Ali Rıza kardeşime, köprü çökmesinden hareketle genel anlamda Zonguldak merkezin olaylara bakış tarzını eleştiren yazımdan bölümleri köşesine alarak yorumladığı için teşekkür ederim. Sürekli yazmamı talep etmesi, her gün yazan usta bir gazeteci olarak fikirlerime değer vermesi ayrı bir güzellik benim için. Ama alıntı yapılan bölüm, amacımı okura tam anlatamıyor. Madem köşeye taşımış, keşke yazının tamamını bir kenarcıkta yayımlayıverseydi demek geliyor içimden. Çünkü, belki de mühendis olmaktan kaynaklanan yazı tekniğim tekrarlar içermemekte, buna mukabil yazının içinden bir cümlenin çıkarılması bile anlam bütünlüğü zedelemektedir.

Bildiğiniz gibi Pusula´nın sıkı bir okuyucusuyum. Öncelikle şunu belirtelim; "Merkez" sitemimin hedefi veya muhatabı, Pusula gazetesi değildir. Bir çok farklı konuyu ortaya atan ve tartışılmasını sağlayan "pozitif" tartışma yapan bir yapıya sahiptir "Pusula". Çocukluğumdan bu yana Zonguldak yerel gazetelerini izleyen bir Zonguldaklı olarak, bu alanda farklı ve ve olumlu bir yere oturduğunu düşünürüm.
Bana gelince, ne bölgeye, ne ülkeye, ne de dünyaya kategorize bir yaklaşımım yok. Dünyadaki her yer "sanki bana aitmiş gibi" düşünürüm. Yani doğal olarak birilerinin yaptığı gibi, merkezi ve ilçeleri birbirinden üstün tutmam. Politika da yapmadığım için böyle bir mecburiyetim de yok. Bana göre "nesnel anlamda doğru" neyse onu aramakla meşgulüm."Fevkani köprü" haberlerini Ali Rıza´nın belirttiği gibi çöküşten önce de gördüm. Özü, "zamanlama"ya ve şuuraltındaki "refleks"e dikkat çekmektir. Elbette, nerede yanlış varsa düzeltilmeli, eksik olan ise yapılmalıdır.
Ali Rıza kardeşim, yazının geneli için "fikirlerime katılmamak mümkün değil" derken, içeriğindeki "Fevkani" konusundan yaptığı haberler nedeniyle kendini muhatap saymış. Bu yüzden de savunma gereksinimi duymuş; Bir taraftan bana katılmış ama diğer taraftan da "Merkez"in savunucusu izlenimi uyandırmış. Merkezde başarılı gazetecilik yapan bir "Devrekli" olmanın zorluğunun farkındayım. Ama açık açık "Merkez politikaları iflas etmiştir." demenin sakıncası yok. Bunu anlamak için etrafa bakmadan önce merkeze göz atmak yeterlidir. Ama, ezelden beri gelen bu tutum artık değişmelidir. Yazımda alıntı yaptığım sayın Mümtaz SOYSAL´ın da üstüne basa basa belirttiği saptama, evvela Merkezin etrafına düzgün bağlantısının olmayışı ve daha ileri giderek özellikle yapılmak istenmeyişidir...

Yıllardır konuşulduğu halde, 1964 yılında yapılan planlarda bile yer aldığı halde, Filyos vadisi neden gelişememektedir?
Basitçe, her şeyin merkez çanağı içinde olması beyhude gayretinden başka bir şey olmadığını kör gözler bile görür haldedir. Bu tutum tümüyle hepimizi geri bıraktırmıştır.
Buradan soruyorum: Yıllarca mahrumiyet içinde ilçe konumunda olan Karabük ve Bartın bu çağda "vızır vızır işleyen" trenler yapılarak, bağımsız iller olmasalardı, tablo nasıl olurdu? Oralar il yapılıyor ama garip bir şekilde bütün "planlamalar" bu üç bölge "birleşikmiş" gibi düşülüyor. Niye ayrıldık o zaman? Yönetimleri biribirinden bağımsız üç ili kim koordine edebilir ki? Türkiye´de bu kadar paramparça edilmiş bir yer daha var mı? Haaa, bunun yanıtını çok iyi bildikleri için, özellikle bölündük parçalandık, yetmedi parçalanıyoruz. Ereğli´nin yüzü her haliyle batıya dönük ve dünyaya "bağlantıları yapıldı." Zonguldak´a ihtiyacı yok, gölge etmesin yeter diyor. Filyos vadisi yerleşimleri olarak, Atilla İlhan´ın deyimiyle "merkez´e" mecburuz. Yani, bizim ayrı çalacak bir telimiz yok, hatta telimiz yok; ama bize hala "kaval çalanlar" var. Telli ya da telsiz başka bir enstrüman çalsak, dinlesek diyorum...

Bülent Kantarcı’nın Çaycuma.org sitesinde çıkan yorumunu…

RÖNTGEN

Durduk yerde yaşadığımız bir büyük felaket, yiten canlar, yanan yürekler, yıkılan bir eser… Daha da kötüsü, hepsini içine alan genel anlamda psikolojik çöküntü ve güvensizlik duygusu.

Acı içinde “Hak ettiğimiz bu mudur?” derken başka bir acı peydahlanıyor. Zonguldak il merkezinde yaşayan ve il merkezi olmanın rantından yararlanan malum fırsatçıların çöken köprünün üzerinden pay kapmaya çalışmalarını görmek, nefret duygularının dozajını yükseltiyor.

Her iyi ya da kötü olayda yaşadığımız bu tekrarlanan tezahürün iki örneğinden birisi, “Vay efendim, Fevkani köprü de tehlikedeymiş…” Eeee, hemen yıkılmalı, yerine yenisi yapılmalı imiş…

Görüyor musunuz, Filyos’un selinden kütük kaptılar hemen.

Zonguldak’ın 30 yılı aşkın ağır sorunlarını sadece merkezin “küçük çıkarlarını” koruyarak, köklü projelerin hayata geçmesini önleyerek hayat bulan bu anlayış, artık dibe vurdu. Tahammül sınırlarını aştı.

Çaycuma’ya 1992 yılında yapılan Organize Sanayi Bölgesini bu anlayış sabote etti. Merkezden bir Allah kulu gelip, buraya 20 yıldır tek çivi çakmadı.

TTK’nın leşinden bile nemalanmaktan hiçbir zaman utanmadı bu anlayış TTK’nın binalarına çöreklendi ve hatta sürekli “merkeze yakın” OSB arazisi peşinde koştu.

Kayıkçılardaki 900 dönüm arazi dururken Üniversiteyi tasmanın üstüne, Tıp fakültesini dağın başına yaptı. İnşaata harcanacak paralar hafriyatlara gömüldü.

Zonguldak’ın parçalanarak Bartın ve Karabük illerinin doğuşuna bu anlayış çanak tuttu.

Havaalanın yapım ve işletmesini kendi kaderine bıraktı; yıllar sonra binbir güçlükle konulan seferlere sahip çıkmadı, uçaklar boş gidip geldi.

Mümtaz Soysal hoca, Cumhuriyet gazetesinde “…Yalnız, çoktan yaşanan ve Çaycuma dolayısıyla yine gündeme gelen bir başka yanlış daha var. Ondan söz etme zamanıdır şimdi: Bırakın eskiyi, bugünkü durumda bile acaba Zonguldak kenti ile yakın çevresi arasında bütünlükleştirici bir ulaşım ağı kurulmuş mudur?...” , “…Filyos gibi iki adımlık yerlere vızır vızır gidip gelecek hızlı trenler nerede?...” diye sormaktadır.

Merkezin hiç böyle bir derdi oldu mu acaba? Selden kütük kapmak, ölüden beslenmek dururken değil parçalanmak, çevresiyle bütünleşen Büyük(!) Zonguldak, lüzumsuz bir uğraş değil midir?

Filyos çikleti çiğnenmekten çürüdü, senelerdir. Bölgenin geleceği denen vadiye evvela adam gibi bir ulaşımın sağlanması ve bu vadinin planının yapılmasının şart olduğunu bilmek için ulema olmaya gerek yoktur. Ne yapıldı 30 yıldan bu yana? Seçimden seçime insanlara para dağıtıldı sadece.

1992 yılında kurulan Karaelmas Üniversitesinin adının 20 sene sonra, kaşla göz arasında “Bülent Ecevit” olarak değiştirilmesine ne diyorsunuz?

Onlar için her şey Fevkani’den ve Gazipaşa caddesinden ibaret. Duruma bakılırsa, olayların akışını değiştirmeye Sayın Toptan’ın da gücünün yetmediği anlaşılıyor; o da dert yanıyor, şikayet ediyor. Ne diyelim?

Filyos vadisi hiçbir zaman “Merkez” tarafından “merkeze yakın” sayılmadı ama, doğruyu söylemek gerekirse Filyos sakinlerine de ezelden beri Merkez’in “kenar süsü” olmak çok yakıştı Allah için…

Röntgen çekmeye gerek var mı, bunu anlamak için?

Bu yorum üzerine Ali Rıza Tığ’ın yaptığı yorum…

Merkez İlçe ayrı, Ereğli ayrı,

Çaycuma ayrı telden çalıyor!

İnşaat Yüksek Mühendisi ağabeyimiz Bülent Kantarcı, Çaycuma’da bir siteye yorum atmış.

Bülent Ağabey diyor ki:

“Acı içinde ´Hak ettiğimiz bu mudur?´ derken başka bir acı peydahlanıyor. Zonguldak İl Merkezi´nde yaşayan ve İl Merkezi olmanın rantından yararlanan malum fırsatçıların çöken köprünün üzerinden pay kapmaya çalışmalarını görmek, nefret duygularının dozajını yükseltiyor. Her iyi ya da kötü olayda yaşadığımız bu tekrarlanan tezahürün iki örneğinden birisi, ´Vay efendim, Fevkani Köprüsü de tehlikedeymiş…´ Eeee, hemen yıkılmalı, yerine yenisi yapılmalı imiş… Görüyor musunuz, Filyos’un selinden kütük kaptılar hemen. Zonguldak’ın 30 yılı aşkın ağır sorunlarını sadece merkezin ´küçük çıkarlarını´ koruyarak, köklü projelerin hayata geçmesini önleyerek hayat bulan bu anlayış, artık dibe vurdu. Tahammül sınırlarını aştı. Çaycuma’ya 1992 yılında yapılan Organize Sanayi Bölgesi´ni bu anlayış sabote etti. Merkez´den bir Allah kulu gelip, buraya 20 yıldır tek çivi çakmadı...”

Yazı uzun…

Bülent Ağabey´in fikirlerine katılmamak mümkün değil.

Ama Çaycuma Köprüsü çökmeden önce yazıyorduk biz Fevkani Köprüsü´ndeki tehlikeyi.

O yüzden bu olaydan ‘kütük’ kapma gibi bir derdimiz olmaz, olamaz.

´Küçük çıkarlar´ımızdan söz ediyorsun ya Bülent Ağabey.

Keşke becerip de büyük çıkarlar sağlayabilseydik.

Ama o kadar yetenekli değiliz biz.

Senin hayal gücün yüksek. Havaalanı inşaatı yapıyorsun, uçuyorsun.

Ama mesela biz uçuyoruz, havaalanı yapamıyoruz.

Zonguldak’ta kentin sorunlarıyla en fazla boğuşan gazeteci olarak sözlerinizden rahatlık duyduğumuzu dile getirmek istiyoruz.

Zonguldak’ın Gazipaşa’ya sıkışmasından en çok yakınan yine biziz.

Önce fiziki olarak yüzölçümü küçüldü bu kentin.

Sonra yatırım yapılmadı, nüfusu küçüldü.

Pasta küçüldü, insanlar birbirine düşürüldü.

Bakın Ereğli ayrı telden çalıyor, Çaycuma ayrı, Merkez ayrı telden.

Aynı notaları çalmadıkça, aynı türküyü söylemedikçe, aynı masa etrafına gelmedikçe nasıl büyüyeceğiz biz?

Öyle değil mi Bülent Ağabey?

Keşke sürekli yazsan diyorum. Çaycuma’daki gazeteciler de senden feyz alsa. Biz feyz alsak.

Karşılıklı yazsak…

Editör: Pusula Gazetesi