Amasralılar Kemal Uluser'i anıyor mu?
Amasralılar Kemal Uluser'i tanıyor mu?
Amasra veya Bartın'da bir cadde ve sokakta ismi yaşıyor mu?
Zonguldak'ta var mı?

Şair Kemal Uluser, arkadaşları Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip kadar şanslı değildi.
Arkadaşlarını bir sinema filmi sayesinde bütün Türkiye tanıdı.
Oysa Kemal Uluser'de onlar gibi kelebek ömürlü Zonguldaklı şairdi.
Onlar üç yakın arkadaşlardı.

Karadeniz'in en turistik beldesi Amasra'da şairin doğduğu ev, büyüdüğü sokak ve posta vapurlarının yolunu gözlediği kale surlarında ondan geriye kalan izler yaşatılıyor mu?
Yaşantısını, eserlerini ve mezar yerini bilen var mı?
Bir yönetmenin keşfetmesini, adına bir film çekmesini mi bekliyoruz.
Fatih'in fetih şehri Amasra, Kemal Uluser'in keşfedilmesini mi bekliyor!

"Kelebeğin Rüyası" filmiyle adları anılmaya başlayarak, Türkiye'nin en bilinen şairleri arasına giren kentimizin iki simge şairi Muzaffer Tayyip Uslu ile Rüştü Onur'un can arkadaşıydı Kemal Uluser. En az onlar kadar edebiyata meraklı ve en az onlar kadar bahtsızdı. Amasra'da yoksul bir evde başlayan yaşamı, Zonguldak'ta edebiyatın devlerine kafa tutarak sürdü ve onlar gibi gencecik yaşta verem illetinden yaşamını yitirdi. Rüştü ile Muzaffer hakkında görece olarak epey bir şey bilinirken, onla ilgili bilgiler hep sınırlı kaldı.

O YILLARDA AMASRA'DA...
Kemal Uluser, 1914-1915 yıllarında Amasra'da dünyaya gelmişti. Babası Zonguldaklı Sepetçioğullarından Mustafa Efendi, annesi Amasralı Eyüceoğullarından Fatma Sabriye Hanım'dı.
Amasra üzerine değerli incelemeleri bulunan tarihçi Necdet Sakaoğlu anlatıyor:
"Kemal Uluser'in doğduğu, çocukluk ve ilk gençlik dönemlerini geçirdiği Amasra o yıllarda yoksul bir bucak merkezidir. Geçim kaynaklan çok kısıtlı, işsizlik yaygın. Mısır tarımı, balıkçılık, çekicilik, gemicilik ve gurbetçilik... geçim kaynaklandır. Zengin aile hiç yoktur. Çoğunluk yoksul olup pek az orta halli aile vardır. Eğitim bir ilkokulda verilmektedir. En yakın ortaokul Zonguldak'tadır." Uluser için Doğu dergisinde yayınlanan imzasız bir yazıda şunlar yazılıdır: "Amasra'da yoksul bir ailenin çocuğudur. Ana ve babasını küçük yaşta kaybetmiş, büyükanası melek kanatlan üstüne germiş, bütün varlığını ona vermiştir." ...
Kemal Uluser, talihsiz bir babanın talihsiz oğluydu. Sepetçioğlu diye anılan babası, uzun yıllar maden arama peşinde bütün servetini, takatini tüketerek yoksulluk içinde gözlerini yumdu.

Asıl mesleği fırıncılık olan babasının ve annesinin ölümünden sonra Kemal Uluser'i anneannesi Rukiye Hanım büyüttü. Yöresel söyleyişle Ürge Ana olarak anılan Rukiye Eyüce, Amasralılarca halen sevgi ile anılmaktadır.

ÜRGE ANA
Rukiye Hanım ufak tefek, ama iradeli, onurlu, düşkünlüğünü asla belli etmeyen tipik bir Anadolu kadınıdır.
Necdet Sakaoğlu onu şöyle anlatıyor: "Ben, Kemal Uluser'in yaşam öyküsünü 1960'larda Amasra'da kısa anekdotlarla dinlemiş, anneannesi Eyüce Ürge'yi de yakından tanımıştım. Bu nine torun ikilisi dramatik bir öykünün kahramanları olarak, çok onurlu bir yaşam savaşı vermişlerdir. Kemal bu savaştan henüz 29-30 yaşında iken, yoksulluğa, hastalıklara daha fazla direnç gösteremeyerek çekilmiş, Eyüce Ürge ise, seferberlik mağduru binlerce Anadolu kadınının sabrını, metanetini paylaşarak -galiba- 1968'de 90 yaşlarında ölmüştür. Kemal Uluser'in doğum tarihi 1330 (veya 1331 - Miladi 1915) I. Dünya Sa­vaşının başladığı yıldır. Şu halde o, bir seferberlik çocuğu olarak dünyaya gözlerini açmış; bir süre sonra da anasız babasız bir yetim olarak, ahşap evi, küçük bahçesi dışında bir varlığı ve geliri olmayan anne­annesinin himayesinde kalmıştır. Kemal Uluser'in otuz yıllık ömründe bir anlık gönenç olmadığı gibi, yanlış atılmış bir adım da galiba olmamıştır. Buna karşılık çaba, direniş, umut vardır. Belki tek mutluluğu Amasra Küçük Liman kıyısındaki harap evlerinin bahşettiği eşsiz güzellikteki manzara olmuştur..."

ZORLUKLAR İÇİNDE OKUMAK
İlkokulu Amasra'da bitiren Uluser, imkansızlık yüzünden bir süre öğrenimine devam edemez. Atatürk'e yazdığı bir mektupla, okumak istediğini belirtir ve kendisine yardımcı olunmasını ister. Büyük bir olasılıkla bu mektup üzerine Uluser yatılı olarak okula alınır. Yatılı olarak okuduğu Kastamonu Lisesi kayıtlarında Trabzon Lisesi'nden geldiği belirtilmekte ise de, Trabzon Lisesi kayıtlarında ismine rastlanamamıştır. O zamanki bir uygulamaya göre Trabzon Lisesi kontenjanından ortaokulu Zonguldak'ta bitirmiş olma olasılığı yüksektir.
Hemşerisi ve arkadaşı Agah Simberk de Uluser'in ortaokulu Zonguldak'ta okuduğunu anımsıyor. Uluser, Kastamonu Lisesi'nde 1935-1938 yılları arasında okumuş, 8.7.1938 tarihinde olgunluk sınavını vererek mezun olmuştur. Kastamonu Lisesi'nde Rüştü Onur, Sabahattin Batur ve Prof. Dr. Hüseyin Batuhan ile birlikte okur.
Hüseyin Batuhan anlatıyor:10 "Kemal'in okula geldiği günü çok iyi hatırlıyorum. Bahçeye inen merdivenlerden bakıyordum. Kemal, ağırbaşlı bir şekilde geldi. Elbisesi düzensiz, yakalan kepekli, saçları dağınık... Dikkatimi çekecek kadar değişik bir tip. Sonra yakın arkadaş olduk. Edebiyata fevka­lade meraklı idi. Okumasına yardımcı olan Cideli bir doktor vardı, ismini hatırlamıyorum, Kemal'e her aya beş lira gön­derirdi, o da bu parayı olduğu gibi kitaba verirdi."

O yıllarda Cide'de görev yapan ve çok sayıda köpek beslediği için halk arasında kendisine "Köpekli Doktor" denilen bu hayırsever doktorun ismini, ne yazık ki, belirleyemedik. Uluser'in ortaokul ve lise öğrenimini görebilmesinde o zamanki Zonguldak Valisi Halit Aksoy, CHP İl Başkanı Mithat Akif ve Halkevi Başkanı Tahir Karauğuz'un da yardımları olmuştur. Liseyi bitirdikten sonra imkansızlık yüzünden öğrenimi­ne bir süre ara veren Uluser, Zonguldak Kömür İşletmelerinde çalışır, o tarihlerde Rüştü Onur da orada çalışmaktadır. Salah Birsel'e yazdığı mektuplarda sık sık Uluser'i anar, Rüştü Onur... Birsel şöyle yazıyor: "Mektuplarında kendisinden çok çevresindekilerden, arkadaşlarından laf açardı. 'Kemal'le hemen hemen her gün beraberiz', 'Kemal'den bugün mektup aldım', 'İki sene evvel Kemal'e gönderdiğin bir şiirini hatırlıyorum', 'Kemal'e de yazdım', 'Kemal de buna bir parça taraftar...' Kemal arkadaşı, Kemal kardeşi, Kemal her şeysidir." İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesindeki dosyasında bulunan bir belge, Uluser'in yoksulluk engelini aşarak okuma çabasını göstermektedir. Bu, Bartın Kazası İdare Heyeti'nce düzenlenmiş, 10 Kasım 1939 tarihli bir yoksulluk belgesidir: "Kemal Uluser'in fakir olduğu ihtiyar heyetinden tasdik kılınmış olmakla üniversite ücreti bulunan on yedi lirayı tediye hiçbir surette mali iktidarı olmadığı..."

ÜNİVERSİTE YILLARI
1940'lı yıllar, Milli Eğitini Bakanı Hasan Ali Yücel'in önemli etkisi ile gerek liselerde gerekse üniversitelerde felsefenin önem kazandığı, felsefe öğreniminin teşvik edildiği yıllardır. Alman felsefe profesörlerinin de bu parlamada etkisi olmuştur. Sabahattin Batur, Hüseyin Batuhan gibi, Uluser de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümüne girer, 1940 yılında... Üniversite hayatı, maddi sıkıntılar ve hastalıklar içinde geçer. Zaman zaman öğrenimine kısa aralar vererek Amasra'ya döner, birkaç kez de hastaneye yatar. Solunum yollarında eskiden gelen bir rahatsızlığı vardır, sık sık da kulak ağrıları çeker. Torununu yalnız bırakmayan anneannesi Rukiye Hanım, İstanbul'da da onun yanındadır. Uluser, günlüğüne 23.1.1941 tarihinde şunları yazar: "Sıkıntılı bir günüm, para yok, evde yiyecek ekmek yok, kimseden almak ihtimali de bulunmuyor. Kahvedeyim. Herkes havai, tavla, iskambil oynamada, ben bütün bu sıkıntıma rağmen, bunların arasında memleket meselelerini düşünmede, kalkınma çarelerini aramada yalnız gibiyim. Niçin herkes benim gibi değil?" Vekil öğretmenlik için girişimde bulunur, sonuç alamaz. Bu konuda yazdığı mektuba, Ankara'dan Yunus Kazım Köni'den aldığı 28.10.1943 tarihli cevapta şöyle yazılıdır:12 "16.10.1943 tarihli mektubunuz­da bahsettiğiniz öğretmenlik işi için alakadarla konuştum. Bana verilen malumata göre, Eyüp Ortaokulu'ndaki vazifeye Melahat isminde bir başkası tayin edilmiştir. Bu şırada başka açık yer olmadığım söylüyorlar."

HASTALIĞI VE ÖLÜMÜ
Uluser'in ölümünü Hüseyin Batuhan şöyle anlatıyor: "1944 yılı sonbaharında Kemal bir gün yanıma geldi, çok hasta olduğunu, ağrıdan sabaha kadar uyuyamadığını söyledi. Doktora gittik, iki taraflı zatülcenp teşhisi kondu, çok iyi bakılması gerekiyordu. Validebağ Sanatoryumuna yatırdık önce, arkadaşlarla, ancak orada gerekli ihtimamı göremedi. Bir hafta sonra Cerrahpaşa Hastanesine naklettik, ertesi gün gittiğimizde ise ölüm haberini aldık." Batuhan, Uluser'i Cerrah­paşa Hastanesi'ne yatırmak üzere götürdüklerinde, görevli doktorun ısrarla "Hastanın ekmek karnesini" istediğini, bu konuda hayli zorluk yaşadıklarını savaş yıllarının hüzünlü bir anekdotu olarak anımsıyor. Üniversitedeki dosyasına düşülen kayda göre 3.11.1944 tarihinde vefat eden Kemal Uluser, arkadaşlarının ve bazı hocalarının katıldığı bir grup tarafından Merkezefendi'de toprağa verilir...

Derleme: Yüksel Yıldırım-11 Ağustos 2022-Zonguldak Nostalji

Kaynak: Osman Nuri Aydın- Kemal Uluser ile ilgili Tarih ve Toplum Dergisi Ekim 1999 tarihli sayısı-2014-Halkın Sesi Gazetesi

Dipnot
1. Yaratış, Sayı 2, 8. 12. 1044.
2. Doğu, Sayı 22-23, llkteşrin -Sonteş-rin 1844. (Dergi, Ataç'ın yazısını Ulus gazetesinden alıntılamış.)
3. Rüştü Onur'un Mektupları, Salah Birsel, Rüştü Onur, Karşı Yayınları.
4. Necdet Sakaoğlu ile görüşme, 22.1.1998 ve 19.12.1998.
5. Çekicilik: Çevre ormanların meşe, kestane, çam, şimşir, kavlan vb. ağaçların sap, havan, kavata (ağaçtan oyma geniş kap), öreke, ıskarmoz, trabzan vs. çıkrıkçı işi araç ge­reç zanaatı.
6. Doğu, anılan sayı.
7. Necdet Sakaoğlu ile görüşme, 22.1.1998 ve 19.12.1998
8. Doğu, anılan sayı.
9. Araştırmamıza önemli katkıları olan Sayın Agah Simberk'i 22.4.1998 tarihinde kaybettik. Rah­met ve saygıyla anıyoruz.
9. Prof. Dr. Hüseyin Batuhan ile gö­rüşme, 2.1.1998.
10. Salah Birsel, age.
11. Sabahattin Battır arşivinden. Agah Simberk'in ifadesine göre Uluser ölümünden önce kısa bir süre Be­şiktaş'taki bir okulda vekil öğret­menlik yapmıştır.
12. Batuhan ile görüşme, 2. 1. 1998
13. Necdet Sakaoğlu, "Amasra'da Beş Kuşaklık Bir Konak, Edhemağalar Ailesi", Cumhuriyet Aile Albümleri, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayım, İstanbul, 1998.
14. Mektup ve günlük, Sabahattin Batur arşivinde bulunmaktadır.
15. Doğu, anılan sayı.
16. Salah Birsel, age.
17. Prof. Dr. Semavi Eyice ile telefon görüşmesi, 3.1.1998.
18. Gündüz, Sayı: 5,15.8.1938.
19. Hukuk, İktisat ve Edebiyat fakülte­lerinde ders veren Prof. G. Kessier (1883-1903) de öğrencileriyle doğa­ya uzun yürüyüşler yapar. A. Güner Sayar, Sabri F. Ulgener, Eren Ya­yınlan 1998, s. 58-39, 82-83.
20. Prof. Dr. Bedia Akarsu ile görüşme, 2.1.1998.
Felsefede "Kişinin oluşumuna kat­kıda bulunan yaşanmış deneylerin tümü" (Hançerlioğiu) anlamına ge­len yaşantı/erlebnis sözcüğü, gün­delik dilde giderek daha dar bir an­lamda da kullanılır olmuştur: "Yaşanılan bir an, yaşamın bir bölü­mü" (Türkçe Sözlük).
Son not:
Uluser araştırması, yazıda anılan değerli kişilerin yardımları olmasa yapılamazdı. Katkıda bulunan diğer kişileri de burada teşekkürlerimle anıyorum: M. Taner Koltuk, İsmail Sönmez (Kastamonu G. A. Lisesi Müdürü), Ömer Eyüboğlu (Trabzon Lisesi Müdürü), Yaşar Şakar (Cide Belediye Bşk.), Türkay Hadis (İst. Üniv. Edebiyat Fak. Öğrenci Bürosu Şefi)