Hani kadim şehirler vardır binlerce yıllık tarihi geçmişi olan, beni onlar gibi düşünmeyin, kültür ve sanat şehirleri ile de kıyaslamayın. Ben kendine özgü değerleri ile pırlanta gibi maden şehriyim... Dillere pelesenk olmuş ifadesiyle:

"Kara elmas diyarı" işçilerin, emekçilerin, alnına kömür karası çalınanların şehri, Zonguldak.

Benim hikayem şu anda en büyük ilçem olan Karadeniz Ereğlisi'nin Kestaneci Köyü'nden Uzun Mehmet'le başladı.

1829 yılıydı "yanan taş" diye tabir edilen kömürü bulmayı başaran Mehmet aslında benim kaderimi de çizmiş oldu. Bugün en önemli caddelerimden birisine de Uzun Mehmet denmesi, ona minnetimin nişanesi adeta.

Tarihler 1848 yılını gösterdiğinde maden işletmeleri kurulmaya başlandı. (Bugün TTK (Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri) kuruluş tarihi olarak bunu görürsünüz.)

O zamanlar merkezim olan yer yoğunlukla bataklık ve etrafında balıkçı kulübelerinin olduğu bir alandı. Kimilerine göre adım, bataklıktaki sazlıklardan (zongalık) gelir.

Ben henüz kuruluş aşamasındayken dünya çok büyük gelişme göstermiş, 18. yy sonlarında buharlı makinelerin icadı gerçekleşmiş, 19.yy başlarında buharlı gemilerin ve trenlerin kullanımı yaygın hale gelmişti. Büyük sanayi tesisleri, silah fabrikaları kurulmuştu ve bütün bu sistemin devamı için kömür madeni hayati bir önem taşıyordu.

Öyle ki, büyük devletler kömür madenlerini paylaşamadığından aralarında savaşa dahi girişecekti. Aynı dönemde benim coğrafyamda sanayi kuruluşları yoktu, Osmanlı Devleti eski gücünden çok uzaktı. Maden işletmeleri çoğunlukla Fransız, az da olsa Rus şirketlerindeydi.

Zaman ilerledikçe önemim daha da çok anlaşılacaktı. Çünkü 1914 yılına gelindiğinde "Büyük Savaş" başladı. Osmanlı Devleti olarak biz de bu savaşa girdik, ben ön cephede değildim ama en az o kadar önemliydim.

Cepheye asker, cephane taşıyan gemilerin ve trenlerin kömüre ihtiyacı vardı; ben bu ihtiyacı karşılamaktaydım. 1918 yılına gelince mütareke oldu. Savaşı görmesem de işgale uğradım. Hem de madenlerimi işleten Fransız şirketlerini koruma bahanesiyle, bizzat Fransa tarafından! "Bugün Fener adıyla bilinen semtimdeki kilise ve hala okul olarak kullanılan binalar Fransızlardan kalmadır. İlk planlı şehir mimarisi ve aynı zamanda ilk tenis kortu Fransızlarla birlikte bende görüldü."

Ben işgale uğrasam da Mustafa Kemal Paşamızın önderliğinde Anadolu'da mücadele devam ediyordu. Ben de onlara limanlarımla gizliden gizliye destek oluyordum. Çok geçmeden halkın mücadelesiyle 21 Haziran 1921'de Fransız Kuvvetleri çekilip gitmek zorunda kaldı. 23 Nisan 1920'de kurulan TBMM beni "bağımsız mutasarrıflık" ilan etti. Bu durum Milli Meclisini ilk yerel yönetici ataması oldu. Daha sonra Milli Mücadele başarıyla sonuçlanıp Cumhuriyet kurulunca 1 Nisan 1924'te Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun 60. maddesine göre Sancaklar kaldırıldı. Böylece ben, Cumhuriyetin ilk şehri ilan edildim.

Cumhuriyetin ilk yıllarında bana ulaşmak kolay değildi; ne doğru dürüst bir yolum vardı, ne limanım, ne de fabrikalarım. Derken 26 Ağustos 1931'de Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ziyaretime geldi.

Benim için; "Zonguldak'ın derin toprakları altındaki serveti madeniye ne kadar kıymetli ise bizim nazarımızda Zonguldak o kadar kıymetli vilayetimizdir." ifadesini kullandı.

1931-37 yılları arasında yaklaşık 500 km Irmak- Ankara demiryolu hattı o dönem Atatürk'ün talimatıyla başladı. Böylelikle ulaşım sorunum kısmen çözüldüğü gibi, kömürümün iç bölgelere de aktarılması kolaylaşmış oldu.

1937 yılında ise, o dönem bana bağlı olan Karabük'te ülkemizin ilk ağır sanayi kuruluşu olan Karabük Demir Çelik Fabrikası kuruldu. Artık, yüksek kalorili kömürüm sayesinde çelik, demir gibi cevherleri işleme imkanımız da oldu. 1950'li yıllarda modern limanıma kavuştum, 1960'ta ise Ereğli Demir Çelik Fabrikası kuruldu. Böylece hem ulaşım kolaylaşmış, hem de ülkenin en önemli sanayi şehri olmuştum.

İş çok, işçi azdı zamanla yurdun her yanından göç almaya başladım. Büyüdüm, geliştim, güçlendim. Nüfusum milyonu buldu. Halk arasında "Küçük Almanya" demeye başladılar bana. Ancak zorluydum, yurdun en sert coğrafyalarından biriydim, -930 metreyi bulan madenlerimde iş kazaları yaşanıyordu. Lacivert olan işçi tulumu gün geliyor kırmızıya bulanıyordu. 1966 yılında kurulun "İşçi Milli Takımı" diye anılan Zonguldakspor da renklerini işçinin tulumundan ve maden şehitlerimin kanından almıştı. (Lacivert-Kırmızı)

Zorlu şartlarım işçilerin haklı taleplerini doğurdu; 1991'de tarihin gördüğü en büyük işçi yürüyüşünü yaşadım. 48 bin işçiyi, aileleriyle birlikte 100 bin kişiyi başkente uğurladım.
Aynı yıl Bartın'ımı ayırdılar benden, çok geçmeden Karabük'ü! (1995)
Küçüldüm...

Birer ikişer ocaklarım kapandı, göç alan şehirden göç veren şehire döndüm. Küçük Almanya'ydım, "kambur" oldum. Ancak yılmadım, tarihim yoktu belli ama doğam vardı. Bacasız Sanayi olabilecek potansiyelim vardı.

Doğal güzelliklerimin farkına varanlar oldu. Ülkemdeki en uzun mağaraların önemli bölümü bende saklıydı; Kızılelma 6630 m, Gökgöl 3350 m, Cumayanı 1100 m. Bunlardan Gökgöl Mağarası turizme açıldı. Ereğli'deki Cehennemağzı Mağaraları da öyle. Yakın zamanda Harmankaya Şelaleleri de keşfedilecek eminim. Belki de yürüyüş yollarım, kamp alanlarımla ilerleyen zamanda doğa turizmindeki yerimi alacağım kim bilir? Kara Elmas diyarında doğam ile sizlere kucak açmış yeni maceralarımla ve rotalarımla sizleri beklemekteyim.

Şairimiz Orhan Veli'nin o güzel mısralarıyla vedalaşırken sizlerle en kısa zamanda buluşmak dileğiyle...

Güneşli bir günde

Masmavi göreceğiz Karadeniz'i

Balkaya'dan Kapuz'a kadar,

Karış karış biliriz bu şehri;

EKİ'nin çiçekli bahçeleri,

Rıhtama kömür taşıyan vagonlarıyla;

Paydos saatlerinde yollara dökülen,

Soluk benizli insanlarıyla.

Siyah akar Zonguldak'ın deresi.

Yüz karası değil, kömür karası,

Böyle kazanılır ekmek parası!

Profesyonel Turist Rehberi Serkan TAĞRIKULU'nun Kaleminden...
RehberName-05 Mayıs 2020

Zonguldak Nostalji