İran Şahı Pehlevi ve eşi Prenses Süreyya'nın iki günlük Zonguldak ziyareti ve o yıllara ait gün yüzüne çıkmamış bilinmeyen hikayesi...

1950'li yıllarda Türkiye'de kömüre bağlı ağır sanayisi ile yıldızı parlayan Zonguldak, yerli ve yabancı birçok yöneticinin yanında, üst düzey devlet adamlarını da ağırladı. 1956 yılında Türkiye'ye gelen İran Şahı RızaPehlevi ve eşi Prenses Süreyya da, Zonguldak'ı ziyaret eden isimler arasında yer aldı. 20 Mayıs'ta geldikleri kentte 2 gün kalan Pehlevi ve Süreyya, bir geceÇatalağzı Termik Santrali'ne (ÇATES) ait o zaman köşk olarak hizmet veren misafirhanede, bir gece de Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun (TTK) Fener A Tipi Misafirhanesi'nde konakladı. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın refakat ettiği geziye, güzelliğiyle ünlü Prenses Süreyya damgasını vurdu.

SARAYA YENİ PRENSES...

Süreyya, son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin 12 Şubat 1951 yılında evlendiği ikinci eşidir. "Sürgündeki Prenses" olarak da bilinen "SorayaİsfandiyariBahtiyari" ya da bilinen adıyla "Prenses Süreyya", 1950'li yıllarda Batı Almanya'nın İran büyükelçisi ve asilzade Halil İsfendiyari'nin ve Moskova doğumlu Alman eşi Eva Karl'ın en büyük çocuğu ve tek kızıydı. 22 Haziran 1932 tarihinde İsfahan'da İngiliz Misyoner Hastanesi'nde doğdu. Ailesi uzun süre İran hükümetinin diplomatik işlerine dahil olmuştu. Amcası Sardar Esad, 20'nci yüzyılın başlarında İran anayasal hareketinin lideriydi. Süreyya, Berlin ve İsfahan'da büyüdü, Londra ve İsviçre'de eğitim aldı.

Şah Muhammed Rıza Pehlevi'yle Paris'te muhteşem bir törenle evlenmiş, o günlerden hatıra şu sözleri kalmıştır:
"Ağırlığı 15 kilo gelen gelinliğimi taşıyamıyorum. Kurşun gibi ağır, omuzlarımı çökertecek gibi bastırıyor."
Gerçekten de ChristianDior'un atölyelerinde dikilen gelinlik, tam 15 kilo geliyordu.
Süreyya ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin 1956 tarihindeki Türkiye ziyareti, basında büyük yankı uyandırmış, Türk halkı, zümrüt gözlü Soraya'yı "Süreyya" olarak isimlendirmişti. Hatta kimileri yeni doğan kız çocuklarına "Süreyya" ismini koymuştu. Süreyya, Şah'a erkek çocuk veremediği için Şah'ın ailesi tarafından evliliğinin 7'nci yılında Saray'dan uzaklaştırılmış. Şah, karısının uzaklaştırılmasını istemese de, ailesinin kararına uymak zorunda kalmıştı.

İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Soraya'dan sonra 1959'da Ferah Diba Pehlevi ile mesut bir evlilik gerçekleştirdi. Soraya ise, Şah'tan ayrıldıktan sonra bir daha evlenmedi.

ZONGULDAK ZİYARETİ...

Tarih, 20 Mayıs 1956... Türkiye gezisine çıkan İran Şahı Rıza Pehlevi ve eşi Prenses Süreyya, ekonomik ve kültürel zenginliğiyle dikkat çeken Zonguldak'a demiryolu ile beyaz bir trenle gelir. Günler süren hazırlıklar sonrasında Zonguldak, bu önemli konukları karşılamak için sabırsızlanır.
Halk, Prenses Süreyya'yı görmek için yol boylarına dökülür.Şah ve Prenses onuruna Fener semtinde bulunan bugünkü Deniz Kulübü'nde bir balo düzenlenir; seçkin konuklar da, bu baloda Şah ve Prenses ile tanışma fırsatı bulurlar.

PRENSES, ŞİFA ARAMAK İÇİN KOKAKSU KAPLICASI'NA UĞRAMIŞ...

Halk, Şah Rıza Pehlevi'den çok Prenses Süreyya ile ilgilenmektedir. Bu nedenle gözler Süreyya'nın üzerindedir. Onun zarafeti karşısında herkes büyülenmiştir. İnsanlar, Prenses ile göz göze gelebilmek için adeta birbirini ezer. Prenses Süreyya'nın Zonguldak'a geldiğine tanıklık edenlerden birisi de bugün Soğuksu semtinde şapkacılık yapan Rıfat Çevikel, o günlere ilişkin su yüzüne çıkmamış ilginç ayrıntıları paylaşıyor. Rıfat Çevikel'in anlattığına göre, Şah'ın ailesine erkek çocuk doğuramadığı için zor günler geçiren ve Saray çevresinde "istenmeyen kadın" ilan edilen Süreyya, anne olabilmek ümidiyle Kokaksu'daki kaplıcadan şifa aramış. Prenses Süreyya'yı Çaydamar Mahallesi'ndeki Kokaksu Kaplıcası'na, o dönemin Zonguldak Valisi'nin şoförü Cemil Bey taşır. Cemil Bey, gizli tutulan bu ziyareti daha sonra yakın arkadaşı Rıfat Çevikel'e anlatır. Kendisine Prenses Süreyya'nın bulunduğu bir de fotoğraf hediye eder.

Rıfat Çevikel, bugün yaşamayan arkadaşı Cemil Bey'in tanıklık ettiği o günü şöyle anlatıyor: "Prenses Süreyya'yı yanındaki dostları 'çocuğu olmuyor' diye şifa bulması için KokaksuKaplıcası'na götürmüşler. Benim arkadaşım Cemil, o zamanlar Valinin şoförüydü. Süreyya Hanım, Zonguldak'a gelince,Vali Bey'in şoförü olarak benim arkadaşım onları gezdirmiş. Kokaksu'ya o arkadaşım götürmüş. O zamanlar Kokaksu böyle değildi. Çalılık ve ormanlık bir alandı. Orada ne yaptılar, tam olarak bilmiyorum. Ama herkes veliaht olarak bir çocuk yapmak istediğini ve buradaki kaplıcaya şifa aramak için geldiğini söylüyordu. Prenses Süreyya'ya buraya geldiğinde yanındakiler tavsiye etmişler. Sonra kaplıcaya götürmüşler. Ama Süreyya'nın çocuğu hiç olmadı. Hatta kısa bir süre sonra da Şah Muhammed Rıza Pehlevi ile ayrıldılar ve eşi bir başkasıyla evlendi. Prenses Süreyya, Zonguldak'a geldiğinde herkes sokaklara döküldü. Onu görebilmek için birbirini ezenler oldu. Buradan ayrıldıktan sonra da arkadaşım Cemil bana, 'benden sana hatıra olsun' dedi ve Süreyya Hanım'la arabada çekilen bir fotoğrafını hediye etti."

TESELLİYİ HOLLYWOOD'DA ARAYIŞ VE HÜZÜNLÜ SON...

SorayaİsfandiyariBahtiyari (Prenses Süreyya), o kadar güzel gözlere sahipti ki, son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi görür görmez ona vuruldu. 18 yaşındaki zümrüt gözlü güzel, 12 Şubat 1951'de 15 kiloluk görkemli gelinlikle ve muhteşem törenle evlendi. Ancak Şah'a erkek çocuk veremediği için Şahın ailesi tarafından 13 Şubat 1958'de saraydan uzaklaştırıldı.
Soraya'nın"Prenses" unvanını kullanabileceği, Şah'ın kız kardeşleri ile aynı haklara sahip olacağı, diplomatik pasaporta ve belirli miktarda gelire sahip olacağı belirtilirken, Şah, İran halkına hüzünlü satırlarla çok sevdiği eşinden ayrılmak zorunda kaldığını açıklıyordu. Artık o Kraliçe değil,"Mahzun Prenses" unvanına sahipti.

Pehlevi, Soraya'dan sonra 1959'da Farah Diba Pehlevi ile yeni evliliğine imza atarken, Soraya hiç kimse ile evlenmeden yaşadı.
Hatıraları çok okunan kitaplar arasında yer aldı. Prenses Süreyya'nın 1961'de yazmaya başladığı, dönemin yüksek tirajlı gazete ve dergilerinde yayınlanmış, 17 dilde kitaplaştırılmış "Hayatım" başlıklı hatıralarını, daha sonra "Unuttuklarım" adıyla yayınlanan hatıraları ile birleştirerek, 2007 yılında, daha sonra "Sürgündeki Prenses: Süreyya"adıyla Türkçeleştiren Kaknüs Yayınları, geçtiğimiz günlerde ünlü hayat hikayesini bu kez ona en yakın insanın, yani annesinin gözünden anlatan bir kitap daha yayınlandı.

Mahzun Prenses, teselliyi Hollywood'da ve sinemada aradı. 1965 yılında Dino de Laurentiis'in yönettiği "Bir Kadının Üç Yüzü" filminde rol aldı.
Ancak sinema macerası da onun yaralı yüreğine merhem olamadı. Hüzünlü hikayesiyle yarım asırdır milyonların kalbinde yer eden zümrüt gözlü mahzun Prenses Süreyya, 25 Ekim 2001'de Paris'teki evinde sessizce hayata gözlerini yumdu.

Editör: Pusula Gazetesi