Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Sekreteri Ertan Kaya "Amasra-B sahasının TTK'ya devredilmesi konusunda gerekli adımların atılması için göreve davet ediyorum" dedi.

Ertan Kaya'nın açıklaması şöyle:

"24 Haziran 2004 tarihinde TTK Karadon Müessesesi Gelik İşletmesi 75. Yıl Cumhuriyet Kuyusu'nun açılışına katılan dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, taşkömürü havzasını yeniden yapılandırma programını açıklamış ve 5 milyon ton kamu, 4,5 milyon ton özel sektörden olmak üzere yıllık 9,5 milyon ton taşkömürü üretmeyi planladıklarını, özel sektörde 8 bin, kamuda 2 bin ilave istihdam sağlanacağını belirtmişti.

Bu planlama kapsamında Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra-B Sahasını, TTK'nın uhdesinde kalması kaydıyla, 10 Mayıs 2006 tarihinde o günkü adı HEMA A.Ş. olan Hattat Enerji Maden A.Ş.'ye rödevans karşılığı 20 yıl süreyle yer teslimi yapılmıştı.
İhaleyi alan işletmeci tarafından verilen teklif mektubunda belirtildiği üzere hazırlık dönemi 3 yıl, üretim süresi ise 17 yıldı.
Şirket, çeşitli gerekçelerle hazırlık döneminde süre uzatımları almış ancak hiçbir şekilde taahhütlerini yerine getirmemiş, bugüne kadar Amasra-B Sahasından bir kürek kömür dahi çıkarmamıştır.
TTK'nın uhdesindeki sahalarda bulunan toplam taşkömürü rezervinin yaklaşık 620 milyon tonluk bölümünün Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesi sahalarında olduğu, bu rezervin yüzde 89'unun, yani 549 milyon tonluk bölümünün ise Amasra-B sahasında olduğu tespit edilmiştir. Bu rezerv ülke ekonomisine kazandırılamamıştır.
Aradan geçen 17 yıl sonunda gelinen nokta hüsrandır.
Şirket, ülke sanayisine ve ekonomisine tek kuruş katkı sağlamamıştır. Aksine atıl bırakılan milyonlarca ton taşkömürü üretilmeyerek 17 yıllık bir sürede kamu büyük zararlara uğratılmıştır.
Hattat Madencilik yüzlerce çalışanı işten çıkarmış ve bölge halkı mağdur edilmiştir.
17 yıllık süreç ve mevcut şartlar göz önüne alındığında şirketin Amasra-B sahasından kömür üretmesi mümkün görünmemektedir.
Hattat Holding, niyetinin kömür üretmek değil termik santral kurmak olduğunu birçok kez açıkça ortaya koymuştur.
Tüm bu gerçeklere rağmen şirket, bu kez lavuar tesisi kurmak için "ÇED raporu gerekli değildir" kararı aldırmıştır.
Çevre ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nda Hattat Holding'in yeniden yaptığı termik santral ÇED başvurusu bulunmaktayken, Lavvar tesisine ilişkin 'ÇED Gerekli Değildir' kararı verilmesinin daha önceki Danıştay ve İdare Mahkemesi kararlarını açık bir şekilde görmezden gelmek anlamı taşımaktadır.
Kömür madenciliğinde yıkama, hazırlama ve zenginleştirme için kullanılan Lavvar Tesisi zorunludur, ancak çevreye ve doğaya zararlarının çok iyi analiz edilmesi ve gerekli önlemler alınıp iyileştirmeler yapılarak hayata geçirilmesi gerekmektedir. Lavvar tesisinin çevreye etkileri noktasında nasıl çalıştırılacağı, atıklarının ne şekilde muhafaza edileceği gibi hususlar çok iyi bir şekilde analiz edilerek değerlendirme yapılmalıdır.
Kaldı ki Hattat Holding'in bu girişimleri ve söylemleri, 17 yıl önceye, yani başa dönmek anlamına gelmektedir.
17 yıldır bir kürek kömür dahi çıkarmayan, hiçbir taahhüdünü yerine getirmeyen, yüzlerce bölge insanını mağdur eden şirketin Çinli işçi getirmeyi planladığı da iddia edilmektedir.
17 yıldır Amasra-B sahasından ülkemiz ekonomisine tek kuruş katkı sağlamayan şirketin, bölge insanını da yok sayan bu yaklaşımını samimi bulmadığımızı belirtmek isterim.
Amasra-B sahası yatırımları üzerinden devlet desteği ve aldığı kredileri bölge dışındaki diğer yatırımlarına yönlendiren şirketin zaman kazanmaya çalıştığı anlaşılıyor.
Diğer yandan süresi 20 yıl olan ve Hattat Holding'in 17 yılını boşa harcadığı Amasra-B sahası ihalesinin süresi dolmak üzeredir.

Dünya kömür piyasasının son geldiği noktada, Türkiye'nin taşkömürü üretiminde bir gün bile kaybetmemesi gerekmektedir.
Taşkömürü fiyatlarının uluslararası piyasalarda yükselmeye devam ettiği, taşkömürü ithalatımızın ise her geçen yıl arttığı bir dönemde özel sektöre ihale edilen büyük maden sahalarında atıl bırakılan milyonlarca ton taşkömürü üretilmeyerek kamu büyük zararlara uğratılmıştır.

Amasra B Sahasında bulunan 549 milyon tonluk taşkömürü rezervini ülkemiz sanayisine ve ekonomisine kazandırmak için tek yol kalmıştır.
Bu yanlış politikalardan biran önce vazgeçilmeli ve Amasra-B sahası acilen Türkiye Taşkömürü Kurumu'na (TTK) devredilmelidir.

Bugün 174 yıllık derin madencilik üretim kültürüne ve tecrübesine sahip olan, 14 bin norm kadro ile yılda 5 milyon ton taşkömürü üretmesi planlanan TTK'nın işçi sayısının sürekli azalmasına bağlı olarak üretimi de yıllık 1 milyon tonun altına düşmüştür.
Bugün Türkiye yılda 39 milyon ton taşkömürü tüketmektedir. Bu tüketimin yaklaşık 1 milyon tonu yerli kaynaklardan karşılanmakta, 38 milyon tonluk bölümü ise milyarlarca dolar ödenerek ithal edilmektedir.
Özel sektörün büyük sahalardaki başarısızlığı, TTK'nın işçi açıklarının giderilmemesi nedeniyle ülkemiz kendi öz kaynağı olan taşkömürünü yeterince üretememekte ve ülke ekonomisi ve sanayisine yüksek oranda katkı sağlayamamaktadır.
TTK uygun üretim panolarında tam mekanize, yarı mekanize gibi modern üretim sistemlerini kullanarak üretimini artırabilmesi için işçi açıklarının giderilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan, tüm çabalara rağmen özel sektörün başarısız olduğu ve atıl vaziyette bırakılan büyük maden sahaları yine kamu eliyle işletilerek küçük rödevanslı sahaların da katkısıyla havzada üretim artışı hedeflenmelidir.
Taşkömürü, ülkemiz demir-çelik sektörü için stratejiktir. Bu nedenle azami ölçüde yerli ve milli koklaşabilir kömür üretilerek dışa bağımlılık azaltılmalıdır. Böylece ülkemiz sanayisinin ihtiyacı olan taşkömürünün önemli bir miktarı havzadan karşılanmış olacaktır. Ayrıca işçi açıklarının giderilerek istihdam yaratılması maden havzası ekonomisine katkı sağlayacaktır.
Ukrayna-Rusya savaşı, bölgemizdeki enerji temelli savaşlar, enerji ve hammadde kaynaklarının stratejik güvenliğini bir kez daha net bir biçimde ortaya koymuştur.
Taşkömürü fiyatlarının yanı sıra demir-çelik fiyatları da uluslararası piyasalarda yükselmektedir. Ne yazık ki, demir-çelik sektörümüzün ve diğer sanayinin ana hammaddesi olan taşkömürü ithal edilmektedir.
Oysa doğru üretim politikalarıyla ülkemiz taşkömürü ihtiyacının önemli bir bölümünün havzamızdan karşılanması mümkündür.

Bu gerçeklere başta bölge siyasetçilerimiz olmak üzere siyasi otoritenin duyarsız kalması kabul edilebilir değildir.
Bu nedenle, asıl görev başta bölge siyasetçilerine düşmektedir.
Tüm siyasetçilerimizi, ülkemiz ekonomisinin ve sanayisinin geleceği için, Amasra-B sahasının TTK'ya devredilmesi konusunda gerekli adımların atılması için göreve davet ediyorum."