti. Ve işadamının evinde kaldı" dediler!
Bizde yalan yok! İlk taşı biz attık!

Mernuş!
Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Üç Dil" şiirini biliyorsunuz!
"En azından üç dil bileceksin.
En azından üç dilde...
Ana-avrat dümdüz gideceksin!
En azından üç dil...
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya...
Ne şu, ne busun.
Oğlum Mernuş...
Sen, otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun..."
Kafayı bize takan üç-beş kişi var.
Ben de onlara diyorum...
"Oğlum Mernuş...
Sen, otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
Ve siz, su katılmamış oryantal çocuğusunuz!"

Günün Fıkrası: Alzheimer...
Fadime'nin kısmeti çıkmaz. Yaş, 70 olmuş... Hala bekar... Konu-komşu illa "Evlen" diye sıkıştırır.
"Seni Temel'e verelim, onun yaşı 85... Sana fazla ilişmez" derler. Fadime, Temel ile evlenir. Aradan bir ay geçer. Konu-komşu sorar, "Nasıl?" diye... Fadime, "Temel'e 'Yaşlı' dediniz, anamı ağlattı. Her gün istiyor" der. Millet şaşırır... Kahvede Temel'i sıkıştırırlar, "Ula Temel, yaş 85... Her gün nasıl yapıyorsun?" diye...
Temel de, "Ula, Alzheimer oldum. Yaptığım her şeyi unutuyorum" der.