Birçok panel ve oturumun yapılacağı Kömür Kongresi'nde kömür sektörünün sorunları ve çözümleri noktasında görüşler tartışılacak.
Dedeman Otel'de yapılan programa;
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem, Kozlu Belediye Başkan Yardımcısı Erkut Alacalı, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürü Muharrem Kiraz, Bülent Ecevit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şenol Hakan Kutoğlu, Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Hakan Yeşil, Zonguldak Baro Başkanı Av. Türker Kapkaç, CHP İl Başkanı Devrim Dural, kongre yürütme kurulu üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı.
Kongre Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kemal Barış, açılış konuşmasında şunları söyledi:
"Öncelikle bugün Türkiye’nin kömür sektörünün nabzının attığı Zonguldak’ta yaklaşık 50 yıldır TMMOB Maden Mühendisleri Odasınca düzenlenen ve bir gelenek haline gelmiş Türkiye Kömür Kongresi ve Sergisinin 23'ncüsü olan - Kömür Türkiye 2024’ün açılış töreninde sizlerle birlikte olmaktan büyük onur duyduğumu ifade etmek istiyor, hepinize hoş geldiniz diyorum.
Yüzyıllardır medeniyetlere güç veren kömür, günümüzde de enerji ihtiyacımızın önemli bir bölümünü karşılamaya devam ediyor. Bu özelliğinin yanında kömür, sadece bir enerji kaynağı değil aynı zamanda ülkemizin ve dünyanın sanayileşme sürecinde ter döken işçilerin ve teknik elemanların emeğiyle yoğrulmuş bir değerdir.
Ancak, özellikle son 20 yılda artan küresel ısınma ve çevre kaynaklı kaygılar, kömürün geleceği hakkındaki tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu kaygılar ve tartışmalar sürerken araştırmacılar ise kömür kullanımından kaynaklı kirliliklerin atmosfere ve çevreye yayılmasının önlenmesi için oldukça başarılı teknolojiler geliştirmekte ve dünyada sıfır emisyonlu termik santraller faaliyete geçirilmektedir. Buna karşın, kömür ise, sanki diğer enerji kaynakları çok temizmiş gibi, “kirli” bir enerji kaynağı olarak nitelenerek, özellikle yazılı ve görsel medyada sürekli olarak kötülenmektedir.
Batı’nın iki yüzlülüğü bu konuda da kendisini göstermektedir. Sanayi Devrimi’nden başlayarak neredeyse 250 yıl boyunca kömürün her türünden her şekilde yararlanan gelişmiş ülkeler sanayilerini bu sayede geliştirmiş ve enerji taleplerini daha da artamayacak şekilde en tepeye taşımışlardır. Bugünlere geldiğimizde ise bu ülkeler küresel ısınma nedeniyle kömür tüketimlerini azaltacaklarını deklare etmekte ve hatta bu amaçla çok çeşitli belgeler, stratejiler ve inisiyatifler ortaya atmaktadır. Ancak, dünyada ortaya çıkan ilk sorunda ise bu ülkelerin vaatlerinden ve adanmışlıklarından hemen ödün verdiğini görüyoruz. Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında Rusya’nın Avrupa’ya sağladığı doğal gazı kesmesiyle ortaya çıkan enerji krizinin hemen sonrasında Almanya ve İngiltere’nin kapattıkları nükleer santraller ve kömür ocaklarının açılmasını gündeme aldığına hep birlikte şahit olduk. Özellikle kömür ve nükleer enerjiyi kullanmayacağını beyan eden ve ciddi sükse yapan Almanya olayın hemen arkasından kapattığı nükleer santralleri açmayı tartışırken, 30 yıldır yeraltından kömür üretmeyen İngiltere ise 200 milyon pound yatırımla Cumbria bölgesinde bir yeraltı kömür ocağının açılmasına müsaade etmiş ve dönemin bakanı “bu ocaktan, çelik üretmek için aksi halde ithal edilecek kömürün çıkarılacağını” ifade etmiştir. Anlaşılan o ki Batı için evdeki hesap çarşıya uymamıştır.
Güncel veriler de bu söylemlerin ve propagandanın altındaki temelsizliği desteklemektedir. Enerji Enstitüsü (Dünya Enerji İstatistiksel İncelemesi 2024) verilerine göre 1980 yılında dünya enerji tüketimindeki payı %26,77 olan “kirli” kömürün payı 2000’lerin başında %25’lere gerilese de 2011 yılında tekrar %30’un üzerine çıkmıştır. 2023 yılında ise kömürün payı %26,47’dir. 90’ların sonundan itibaren bu rakamlar üzerinde özelikle Çin’in etkisi büyük olsa da görüldüğü gibi dünyada 50 yıldır kömürün enerji tüketimindeki payı neredeyse aynı düzeydedir.
Her ne kadar Batı’nın enerji kaynaklarına yönelik ortaya attığı senaryolarda küresel ısınma nedeniyle kömürün öneminin azalacağı sıklıkla vurgulansa da Rusya-Ukrayna krizinde olduğu gibi ani gelişmelerin çok kısa sürede ülkelerin enerji dengelerinde ciddi değişimlere neden olması bu öngörünün, en azından yakın gelecekte pek de geçerli olamayacağını göstermektedir. Zira enerjide dışa bağımlı tüm ülkelerin böylesi bir durumda sorun yaşayacakları açıktır. Bu nedenle yüzyıllardır her türlü enerji kaynağını lehine kullanan Batı’nın mevcut durumda diğer ülkeleri konvansiyonel enerji kaynaklarını kullanmaktan vazgeçirmeye çalışmasını samimi görmek pek de mümkün değildir. Ayrıca, ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde, enerji talebinin her yıl ortalama %2,5-3 artıyor olması konvansiyonel enerji kaynaklarının yerine alternatif enerji kaynaklarının konulmasını zorlaştırmaktadır.
Bu kapsamda kömür, ülkemiz için stratejik öneme sahip bir yeraltı zenginliğidir. 2023 yılında elektrik üretimimizin %36,3’ü kömürden elde edilmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 2023 yılında 80,9 milyon ton linyit ve 1,06 milyon ton taşkömürü üretimi yapılmıştır. Buna karşılık 37,7 milyon ton taşkömürü ithal edilmiştir. Bunun ülkemize maliyeti ise yaklaşık 4,5 milyar dolardır. Sadece bu veri bile Türkiye Taşkömürü Kurumunun ve Zonguldak Kömür Havzasının bölgemiz ve ülkemiz için ne kadar stratejik bir pozisyonda olduğunun net göstergesidir. Bu nedenle, TTK’nın bırakın ayakta tutulmasının konuşulmasını, canlandırılması ve eski günlerine geri dönmesi için politikaların üretilmesi, gerekli yapılanmanın gerçekleştirilerek, ihtiyaç duyulan yatırımların ivedilikle sağlanması gerekmektedir.
Son yıllarda maliyetlerdeki keskin artışlar ve kömür fiyatlarındaki durgunluk kömür ocaklarımızı ancak varlıklarını sürdürmeye çalışır bir pozisyona getirmiştir. Yaklaşık 51.000 işçi ve teknik elemanın istihdam edildiği kömür sektörü neredeyse 250.000 kişinin doğrudan gelir kaynağı durumundadır. Bunun yanında dolaylı istihdam açısından bakıldığında da kömür madenciliği ülkenin çeşitli bölgelerinde çok büyük katma değer yaratmaktadır. Dolayısıyla, ülkemizde enerjide dışa bağımlılığı azaltacak ve kömür başta olmak üzere yerli enerji kaynaklarının üretimi ve kullanımını arttıracak tüm girişimlerin desteklenmesi ve hızlandırılması da stratejik öneme sahiptir.
Elbette doğası itibariyle kömür madenciliği, özellikle yeraltı kömür madenciliği, tehlikeli bir iş koludur. Bu nedenle, kömür ocaklarında öncelikli olarak iş sağlığı ve güvenliği koşullarının en üst düzeyde sağlanması şarttır. Tüm paydaşların çabalarına rağmen bugüne kadar ülkemizde bunu sağlamak maalesef mümkün olamamış ve kömür ocaklarında son yıllarda yaşanan kazalar ürkütücü boyutlara ulaşmıştır.
2010-2022 yılları arasında ABD, Çin, Avustralya, Yeni Zelanda, İran, Pakistan, Afganistan, Kırgızistan, Ukrayna ve Rusya gibi ülkelerdeki yeraltı kömür ocaklarında metan gazı patlaması, ocak yangını, boğulma ve zehirlenme gibi sebeplerle toplam 613 madenci hayatını kaybetmişken aynı sebeplerle ülkemizde hayatını kaybeden madenci sayısı tam 415’tir. Bu haliyle ülkemiz tek başına dünya ile yarışmaktadır. Ülkemizde yeraltı kömür ocaklarındaki münferit kazaların yanında 2010 yılında Dursunbey’de 17, Karadon’da 30, 2014 yılında Soma’da 301 ve son olarak 2022 yılında Amasra’da 43 madencimiz toplu şekilde hayatını kaybetmiştir. Bunun yanında, 2011’de Elbistan’da 11 ve 2017’de Şırnak’ta ise 8 madencimiz ise açık işletmelerde toplu şekilde hayatlarını kaybetmiştir. Ülkemizde son on yılda neredeyse her yıl bu türlü kazaların yaşanması ve çok sayıda madencinin hayatını kaybetmiş olması oldukça ürkütücüdür. Kömür ocaklarımızda yaşanan kazalar neredeyse bir “norm” haline dönüşmüş görüntüsündedir. Bu sorunları çözmek için acil önlemler alınması şarttır.
Ülkemizde kömür madenciliği sektöründeki bu durumun temel sebepleri arasında öncelikle havza madenciliğinden kopuş, maden mühendisliği eğitimindeki yetersizlik, ocak tasarımı/havalandırma sistemlerindeki yapısal hatalar ve uygulamadaki yanlışlıklar, maden mevzuatındaki eksiklikler ve yetersizliklerin yanında denetim mekanizmasındaki işlevsizlik sayılabilir.
Kömür Havzalarının güçlü kamu kurumlarınca tek elden çalıştırılması politikasının terk edilmesiyle havzaların sahibi olan kurum ve kuruluşlar yeni politikalara uyum sağlamakta zorlanmışlar ve dayatılan küreselleşme felsefesinin de etkisiyle önemli yanlışlara düşmüşlerdir. Kömür havzalarımızda ruhsat sahibi kurumlar (TTK, TKİ, EÜAŞ, KİAŞ) tarafından yapılmış, çevreden merkeze (dönümlü) ve yukarıdan aşağıya çalışmayı esas alan bir genel planlama (Master Plan) olmaması ve havzalardaki çalışmaların bu plana göre yürütülmemesi, zaten ekonomik olarak ayakta durması zor olan kömür madenciliğini daha da zora sokmaktadır. Yanlış uygulamalar, uzun vadeli yatırım planlamalarını zorlaştırarak iş sağlığı ve güvenliği koşullarını, üretim ve randıman rakamlarını da olumsuz olarak etkilemektedir.
Konuşmamın başında söylediğim sebeplere bağlı olarak özellikle son 10 yılda üniversitelerimizin maden mühendisliği bölümlerine olan ilgi hızla azalmıştır. Bunun yanında maden mühendisliği eğitim kalitesindeki düşüş ise kamu ve özel sektördeki tecrübeli meslektaşlarımızca sıklıkla dile getirilmektedir. Bunun bir yansıması olarak ise özellikle yeraltı kömür ocaklarında bilim ve teknolojiden uzak, ezberlenmiş tasarım ve uygulamaların sürdürülmesi ise bana göre birçok kazanın temel sebebini oluşturmaktadır.
Türk maden mevzuatındaki eksiklikler/yetersizlikler ve buna bağlı olarak uygulamadaki karmaşa ise sektörde yeni bir sorun yumağını beraberinde getirmiştir. Özellikle Soma Faciasından sonra güncellenen Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinde bulunan yuvarlak ve detaydan yoksun hükümler, muğlak/eksik ve hatta bilimsel karşılığı olmayan ifadelerin bulunması, yorumlamada ve uygulamada da hataları beraberinde getirmektedir. Tüm bu sayılanlara bağlı olarak denetim mekanizmasının asli işlevi de sekteye uğramaktadır.
Huzurlarınızda Kongremizin tüm aşamalarında görev alan başta Kongre Yürütme Kurulu olmak üzere, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi Yönetim Kuruluna, Kongre Danışma Kuruluna ve Bilim Kuruluna değerli katkılarından dolayı özellikle teşekkür ediyorum. Bunun yanında Kongremizin gerçekleştirilmesinde önemli maddi ve manevi katkılar sağlayan kıymetli sponsorlarımıza, sergi katılımcısı firmalara ve tüm katılımcılara da müteşekkir olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bu yıl, 1924 yılında ülkemizde Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebi’nin kuruluşuyla başlayan maden mühendisliği eğitiminin 100. yılını kutluyoruz. Bu münasebetle, Zonguldak Maden Yüksek Mühendis Mektebine büyük katkılar sağlayarak yurda değerli madenciler yetiştiren Mehmet Refik FENMEN başta olmak üzere hayatlarını kaybetmiş, bilgi, tecrübe ve emekleriyle ülke kömür madenciliğinin gelişimine katkı koymuş tüm emekçi madencilerimizi hürmetle anıyor, bu uğurda mücadele vermeye devam eden kıymetli madencilerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.
Sözlerime son verirken yüz yıl önce “Kömür Türkiye’yi ihya edecek bir servettir” diyerek bugünleri gören Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün işaret ettiği yolda, daha güvenli, daha verimli ve daha sürdürülebilir bir kömür madenciliği için hep birlikte çalışmamız gerektiğini yinelemek istiyor, Kongremizin faydalı tartışmalara ve sonuçlara önayak olacağı umuduyla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum."