Bu resimdeki motosiklet 1947 model HD. 750cc. 2 silindir hava soğutmalı 37 Hp. Vites kolu deponun solunda. 3 ileri vitesli : 1 yukarı, 2-3 aşağı. Debriyaj sol ayakta, arka fren sağ ayakta, ön fren sağ elde. Sol el ile vites değiştiriliyor. Önde amortisör yok ama iki adet 4,5 inch furş yayı var. Arkada amortisör veya helezon yok. Tekerlek direkt olarak şaseye bağlı. Manda derisinden yapılmış su geçirmeyen selenin altındaki yatay ve dikey yaylarla darbe emilmeğe çalışılıyor. Yanında görülen sepet 1933 Zundapp sepeti. Ereğli Kömür İşletmesi hurdalığından alındıktan sonra sadece şasesi ile aks ve tekerleğinden yararlanılarak üzerine özel olarak projesi çizilip balansları hesaplanıp 0.8 mm saçtan evin garajında kaporta yapılmış. İçinde oldukça rahat sayılabilecek bir koltuk, ayak uzatma yerleri ve görülmeyen kısımda arkada 2 büyük bavulun konulup taşınabileceği bir portbagajı var.
Türkiye'de asfalt yol henüz icat edilmemiş olduğundan İstanbul yolunun tamamı stabilize. Adapazarı İzmit arasında 5 metre genişliğindeki 42 km lik düz yol ise bazalt parke kaplı. İzmit'ten İstanbul'a dağlardan gidiliyor ve 2,5 saat kadar tutuyor otobüs yolculuğu. Kısmen el yapımı bu motosikletle baba (motosikleti kullanan), anne (sepette) ve 4-5 yaşındaki, annesinin dizlerinin arasında oturan çocukları her yıl iki kez Zonguldak'dan İstanbul'a gidiyorlar tatil için. İki günde toplam 14 saat sürüyor yolculuk. Bir gece mutlaka Bolu'da konaklanması gerekiyor. Ertesi gün Bolu dağının inişinde, sabah uçuşuna çıkan arılardan mutlaka nasip alınıyor. Önemli değil, sepetteki ecza çantasında "Hidrofil Pamuk ve Amonyak" bulunuyor. Bu geziler 1952 yılına kadar sürüyor.
O yıl Kilimli yolunda bir BSA Commander ile yarışan motorcu çakıl dökülmüş bir virajı alamayıp devriliyor ve sol el bileğini kırıyor. Bu kırık onun hayatında büyük bir değişikliğe neden oluyor. Önce motor satılıyor. Sonra o zaman için çok ileri bir teknolojiye sahip olan Hillman Minx otomobil alınıyor. Plakası Zonguldak Hususi 1051. Yani Zonguldak'daki 51 inci otomobil. Asıl önemli değişiklik ise mesleği mühendis olan fakat küçük yaşlarından beri, kendi yaptığı kemanıyla gizli gizli ders alarak çok iyi klasik keman çalan motorcu, sol el bileği kırılınca kemanı bırakmak mecburiyetinde kalarak kendisini klasik Türk Müziği öğrenmeye veriyor. Kendi deyimi ile, müziğin matematiğini öğrendikten sonra hem klasik Türk müziği dersleri vermeye hem de besteler yapmaya başlıyor. 100'ün üstünde bestesi Türkiye Radyoları (o zaman TRT yok) tarafından alınarak zamanın en tanınmış sanatçıları tarafından seslendiriliyor. Zonguldak'da kurduğu ve yetiştirdiği Halkevi Klasik Türk Müziği Topluluğundan, sonradan çok tanınan sanatçılar yetişiyor.
Bir daha motora binmiyor motorcu. Ta ki 1993 yılına kadar... O yıl 86 yaşındayken evinin bahçesinde küçücük bir tur atıyor bir Vespa ile... 2001 yılında 94 yaşında arkasında epeyi eser bırakarak gidiyor motorcu buralardan.
Motorcu benim babamdı. Ben de sepette annesinin önünde oturarak İstanbul'a her gidişinde kıçını arı sokan velet: Onur Kuraner. 30 Nisan babamın ölüm yıldönümü. Hikayeyi beğenen ve isteyen içinden geliyorsa bir rahmet okur. Annem mi? O İstanbul'da yaşıyor.

Alıntı: Onur Kuraner