İzmir&[#]8217;den kalkıp pazarlarda gömlek satmak için geldiği Zonguldak&[#]8217;ta 140 kişinin çalıştığı bir imalathane kuran Gülipek Tekstil&[#]8217;in genç patronu Yakup Sağır, Gazipaşa Caddesi&[#]8217;nde GİP Mağazasını açınca tüm dikkatleri üzerine çekti.



Beş yılda ülke genelinde 100 adet GİP mağazası açmayı hedefleyen Yakup Sağır, &[#]8220;Kritik bir sayı var bizim için; 5 mağaza. Beş mağazaya ulaşıncaya 5. mağazaya ulaşınca körfezden çıkacağız. Bu hayal beni çok heyecanlandırıyor&[#]8221; dedi.







Gülipek Tekstil&[#]8217;in Sahibi Yakup Sağır, Pusula Dergisi Sahibi Ali Rıza Tığ&[#]8217;ın sorularını yanıtladı.


Yakup Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?


Adım Yakup Sağır. 1966 İzmir Tire doğumluyum. Dört yaşında iken babam İzmir İzmir Eşrefpaşa&[#]8217;ye taşınmış. Fatih Mehmet İlkokulu, Beştepeler Ortaokulu&[#]8217;nda okulum. Liseye gitmedim, babam göndermedi, gönderemedi. Biz, dört erkek kardeşiz. Ben ikinciyim. Benden de iki küçüğümüz var. Ortaokulu bitirdikten sonra bir gün akşam yemeğinde oturuyoruz, okullar açılacak. Kayıt sezonu başlamış. Babam dedi ki; &[#]8220;Oğlum ne düşünüyorsun? Liseye gitmek istiyor musun?&[#]8221; Ben de &[#]8220;Baba tabi ki gitmek istiyorum. Yazdırırsan gideceğim&[#]8221; dedim. Babam da; &[#]8220;Oğlum gitmek için para lazım, paran var mı?&[#]8221; dedi. Babam o zaman taksi şoförlüğü yapıyordu. &[#]8220;Baba benim param nereden olsun, benim param falan yok&[#]8221; dedim. Yazları çalışıyorduk, işe gidip geliyorduk ama okul masrafını nasıl karşılayacaksın? &[#]8220;Oğlum benim de param yok, ben nasıl okutayım seni&[#]8221; dedi. Velhasıl biz okuyamadık, liseye gidemedik. Sonra işçi olarak çalışmaya başladım. Askere kadar ayakkabıcılıkta çalıştım. Saya ustasıyım. Askere kadar öyle devam ettik. Askerliği Bolu Komando Tugayı&[#]8217;nda yaptım. Askerden geldikten sonra, baktım ki o el emeği işçilik beni açmıyor. Ticaret yapmak istiyorum. Bursalı bir asker arkadaşım vardı. İzmir&[#]8217;de O&[#]8217;nunla beraber ufak çaplı bir konfeksiyon işine girdik. Bazı sebeplerden dolayı yürütemedik. Daha sonra gömlek işine girdik. Kumaş alıyorduk Bursa&[#]8217;dan. O kumaş işiyle beraber, gömleğin imalatını yapmaya başladık.



Zonguldak&[#]8217;a gelişiniz nasıl oldu?


Asker arkadaşımın ablası Zonguldak&[#]8217;ta Rüzgarlımeşe&[#]8217;den evliydi. Hala onlarla görüşürüz. 1991-1992 senelerinde, onların tavsiyesiyle Zonguldak&[#]8217;a gidip gelmeye başladık. Hiç unutmuyorum, Kozlu Müessesesi&[#]8217;ne gittik. 17 numara diyorlar oraya. Müessese Müdürü&[#]8217;nden zor bela izin aldık. İçeriye girdik, tezgâhımızı kurduk. Orda çok güzel iş yaptık. Orda işçilere 850 civarında gömlek sattık. Bir günde değil, iki saatte. Şimdi öyle iş olması mümkün değil. İki saatlik sürede bayram arifesinin iki üç katı, affedersiniz pantolon cepleri parayı almıyor, poşete dolduruyoruz parayı. Öyle iş yaptık orda. Zaten bizi o çarptı yani, tam aşı yaptı bizi. Dedik ki insanlar buradan Almanya&[#]8217;ya niye gider. Bizim için burası bir Almanya oldu. Sonuç olarak Zonguldak&[#]8217;a öyle geldim. 1992&[#]8217;de, grizudan önceydi. Grizu patladığı zaman ben hakikaten çok üzülmüştüm. İzmir&[#]8217;deydim o zaman gömlek yaptırıyordum. Hiç unutmuyorum yani, ordayken duydum. 263 insanın öldüğünü duyunca çok üzüldüm. Ve kendi kendime dedim ki, biz orda çok gömlek sattık. Acaba bizim sattığımız gömleklerle kaç kişi orda kaldı dedim. Aklıma onlar gelmişti, çok üzülmüştüm.



Sonra Zonguldak&[#]8217;ta kalmaya mı karar verdiniz?


En son 1993 senesinde kardeşimle beraber dedik ki; Zonguldak&[#]8217;ta biraz kalalım. 1993&[#]8217;ün Mart ayında arabamızı doldurduk malla, burada kalmaya geldik. Aşağı yukarı altı ay minibüste yattık. Bizim tüpümüz, yatağımız, yorganımız, çamaşırlarımız, malımız ondan sonra arabadaki tahtalarımız. Arabayı ev halinde kullanıyorduk. Bu arada şöyle bir gelişme oldu. Çok önemli kritik bir gelişmeydi; Yaz aylarında gömlek gitmiyor. Tişört, penye satıyoruz. Gömleği İzmir&[#]8217;den getiriyoruz ya İzmir&[#]8217; gidip geliyoruz. İzmir uzak 12 saat yol. O zaman yollar bu kadar iyi de değil, arabamız da çok iyi değil. Sonra burada pazarlarda ufak bir arkadaş çevremiz oluştu. Sonra bir arkadaş dedi ki; Siz bu penyeleri İstanbul&[#]8217;dan niye almıyorsunuz? Bunlardan daha güzeli İstanbul&[#]8217;da var dedi. Olur mu olmaz mı derken, İstanbul&[#]8217;a gidelim dedik. İstanbul&[#]8217;dan çok daha ucuz, çok daha güzel, çok daha çeşitli mallar bulduk. Bu sefer penye türünde İzmir&[#]8217;den ayağımız kesildi. Sonra tabi kış geldi, Ekim ayı geldi. Tabi artık arabada yatılmıyor. Bir ev tutsak mı, tutmasak mı diye düşünüyoruz. Oturduk kardeşimle, ne yapalım, dönsek mi kalsak mı diye düşündük. Para da kazanıyoruz, iş de yapıyoruz. Dedik ki dönelim, İzmir&[#]8217;e gittik. Fakat İzmir&[#]8217;de buradaki işin tadını alamıyoruz. Ben de kardeşime birader ben gideceğim, istersen sen kal dedim. O zaman bekarız tabi. Yok abi olur mu, ben de seninle geleceğim dedi. Atladık arabaya geldik. Burada birkaç gün otelde falan kaldık. Otel pahalı dedik. Buraya para kazanmaya gelmişsin, otelde kalıp da iş mi olur? İş dönmez. Neyse Rüzgarlımeşe&[#]8217;deki o tanıdıklar bize ön ayak oldular. Bir bekar evi bulduk. Zemin katta, biraz rutubetli. Ama olsun başımızı sokacak ev. Güzel iş yaptık, güzel paralar kazandık. Devamlı bu ocak ağızlarına gittik. İşçiye yönelik çalıştık.



İmalata geçiş süreciniz nasıl başladı?


Biz burayı bilmediğimiz için, eski ortağımın ablası, eniştesi vardı. Onlar da Rüzgarlımeşe&[#]8217;de esnaflık yapıyorlardı. Göçmen Kazım derler. Kazım amca eskiden beri burada olduğu için, hem de esnaf adam. Oğlum bak; Karaman&[#]8217;a gideceksin, Gelik&[#]8217;e gideceksin, ondan sonra Asma&[#]8217;ya gideceksin diyor. Lavuar&[#]8217;ın oraya gideceksin diyor, Merkez Atölyesi&[#]8217;nin oraya gideceksin diyor, Kozlu&[#]8217;ya gideceksin diyor. Buralarda özellikle işçinin maaş aldığı zamanlarda çok güzel iş yaparsın diye tavsiyelerde bulundu bize. Burada yavaş yavaş çevremiz oluştu. Ondan sonra pazarlarda ufak ufak yer edinmeye başladık. Zonguldak pazarında yer edinmeye çalıştık. Soğuksu da Enbiya Küçük&[#]8217;ün manavının önü bizim için çok önemliydi. Eğer Zonguldak&[#]8217;ta pazarımızı açacak bir yer bulamasaydık, kalmamız zor olurdu. Oradaki işimiz bize çapa yaptı. Daha sonra haftada iki gün pazarımız da oldu. Devrek, Pazartesi günü, Çaycuma pazarı Cuma günü, arada bir Bartın falan&[#]8230; Bir sene geçti. Bekarken yazın şöyle yapıyorduk; Buradaki pazarı saat 18:00&[#]8217;da topluyorduk. Kardeşimle beraber hızlıca bir şekilde arabaya atıyorduk malları. Buradan doğru Amasra&[#]8217;ya gidiyorduk. Cumartesi akşamları buradaki iş kadar Amasra&[#]8217;da iş yapıyorduk. Pazar günleri de Amasra&[#]8217;nın köylerini geziyorduk, köylerinde mal satıyorduk. Belli bir birikimimiz oldu. Dönsek mi falan, dönmeyi düşünüyoruz ama gidiyoruz geliyoruz İzmir&[#]8217;e ama bir yandan da İzmir&[#]8217;den ayağımız koptu. İstanbul&[#]8217;da alışveriş yaptığımız yerlerle artık samimiyeti ilerlettik. Onlarla artık çok rahat çalışabiliyoruz. Bir yandan da memleket var, İzmir var. Zonguldak küçük bir yer. Ama bir yandan da alışıyoruz. Ben bir ara 1997&[#]8217;de yine dönmeyi düşündüm. Çünkü ilgi azalıyordu. Sonra biraz daha geçsin falan diye düşündüm. 2-3 sene falan civarındaydı. Dönsek mi dönmesek mi diye düşünürken, biz buradan bir evlilik yaptık. Zonguldak&[#]8217;tan evlendim ben. Tabi Zonguldak&[#]8217;tan evlenince kalışımızın nedeni daha da fazlalaştı. Kardeşim de buradan evlendi. O da bir laz kızı aldı. Bizim hanım Ordulu. Sonuçta Zonguldak&[#]8217;a gelişimiz ve kalışımız da böyle oldu.



İmalata nasıl başladınız?


İmalata 1999&[#]8217;un Ekim&[#]8217;inde başladım. Cenab-ı Allah bizi bir şekilde sevk etti. Maden işçi azaldıkça bizim işlerimiz de yavaş yavaş azalıyor. Kardeşimin askerliği geldi. O da evli, ben de evliyim. O arada ben annemi, babamı da yanıma aldım. Ben burada tek başıma kalıyorum. Tabi pazarda, köylerde, zorlanmaya başladık. Yine Eylül ayında okul zamanı eşofman satıyoruz biz. İstanbul&[#]8217;da da her zaman alışveriş yaptığım, sevdiğim bir esnaf var. Gittim ona, mal yazdırdım. Dedim abi bana şunlardan paketleyiver, ben bunları alıp gideyim. Çekimi de yazdım, verdim. Yakup dedi, bu mallardan şu anda yok fakat yarın çıkacak, ben sana yarın göndereceğim dedi. Ben ikiyüz tane eşofman yazdım. Zonguldak&[#]8217;a döndüm. İki gün geçti, üç gün geçti, dört gün geçti. Tabi o zaman böyle cep telefonları yok. En sonunda kulübeden aradım. Abi ne oldu malım, gönder satacağım. Millet çatır çatır mal satıyor, ben satamıyorum. İşte imalattan çıkmadı falan dedi. On gün geçti hemen gittim İstanbul&[#]8217;a. Ver benim çekimi, ben gideyim başka yerden alayım dedim. Ya işte şu oldu, bu oldu dedi. Yemin billah etti. Peşin parayı buldun, sattın benim malı demi dedim. Ya biraz öyle oldu dedi. Çeki de kullanmış, satmış çeki de. Gözünü seveyim, ne zaman göndereceksin bunu dedim. Kesin yarın gönderiyorum dedi. O yarın gene bir hafta oldu. Gene göndermedi. Çok kızdım tabi. Hazır iş var, bir de paraya da ihtiyacımız var, bir de malım gelmiyor, çekimi de yazmışım. En sevdiğim esnaflardan bir tanesi bunu bana yapıyor. Hakikaten beni çileden çıkardı. O zaman da aklıma şey geldi, İzmir&[#]8217;den bir imalat bir imalat kültürümüz var. Burada İdris Uçar var, Emral&[#]8217;in en üst katında. İdris Abiyle o zaman aynı yerde oturuyoruz, apartmanlarımız yakın, tanışıyoruz da, beni çok sever. Oğlunun Kapuz&[#]8217;da bir pantolon atölyesi vardı. Dört beş makineli bir yerdi. İdris Abi bana; bu adama bir şeyler getir de diksin falan dedi. Hemen İdris Abinin yanına gittim. İdris abi bana şu eşofman altlarından diker misin dedim. Şöyle bir baktı sonra Yakup yaparız ama benim paça yapan makinem yok dedi. Al o zaman dedim. Alsam sen bana iş verecek misin dedi. Sen bana iki gün müsaade et, ben sana iş verip vermeyeceğimi söyleyeceğim dedim. Hemen atladım, yine İstanbul&[#]8217;a gitmedim. Bu sefer çoğu esnafın yanına da gitmedim. Kumaşçıları gezdim. Bizim iki iplik dediğimiz, pamuklu, üç dört top eşofman kumaşı aldım. Atladım geldim tekrar geriye, attım İdris Abinin önüne. Al dedim, işte kumaş burada. Şunları yapalım, bakalım kumaş nasıl olacak dedim. İdris Abi terzi ama, konfeksiyon farklı bir iş. İdris abi tamam ben makineyi alıyorum, sen git İstanbul&[#]8217;dan biraz kumaş al, gel dedi. Atladım tekrar arabama, gittim İstanbul&[#]8217;a. 10-15 top kumaş aldım, geldim. Onları İdris Abiyle beraber kestik. Atölyede diktik. Aşağı yukarı bin tane eşofman diktik.



Piyasaya nasıl girdiniz?


Arkadaşlar pazaryerinde geliyorlar gidiyorlar, mala bakıyorlar, ilgilerini çekiyor. Ben kendim yaptım diye söylüyorum. Mustafa Hamzaçebi diye bir pazarcı arkadaşımız var. Bir gün geldi. Benim tezgaha oturdu. Abi bunlar güzel, biraz bize de versene dedi. Kendime yetecek kadar yapıyorum, verecek kadar malım yok dedim. Sen bir daha yaparsın dedi. Benim tezgâhtaki mala bir daldırdı elini, saydı onları, aldı gitti. Bir saat geçmedi, bir daha geldi. Abi onları sattım ben dedi. Bu sefer öbür malları da aldı, saydı onları da götürdü. Akşama bitirdi. Ben mal istiyorum, bana yarın mal getir dedi. Ben toptan satmıyorum ki dedim. Bana ne, sen satma, bana getir malı dedi. Üzerine kar koy, bana ver dedi. Bu iş tamam, olacak dedim. Hemen şimşek çaktı. Biz bu kez gece gündüz eşofman yapmaya başladık. İdris Abi bu sefer işe iyice ısındı. Onun oğlu vardı. Oğluyla çok anlaşamıyoruz. Oğlu bizim mal sattığımız görünce, işte bu fiyata kurtarmıyor, biraz zam yapalım dedi. Hiç olmazsa kışlık sezonun sonuna kadar bu fiyattan devam etsin de dedim. Pazaryerinde malın sattığını gören diğer arkadaşlar da gelip, mal istemeye başladılar. Biz tabi bu sefer gece gündüz atölyede yatmaya başladık. Hiç unutmuyorum, o sene 2000 yılında çok kar yağdı. Ben iki gün fabrikadan eve gelemedim. O zaman kızım da yeni doğmuştu. Hasta oldu. Annesiyle beraber, bir hafta, on gün hastanede yattı. Evde de kimse yok. Ben atölyede yatıyorum, sabaha kadar çalıştırıyoruz işçileri. Tabi yetmemeye başladı. Üç ayda ben pazarcılığı bıraktım. Bizim için müthiş bir şeydi. Yaz dönemine giriyoruz. İdris abinin oğlu, bu paraya ben bu işi yapmam dedi. Özcan etme, sen de kazan, ben de kazanayım dedim. Üç düğmeli bayan penyesi yapacağız. Bu malın İstanbul&[#]8217;daki toptan satış fiyatı, 1,10 YTL. Ben bunu Zonguldak&[#]8217;ta 1,50 YTL&[#]8217;ye satarsam, hem daha güzel daha iyi yaparsam, buradaki arkadaşlar İstanbul&[#]8217;a gitmez, benden alır. Bizim de çıkışımız olur. Sana 250 YTL veririm dedim. Gel sen beni zorlama, üzerime gelme dedim. Olmaz, yapmam dedi. Şimdi öyle bir yol ayrımına geldim ki kardeşim benim kardeşim ama ortağım çocuk. Telefon açtım. Ali dedim böyle bir durum var. Bu imalat çok güzel gidiyor. O zaman elimizde bir tane Fort transit arabamız var. Yegane sermayemiz o. Arabayı satayım, ben makine alayım, sağdan soldan makine toplayayım dedim. Yukarda yaklaşık 20 metre bir dükkan vardı. Rüzgarlı&[#]8217;da, o yeri tutmaya niyetlenmiştim. Bu işi yapalım Ali dedim. Yok abi, ben razı gelmiyorum, arabayı satma dedi. Şimdi imalatın nasıl bir şey olduğunu bilmiyor. Korkuyor bir yandan da. Biraz bekleyeyim dedim. Aşağı yukarı bir ay sonra kardeşim askerden geldi. Ben karşıyım abi dedi. Yapacaksak, fason mason, işte orda diktireceksek, yoksa ben karşıyım dedi. O ara kardeşim hasta oldu. Cilt kanseriymiş. Kardeşimi İzmir&[#]8217;e tedaviye gönderdik. Yaklaşık üç dört ay İzmir&[#]8217;de kaldı, gelemedi kardeşim. O İzmir&[#]8217;deyken ben arabayı da sattım, makineleri de aldım, dükkânı da açtım. Çalışmaya da başladım. 8 Mayıs 2000 senesinde 5 kişiyle başladık. O beş kişiden bir kişi şu anda hala çalışıyor. Başladıktan bir hafta sonra, tabi benim o işlerlerde tecrübem yok ama öyle bir azmetmişim ki başaracağım, hırslıyım böyle. Bir arkadaş vardı İstanbul&[#]8217;da. Depremden kaçmış, gelmiş. Çok usta, tekstil ustası. Benim işim değil ama bu ayakkabıcılık saya işi, bu tekstile çok yakındır. Kalıp, birbirine uyumları falan sistem hemen hemen aynı. Çok sıkıntı çekmedik zaten. Bu arkadaş da Rüzgarlımeşe&[#]8217;den zaten, annesi babası orda. O da iş arıyor. Onunla konuştuk, çalışır mısın, olur falan derken bir hafta sonra o da işe başladı. Hala bizle beraberdir. Ahmet usta, bizim ustamız.



O zamanki üretiminiz neydi?


Tam hatırlamıyorum ama günde 250-300 bilemedin, 500. Pazarcılar dükkanın önünde sıraya giriyorlardı. Toptan mal almak için. Üç ay sonra hemen yan tarafta başka bir yer vardı. Yeni yapılan bir ev vardı. Altında böyle dükkan gibi bir yer vardı. Hemen orayı tuttum. Kesimhaneyi oraya taşıdık. Aradan bir süre geçti, gene yetmedi. Bu kez fabrikanın öbür tarafında boş bir yer vardı. Orayı da tuttuk. Bir sene iki ay geçti, 2001 senesinin Temmuz&[#]8217;uydu. Bu oturduğumuz binada 250-300 kişinin çalıştığı Nazlı Tekstil diye bir firma vardı. Kaçıp gitti. Kirasını pahalı diye duydum buranın. 2001&[#]8217;de kriz patladı ya krizden bir üç dört ay sonraydı işte, caminin altında İskender Kuyumcusu Halil Acur var. Burası onundu. Onun yanında gittim. Sizin bir yeriniz varmış, ben görmek istiyorum dedim. Tamam dedi, oğlunu benim yanıma verdi. Burada her şey hazır. Bir tek makineler yok. Elektirik bağları, mutfak, yemekhane, tuvaletler, her şey tekstil için yapılmış. Ben burası boş almış olsam, o zaman için belki 50 bin YTL masraf yapmam lazım. Bir gördüm tabi çarpıldım. Halil abiye belli de etmiyorum. Şimdi 2,500 YTL kira istiyorlar. 750 YTL&[#]8217;den tuttuk burayı. O zaman da buralarda kimseler yok. Yaklaşık 2 sene sonra 100 kişiye çıktık. O gün bu gündür imalat işinde devam ediyoruz. 200 kişiye çıktığımız zamanlar oldu.



Sizle ortak olmayan kardeşiniz ne yaptı?


Kardeşim burada, beraber sayılırız. Beraber sayılırız dememden kastım şu; yine ilginç, kardeşim o pazar işini bırakmadı. Köyler işini bırakmadı, hala bırakmadı. Çaycuma yolunda küçük bir yerleri var. Yine arabaları var. Arabalarıyla köylere falan gidiyor. Elemanları var. Halbuki onun benim yanıma gelip, bu işi beraber çok iyi bir yerlere getirmemiz lazımdı.



Şimdi neler üretiyorsunuz?


Şu anda bizim bu pamuklu eşofman üzerine çok çeşidimiz var. Erkek, bayan, çocuk üzerine. Yazın çok çeşitli tişört, penye, yine baharlık switşört. Bir miktar mont, kaban türü de var, üretimimiz, imalatımız var. Ama şu geçtiğimiz üç sene bizim için hem çok sıkıntılı oldu, hem de belirleyici oldu bazı şeylerde.



Nasıl büyüdünüz peki?


Bizim İstanbul&[#]8217;da toptan satış yerimiz var. Biz 2004 senesinden beri bütün Türkiye&[#]8217;ye mal satıyoruz. Değişik yerlerde toptancılarımız vardı. Tabi bizi tatmin etmemeye başladı. Bu sefer biz İstanbul&[#]8217;a dükkan açmaya niyetlendik. 2005 senesinde açtık. Toptancılarla işimizi bu şekilde bitirdik. Migros, Carrefour, Kipa ve Çiler Mağazalarıyla çalışmaya başladık. İzmir&[#]8217;deki Kipa Mağazalarıyla hemen hemen 4 sene çalıştık. Kipe&[#]8217;de müdür değişikliği oldu, geçen sene onlarla çalışmamız bitti. Bu sefer biz Migros ve Carrefour&[#]8217;a yöneldik. 1,5 yıl önce Carrefour ve Migros&[#]8217;la çalışmaya başladık. Migros bizi çok ciddi anlamda kendine çekti. Bizden yaklaşık 25-30 kalem mal istiyor. Migros bizi farklı bir yöne sevk etti. Modelhane kurduk. Migros bir yerde bizi değiştirdi. Migros&[#]8217;a biz çok çeşitli ve çok mal vermeye başladık. Migros hem kaliteli istiyor, hem çok çeşit istiyor, hem adetli istiyor. Bir anda yine bizde bir fikir oluştu. Dedik ki; biz bu kadar çeşit yapıyoruz. Ufak tefek kendi perakendelerimizi açabiliriz. Zaten hayalimdi benim. Keşke kendi perakendelerimizi açabilsek, keşke orda bu malı satabilsek. Çünkü aklın yolu bir. Tabi ki. Diyelim ki biz bunu 10 YTL&[#]8217;ye mal ediyoruz. Atıyorum kafadan işte. 13,50 YTL&[#]8217;ye toptan satıyoruz. Fakat ben aynı malı 10 YTL&[#]8217;ye mal edip, 16 YTL&[#]8217;ye perakende sattığım zaman 13,50 YTL&[#]8217;ye benden aldığı zaman bunu en az 20-25&[#]8217;e satıyor. Biz o 20-25&[#]8217;lik malı 16 YTL&[#]8217;ye kendi perakendemizde satarsak, bizi kimse tutamaz dedik. Hakikaten düşüncemiz doğru çıktı.



Perakende mağazayı nasıl açtınız?


Şu an Zonguldak ve Bartın&[#]8217;da iki mağazamız var. Ereğli&[#]8217;deki mağazamızı açmak üzereyiz. Görüşmelerimiz devam ediyor. Orda bir dükkân tespit ettik. Hemen akabinde Düzce&[#]8217;den bir mağaza istiyorum. Ondan sonra Adapazarı, İzmit, Gebze, İstanbul. Ekstradan Eskişehir. Bunlar bizim önümüzdeki senelerdeki hedeflerimiz. Geçen sene Aralık ayında da Nike&[#]8217;yi almamız da bizim için çok hayırlı oldu. Çünkü Nike&[#]8217;ın modelleri çok güzel, kesimleri harika. Dünya markası. Nike&[#]8217;ın kalıplarından faydalandık biz. Onun esinlenmesiyle, kalıplarımız çok güzelleşti, çizgimiz çok güzelleşti. İşte yaklaşık bir yıldır artık tamamen bunun üzerinde çalışıyoruz. Hemen hemen 1-1,5 sene sonra tamamen kendi ürünümüzü kendi mağazalarımızda satacağız. Biz Migros&[#]8217;un yaklaşık 222 şubesine mal veriyoruz. Carrefour&[#]8217;ın 62 şubesine mal veriyoruz. Ayrıca Tansaş&[#]8217;lara da veriyoruz ama bizim kısa vadede hedefimiz artık Migros ve Carrefour&[#]8217;da değil. Kendi ürünümüzü, kendi mağazamızda satmak.



Mağazanızın adı GİP. Ne demek?


Bizim ismimiz Gülipek Tekstil. GİP de öyle denk geldi kısaltılmışı. O isim hoşuma gitti benim. İlk önce İpek Tekstil&[#]8217;di. 2005 senesinin başında şirket olacakken dediler ki; İpek Tekstil olarak size tescil veremeyiz. Ben de İpek&[#]8217;i değiştiremem, önüne bir ek koyalım dedim. Önce, Karipek mi olsun dedik, sonra Gülipek olsun dedik. GİP&[#]8217;i BİM mağazalarından esinlenerek koydum. BİM akılda çok güzel kaldı. GİP de akılda kalır dedim. Yabancı isim özellikle istemiyordum. Anlamı yok belki ama neticede benim şirketimin kısaltılmışı.



Kendi markalarınız var mı?


Kendi markalarımız var. Mirotto, Pesbord, Degadi ve Panik markalarımız var. Şimdi markalarımızın çok olması, çok işe yaradı. Mesela; Migros&[#]8217;a verdiğimiz mallara Pesbord bastık. Carrefour&[#]8217;a verdiğimiz mallara Degadi bastık. Kipa&[#]8217;ya verdiğimiz mallara Mirotto bastık. Aynı ürünler ama marka farkı, biraz renk biraz model farklı. Birbirine çakıştırmadık onları. Migros&[#]8217;un mağazalarında mal biraz daha fiyatlı satılıyor. Carrefour&[#]8217;da biraz daha ucuz satılıyor. Kiler&[#]8217;de veya Kipa&[#]8217;da daha uygun fiyata satılıyor. Biz hemen hemen aynı paraya verdik.



Kaç kişiyle çalışıyorsunuz?


Şu an için yaklaşık 140&[#]8217;a yakın personelimiz var. Ama bu geçtiğimiz yaza girerken daha fazlaydı, 170 kişi falandı. Bizim işimizin şöyle bir özelliği var; biz de bayan ağırlıklı, yoğunlukla bayan çalışır. Tabi bu kızlar genelde genç kızlar, evlenen gidiyor. Çok evlenen oldu, kayıp verdik yani, işin doğrusu.



Mağaza hedefiniz nedir?


Kritik bir sayı var bizim için; 5 mağaza. Beş mağazaya ulaşıncaya kadar biraz bu mağazaları bizim sırtımızda taşımamız gerekiyor. Ama 5 mağazanın üzerinde açacağımız her mağaza bizim için çok değişik ufuklara yelken açmak demek. Bir körfezin içindeyiz şu anda. 5. mazağa körfezden çıkışımız. Hayalim 5 sene içerisinde 100 mağazaya ulaşmak.



Peki krizlerden, batmaktan korkmuyor musunuz?


Hiç korkmuyorum. 100 mağaza fikri beni çok heyecanlandırıyor, çok hırslandırıyor. Burada çalışan arkadaşlarımızla hep şunların hayalini kuruyoruz. 100 mağaza belki açılabilir ama mühim olan bunun koordinasyonu, bunun çalıştırılması, bunun sevk ve idaresi. Şimdiden biz bazı firmaları incelemeye aldık. Collezione&[#]8217;u inceliyoruz, Leke&[#]8217;yi inceliyoruz. Mesela BİM çok ilgimi çekiyor benim. O planlamayı, o programlamayı nasıl yapıyorlar. Onlardan birisiyle görüşebilsem, onları bir dinlesem, o kadar istiyorum.



İşyerlerinizi nasıl takip ediyorsunuz?


Şu interneti, cep telefonu icat eden kimse Allah onu cennetin en güzel yerlerine koysun.



Zonguldaklılar en çok hangi renkleri seviyorlar?


Zonguldak&[#]8217;ta en çok füme rengi satıyor. Grinin koyusu, siyahın açığı füme çok satıyor. Siyahla, gri çok satıyor. Bunlar zaten kış rengi. Yazın açık renkler, beyaz daha çok satılıyor.



İzmir&[#]8217;de yaşamış biri olarak Zonguldak&[#]8217;ı seviyor musunuz?


Gerçekten seviyorum Zonguldak&[#]8217;ı. Ben İzmir&[#]8217;deyken de yeşili ve denizi çok seviyordum. Zonguldak&[#]8217;a geldim. Buradan ilk Devrek&[#]8217;e gidiyorduk galiba, arabayla. Şuradan ilk çıkarken hayran oldum. Amasra&[#]8217;ya gittim. Zonguldak&[#]8217;ın şöyle bir güzelliği var; çok fazla kalabalığı da sevmiyorum. Çok fazla ortalıkta görünmeyi de sevmem. Buradan evime giderken hiç fazla trafik ışığından geçilmiyor. Fazla trafik ışığı yok. Evden gelirken sadece bir yerde var. İstanbul&[#]8217;a gidiyoruz mesela, işimiz icabı. O İstanbul&[#]8217;daki trafik bir ömür törpüsü.



Zonguldak insanının eksiği nedir?


Zonguldak insanında girişimcilik eksikliği var. Girişimcilik ruhu az. İşçi olarak çalışkan. İşçilik kültürü burada var. Ben o yönden çok memnunum. Bir iki saat mesai yapacağız dediğimizde hiç itiraz etmezler. Bu şehirde işçilik kültürü var. Ben her zaman şunu söylüyorum; Zonguldak&[#]8217;a yatırım yapmak, bence çok mantıklı. Fabrika olarak, imalat sektöründe yatırım yapmak mantıklı ama arazi yok burada, elverişli alan yok. Zonguldak ekonomisinin her geçen gün geriye gittiği kesin. Ama bence Zonguldak&[#]8217;tan göç durdu. Bence daha önceki alınan ve yeni alınacak 3 bin işçiyle beraber, bu göçü durduracaktır. Böyle bir 3 bin, 3 bin 5000 tane daha alırlarsa, ben derim ki hatta bu sefer biraz daha artış başlayacaktır. Önceden gidenler belki geri gelecektir. Filyos olayı devreye girerse, Zonguldak&[#]8217;ta olamasa bile o insan kalabalığı Zonguldak&[#]8217;ta olsa bile sonuçta burası bir şehirdir. O insanlar Filyos&[#]8217;ta mı alışveriş yapacaklar.

Editör: Pusula Gazetesi