DevrekliHandegül Özmekik, HES’lerin tehlikelerine dikkat çekerek, Devrek halkının tepkisiz kalmamasını istedi. Özmekik, “Tüm Batı Karadeniz ve Anadolu, HES ile ilgili protesto gösterileri yaparken, Devrek halkı olumlu veya olumsuz tepki göstermiyor. Bu kutuplaşmış siyası ortamda ‘AKP´liler destek verdi’ diye, CHP´liler çekimser kalıyor. Ya da tam tersi… Cezaevi protesto eylemlerinde görüldüğü gibi…” dedi.

Özmekik, şunları söyledi:

“DERELERİMİZ, SULARIMIZ, TEMEL HAKKIMIZDIR. ÖZELLEŞTİRİLEMEZ, SATILAMAZ”

“Türkiye’nin dört bir yanından HES´ler için sesler yükseliyor. HES konusunda basında çıkan haberleri araştırdım, karşıma çıkanlar aşağıda sizlere sunuyorum: Ülkemizde elektrik enerjisi üretmek amacıyla kurulan ‘nehir tipi tesislere kısaca HES deniliyor. Hidroelektrik santraller suyun potansiyel enerjisinden yararlanılarak elektrik üretilen yapılardır. Bu yapıların ülkemiz açısından yarardan çok zararı olacaktır demek doğru bir ifade olacaktır. Bunlar temel olarak çevre tahribatı ve suyun kullanım hakkının özel şirketlere verilmesidir. Karadeniz´deki derelerimize kurulacak olan HES´ler sadece insanlara değil, orada yaşayan tüm canlılara zarar verecektir. Ülkemizde ve bölgemizde yararlanılabilecek bir çok alternatif (güneş, dalga gibi) enerji kaynağı varken HES projelerinde ısrar etmenin başka ve daha esas bir nedeni var; suyun kullanım hakkına, suya sahip olmak! Yani bu projelerdeki asıl niyetlerin başında, enerji üretimi bahanesiyle suyun ‘birilerinin malı’ haline getirilerek, piyasaya açılması ve gözünü para hırsı bürümüş sermayedarlara yeni rant kapıları yaratma isteği geliyor. Devletin, şirketlere 49 yıllığına, suyun kullanım hakkıyla birlikte kiralamış olduğu dereler üzerine kurulacak olan bu santrallerin üretecek olduğu elektrik, verdiği zararlarla mukayese dahi edilemez. Zararları: Yüzey suyunun doğal akışının kesilmesi; nehir ve derelerin yollarını değiştireceği için yüzey suları kuruyacaktır. Su biriktirilen alanlar metan gazı oluşumuna yol açarak küresel ısınmaya katkıda bulunacaktır. Barajlarda meydana gelecek buharlaşmadan dolayı topraktaki tuzluluk oranı artacak verimli tarım arazilerimizi yavaş yavaş yok olacak. Nerede bir HES yapılıyorsa, orada büyük bir doğa yıkımı yapılıyordur kesinlikle. Dağlar devriliyor, ağaçlar kesiliyor, tüneller açılıyordur… Eğer baraj biçimindeyse, bölgenin tarımını olumsuz yönde etkileyecek nemli bir iklim oluşacaktır, baraj içinde kalacak insanlar köklerinden koparılarak göçe zorlanacak, tarihi ve kültürel değerler kaybolacaktır. Tarım arazilerinde tuzlanma ve çoraklaşma olacaktır. Her ikisinde de çevre (ekolojik) dengesi değişecektir. Suyun akışı değişeceğinden, deprem olasılığı artacaktır. Bölgedeki halka doğru ve yeterli bilgi verilmemektedir. Köylüler kandırılmaktadır. Köylülerin kullandığı su azalacaktır. Otlaklar kuruyacak, hayvancılık zarar görecektir. Buralar güzelliklerini ve turizm özelliklerini yitirecektir. Tarım ve orman olumsuz yönde etkileneceğinden göçler yaşanacaktır. Bölgede büyük oranda toz kirliliği olacak, insan ve bitki sağlığı etkilenecektir. Yolsuzluk artacaktır. Teknoloji gelişmiştir. Beş on kuruş pahalı olsa da, böylesine zararları olmayan güneş ve rüzgâr enerjisi seçenekleri vardır. Dereler eskisi gibi özgür akmayacaktır. İnsanlar eskisi gibi derelerde yeterli su görmeyecek, su sesi duymayacaktır. İnsanların psikolojik dengesi bozulacaktır. Binlerce yıldır köylülerin olan dereler artık onların olmayacaktır. Orada üretilen elektrik kendilerine parayla satılacaktır. Amerikan Bilimler Akademisi tarafından 1996 yılında yapılan araştırmalarda yüksek gerilim hatları yakınında yaşayan çocukların kan kanserine yakalanma riskinin 1,5 kat fazla olduğunu, en fazla beyin sıvısı ve kan, beyin tümörleri, ikincil olarak göz, göz sıvısı, troid, kas, prostat ve testis dokularını bozduğu yönündedir. Bunun yanında; suyun kullanım hakkının özel şirketlere verilmesi, gerek yöre halkının, gerekse bütün insanların suya doğrudan ulaşımını engelleyecek ve artık insanlar kendi sularını para ile satın almak zorunda kalacaklardır. Kuşkusuz suyun ticarileştirilmesinin en başta vuracağı da yoksul halk kesimidir. Bu yüzden HES´lere karşı mücadele aynı zamanda halkın suya sahip olma mücadelesi; suyun yerli ve uluslararası şirketlere peşkeş çekilmemesi mücadelesidir. Hayatımızın her alanını ticarileştiren politikalardan şimdi de derelerimiz nasibini alıyor. Yaşamsal haklarımız bir bir elimizden alınıp para karşılığında ulaşabileceğimiz ‘hizmetler´ haline getirilirken; şimdi de sermaye sahipleri gözüne bölgemizdeki dereleri kestirdi! Doğu Karadeniz başta olmak üzere ülkemizin birçok bölgesinde yapımına başlanan Hidroelektrik Santrallere karşı, ilk günden itibaren doğasını, yeşilini, tüccar zihniyetli iktidarların ve şirket sahiplerinin kar hırsına teslim etmeyeceğini söyleyerek mücadele eden, derelerine sahip çıkan Karadeniz halkı diyor ki: Kendi topraklarımız başta olmak üzere memleketin yaşanmaz hale gelmesine neden olacak projelerle ellerinden geleni artlarına koymayanların karşısında; anayasamızdan, uluslararası sözleşmelerden hepsinden önemlisi hayatın varlığına karşı yapılan her türlü saldırıya direnişin meşruiyetinden aldığımız güçle, kadim insanlık değerlerini yarına taşımayı vazife sayarak; bizler de elbirliği içerisinde elimizden geleni ardımıza koymamalıyız. Para kazanma hırsı ile bütün varlıklarımızın zenginlerin kar hırsına kurban edildiğini görüyoruz… Çoluk-çocuğumuz, havamız-suyumuz, börtümüz-böceğimiz, tavşanımız, dağımız, yeşilimizle çıkıyoruz karşılarına! Dereler kalbimize kan taşıyan damarlarımızdır, damarlarımıza engel koydurtmalım! Sular, dereler doğanındır, hayvanındır, çiçeğindir, balığındır, insanındır. Derelerimiz, sularımız, temel hakkımızdır. Özelleştirilemez, satılamaz! Bir kıvılcımla başlarmış büyük yangınlar. Bu bizim kıvılcımımız olsun.”


Editör: Pusula Gazetesi