"Gökçebey Organize Pavyonlar Bölgesi"nde, geçen hafta silahlı bir olay yaşandı.
Daha önce de defalarca olay oldu. Bu mekanlar yapılırken de büyük olaylar oldu.
Gökçebey Belediye Başkanı Vedat Öztürk, bu işleri seviyor! Alkolü seviyor, eğlenmeyi seviyor! Bu mekanların elinin altında olmasını istiyor! Ama o başka mekanların altında kalıyor!
Gökçebey'e "Organize Sanayi Bölgesi" kurulmadan "Organize Pavyon Bölgesi" kuruldu.
Bu başarı, Vedat Öztürk'e ait...
Biliyorsunuz, bu mekanlar yapılırken, dönemin İlçe Jandarma Komutanı karşı çıkmış, o nedenle tayini çıkartılmıştı!
Sonra Belediye Başkanı Vedat Öztürk, AK Parti'den ve Belediye Başkanlığı'ndan istifa etmek zorunda kalmıştı!
Vedat Öztürk, bu davadan yargılanıyor. Yargı süreci son aşamaya geldi.
Derviş hikayesi...
Sıra kimde?

Stokçu; esnaf değil, vatandaş...
"Yağa zam gelecek" diye insanlar marketlere hücum ediyor, üçer-beşer yağ alıyor. Elde yağ kalmayınca, fiyat artıyor. Bu durumda stokçu; satıcı mı, arsızca davranan vatandaş mı?
"Akaryakıta zam gelecek" diye istasyonlarda kuyruk oluşturmanın izahını yapabilir misiniz?
30-40 lira kar etmeyi planlayan kafa, o yakıtı almaya giderken, sırada beklerken ve dönerken daha fazlasını harcamıyor mu?
Kuyruk; yokluktan değil, varlıktan...
Arsızlıktan...
Kurnazlıktan...
Yağ kuyruklarında da aynı mantık var. Bu milletin "yağ" sevdası nedir arkadaş?
Bu durumu, ekonomideki kötü gidişle açıklayamazsınız.
Pandemi sürecinde kuyrukları görmüştünüz, değil mi?
Sanki savaş çıkmış, kıtlık yaşanmış gibiydi...
Kazanan marketler olmuştu.
Kaybeden halkımız...
Şimdi yine öyle...
Bir sakin olalım.
Arsızlık yapan esnafımız-marketimiz yok mu?
Elbette var.
Allah gözlerini doyursun!
Ama bu iş, tek taraflı değil...
Onu söylemek istedim.

Pusula ve diğerleri...
Bizim gazeteciliğe başladığımız yıllarda Kemal Sönmez ve Ali Bahadır vardı. İki gazeteci bir araya gelse, onları konuşurdu. Ben, Kemal Sönmez ve Ali Bahadır'la çalışan ender gazetecilerden biriyim.
İkisini de çok iyi tanıyorum.
İkisiyle de çalıştım, ikisiyle de çatıştım.
Son 20 yıl, gündemde olan gazetecilerden biriyim.
"Damlayan su taşı deler. Taşı delen suyun gücü değil, sürekliliğidir" ilkesinden hareketle hiç durmadım.
Meslektaşlarımın tembelliğine ayak uydurmadım.
Hep çalıştım, daha çok çalıştım.
Çalışmaya devam ediyorum, edeceğim...
Son yıllarda yerel basındaki güç dengeleri değişti. Pusula ve diğerleri gibi çok açık ve net bir fotoğraf çıktı ortaya...
Bir de olaylara ve kişilere nötr kalan gazeteciler var!
Biz, bu yalnızlıktan şikayetçi değiliz.
Bu yalnızlık, bizim tercihimiz.
Biz de biliyoruz; yağcılığı, yalakalığı...
32 yıl boyunca ne yağcılar, yalakalar gördük.
Bir arpa boyu yol alamadılar.
Biz yazarız, onlar üzerine konuşur.
Bugünkü manzara budur.
Köşe yazanlara, ekranda konuşanlara bakın, ne demek istediğimi anlarsınız!

Günün Fıkrası: Tuvalet...
Adam, yeni bir ev yaptırmaya karar vermiş.
Bir mimara gitmiş, proje konusunda konuşurlarken, sıra tuvalete gelince, mimar sormuş:
"Tuvaleti nasıl istersiniz? Alaturka mı olsun, alafranga mı?".
"İkisi arasında ne fark var, mimar bey?" demiş adam.
Mimar açıklamış:
"Alafranga tuvalet, Batılı siyasi liderlere benzer. Dört vidasını söktün mü; tuvaleti de, modeli de kolayca değiştirirsin... "
"Çok enteresan, ya alaturka?" diye sormuş adam.
"Adı üstünde.... Alaturka tuvalet de bizim liderler gibidir. Değiştirmek için bütün tuvaleti kırman lazım..." demiş mimar.